Erdoğan Anayasa’ya aykırı hareket ediyor

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın geçenlerde yaptığı iki açıklama, kendisinin Anayasa ve yasalar karşısındaki tutumuyla ilgili ciddi bir hukuki tartışmayı da beraberinde getirdi.

Haberin Devamı

Bu açıklamalardan birincisi, Başbakan’ın yargıdan Doğan Grubu’na karşı aleyhte bir karar çıkmasını sağlamak üzere eski Adalet Bakanı’na devreye girmesi yolunda verdiği talimatla ilgiliydi. Bu konuşmayı kabul eden Erdoğan, müdahalesini “tehlikeli bilgiler” ve “bazı kirli ilişkiler” gibi gerekçelere dayandırdı.
İkincisi, Erdoğan’ın Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın açmış olduğu bir ihalenin iptali için bir armatörle yapmış olduğu konuşmayı konu alıyor. Başbakan, aynı armatörle bu ihalenin yenilenmesi sonrasındaki seyrini de görüşüyor.
Erdoğan, buradaki müdahalesini “devletin kazanç sağlaması” gerekçesine dayandırdı, ayrıca “ihalede saf dışı bırakılanların şikâyeti” üzerine de ihalelere müdahale etme hakkına sahip olduğunu belirtti.

*

Şimdi Anayasa ve yasalar çerçevesinde Başbakan’ın burada sergilediği tutumun ne anlama geldiğini değerlendirmeye çalışalım. Önce yargıya müdahale faslıyla başlayalım.
Anayasa’nın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlığını taşıyan 138’inci maddesinin birinci fıkrası çok temel bir ilkeyi vurguluyor:
“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.”
Anayasa, bu ilkeyi vaaz etmekle yetinmiyor, hâkimlerin bağımsızlığının güvencesini de getiriyor bir sonraki fıkrada:
“Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”

*

Haberin Devamı

Ayrıca, Anayasa’nın bu ilkesinin ihlal edilmesinin yarattığı suç Türk Ceza Kanunu’nda ayrıntılı bir şekilde tanımlanıyor. TCK’nın “Yargı görevi yapanı etkileme” başlığı altındaki 277’nci maddesinde şöyle deniliyor:
“Görülmekte olan bir davada veya yapılmakta olan bir soruşturmada, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek veya bir haksızlık oluşturmak amacıyla, davanın taraflarından birinin, şüpheli veya sanığın, katılanın veya mağdurun lehine veya aleyhine sonuç doğuracak bir karar vermesi veya bir işlem tesis etmesi ya da beyanda bulunması için, yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs eden kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubu yöneticilerinin mahkûm edilmesi için Adalet Bakanı üzerinden yargıya müdahale etmesinin açıkça Anayasa ve TCK’nın bu hükümlerine aykırı bir fiil oluşturduğunu söylemek mümkündür.

*

Haberin Devamı

Ayrıca, konu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı”na ilişkin altıncı maddesi çerçevesinde de değerlendirilebilir. Sözleşme’nin bu maddesinin birinci fıkrasında şöyle deniliyor:
“Herkes, ... cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”
Burada kritik olan ifade, kararın “bağımsız ve tarafsız bir mahkeme” tarafından verilmesi gereğidir. Hükümetin açıkça müdahale ettiği bir yargı kararı, Sözleşme’nin bu temel ilkesinin de açık bir ihlalini oluşturacaktır.

*

Haberin Devamı

Başbakan’ın bir armatörle yaptığı bazı ihale süreçleriyle ilgili konuşmalar da pek çok bakımdan sorunlu gözüküyor. Kuşkusuz, idarenin bir ihalede usulsüzlük saptaması halinde işlemin iptali yoluna gitmesi ilke olarak olağan karşılanmalıdır. Ancak Erdoğan’ın tutumu tam olarak bu kategoriye girmiyor. Sonuçlanmış bir ihalenin iptalini sağlamak için armatörü bizzat kendisinin yönlendirdiği, bu amaçla açıkça yol gösterdiği görülüyor.
Daha çok dikkat çeken durum, Başbakan’ın ikinci görüşmede aynı armatörle ihale sürecinin içeriğiyle ilgili bilgi paylaşması ve bu şirkete yardımcı bir tutum takınmasıdır.
Buradaki temel kural, devletin rekabet içinde olan bütün teklif sahiplerine eşit mesafede durmak yükümlülüğüdür. Başbakan’ın ihaleye teklif veren bir şirketle doğrudan temas kurması, kendisi açısından ihaledeki diğer rakiplere de benzer bir erişimi sağlama yükümlülüğünü doğurur. Aksi takdirde, hükümetin adaylardan birini kolladığı, diğer adayların bu nedenle dezavantajlı duruma düştüğü kanaati oluşacaktır.
Kamu otoritesinin temel yükümlülüğü, ihalenin gerçek bir rekabet ortamında gerçekleşmesini sağlamaktır. Erdoğan’ın buradaki davranışıyla eşit rekabet koşullarını sakatladığına hükmedebiliriz. Bu tutumun her şeyden önce kamu görevlilerinin uymaları gereken etik ölçülerle bağdaşmadığı aşikârdır.

Yazarın Tüm Yazıları