Süpermarketten müzeye her yer moda

En iyi koleksiyonlar, sanat ve modanın kesiştiği sergiler ve elbette partileriyle 9 günlük Paris Moda Haftası’ndan notlar.

Haberin Devamı

Moda haftasının önemli oyuncularından Chanel, Karl Lagerfeld’in yine dâhiyane konsept ve defile tasarımıyla haftanın en çok konuşulan şovu oldu. Grand Palais’yi bu sefer dev bir süpermarkete çeviren tasarımcı, 500 civarında ürünü Chanel ikonlarıyla tekrar üretip defile sırasında modellere alışveriş yaptırdı. Modeller alışveriş sepetlerine Chanel logolu deterjan, çöp torbası, sabun, patates cipsi, paspas gibi akla gelebilecek her türlü ürünü bir güzel topladılar. Defile bitiminde ise marketimiz kapanmak üzere lütfen kasalara geliniz anonsunun ardından, dünyanın en önemli moda editörleri ve moda yazarlarının, Chanel paspasları raflardan alıp eve götürmek için tutuştuğu çekişme görülmeye değerdi. Fakat ne yazık ki, yapılan anons sadece defilenin bir parçası olduğu, çıkışta herkesin elinden topladığı ürünler alınırken anlaşıldı! En son kapıdaki güvenlikle Chanel çanta ve parfüm şeklinde özel üretilmiş jelibonları almak için pazarlık yapanları gördüğümü hatırlıyorum. Tabii üzerinde ‘oversize’ palto olup, paltosunun içine paspas saklayıp kaçırmayı başaranlar da oldu! Neyse ki meyve reyonu herkesin sabahın erken saatindeki defileye bir şey yiyemeden gelenlerin karnını doyurmaya yetti.
-Valentino defilesi yine haftanın en iyilerindendi. Tasarımcılar İtalyan operasının ikonlarından ilham aldıkları Couture defilesinden sonra bu sefer gözlerini 60’lar ve 70’ler İtalyan pop-art dönemine çevirmişler. Valentino kodlarını genç, modern ve şiirsel bir koleksiyonla taçlandıran tasarımcı ikili, defile sonunda ön sıradan izleyen Valentino Garavani’nin gözü yaşlı tebriklerini kabul ettiler, Garavani kendilerini ayakta alkışladı.
-Tasarımcı Phoebe Philo, Celine markasındaki her sezon hiç aksamayan başarısını, her sezon çıtayı daha da yükseğe çekerek devam ettiriyor. 30’lar feminen siluetleri maskülen detaylarla harmanlanmış. Koleksiyonun genelinde dönemin ünlü fotoğrafçısı Lee Miller’ın fotoğraf kareleri de gözünüzde canlanıyordu.
-Louis Vuitton, Marc Jacobs’la yollarını ayırdıktan sonraki ilk defilesinde, Nicolas Ghesquire’in usta ellerinde taptaze bir nefes olarak haftanın en iyi koleksiyonlarından biri oldu. Yepyeni ama tanıdık, hem çok modern hem de sanki biraz Ray Bradbury’nin ‘Fahrenheit 451’ filminin 60’lar retro-fütürizmi koleksiyona hâkimdi.
-Riccardo Tisci, Givenchy için son iki sezondur kodlarını devam ettirdiği bir koleksiyon sundu. Bu sezon sıklıkla gördüğümüz kelebek figürü, leopar deseni ve Bauhaus grafiği ve renkleri koleksiyona hâkimdi. Geçen birkaç sezonun ‘grunge’ ve 90’lar eğilimleri, Givenchy’de de yerini 60’lar ‘Belle des Jour’ feminenliği ve yer yer maskülen takımlara bırakmıştı.
-Miu Miu defilesi, Depeche Mode’un efsane parçası ‘Enjoy The Silence’ın Tori Amos versiyonuyla başladı ve defilenin sonlarına doğru grubun orijinal bir dans mixi ile devam etti. Dahi tasarımcı Miuccia Prada, en sıradan en sokak, en ucuz sayılan malzemeleri en teknik ve lüks halleriyle birleştirdiği koleksiyonda ‘normal’ olanı ‘yüksek moda’ olarak sunmayı bir kez daha başardı. Defilenin bombaları ise bu sezon birçok defilede boy gösteren Rihanna değil, sadece bir gün önce Oscar kazanan oyuncular Lupita Nyongo ve Jared Leto oldu! Jared Leto defile mekânına girdiğinde bir ilk yaşandı ve burnundan kıl aldırmayan onca editör çığlıklarını tutamadı!
-Kenzo defilesinin set tasarımı ve müzikleri David Lynch imzalıydı.
-Tasarımcı Dries Van Noten’ın ‘Musee des Arts Decoratifs’deki ‘Inspirations’ sergisi moda haftasının en ilham verici sergisiydi.

Yazarın Tüm Yazıları