Dinleme skandalının boyutları netleşiyor

ÖNCEKİ gün “Doğruysa, dinleme skandalı çok vahim” başlığıyla çıkan yazımızda konu ettiğimiz dinleme skandalını bugün yeniden büyüteç altına yatırıyoruz.

Haberin Devamı

Bu yazımızda hükümet yanlısı Star ve Yeni Şafak gazetelerinin iddialarını aktarmıştık. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Hadi Salihoğlu’nun önceki gün söz konusu haberler üzerine yaptığı açıklama, bu konudaki tartışmayı daha doğru bir perspektife oturtuyor.
Öncelikle, dinlenen insan sayısının ileri sürüldüğü gibi yedi bin olmadığı anlaşılıyor. Başsavcı’nın verdiği bilgiye göre, ilk saptamaların ışığında bu soruşturmada dinlenen kişi sayısı 2 bin 280’dir. Bununla birlikte, Başsavcı, “sayının artacağını değerlendirdiğini” belirtiyor.

***

Salihoğlu, öncelikle 2011’den beri yürümekte olan bu konudaki terör soruşturmasının -“çok sayıda kişi” için dinleme kararı alınması nedeniyle- “dikkat çektiğini” vurguluyor.
Açıklamadaki en kritik bilgiye gelelim. Bu soruşturma çerçevesinde yapılan dinlemelere ilişkin harddiskler ve klasörlerin İstanbul Emniyeti tarafından ilgili Savcı’ya iletildiği tarih 17 Aralık 2013’tür. Yani, yani dört bakanın ve Reza Zarrab’ın hedef olduğu birinci yolsuzluk operasyonunun başladığı gün. Açıklamada, bu kayıtların “alelacele” iletildiği belirtiliyor.
Burada yanıt aramamız gereken bir dizi kritik soru var. Birincisi, Terörle Mücadele Şubesi’nin üç yıldır yürütülen bu soruşturmada elde ettiği dinleme kayıtlarını Savcı’ya iletmek için neden 17 Aralık gününü beklediği sorusudur.
İkincisi, polisin bu kayıtları Savcı’ya nasıl bir değerlendirme ya da taleple verdiğidir. Eğer bir fezleke hazırlandıysa, bu listedeki şahıslardan gözaltına alınması talep edilen kimse var mıdır?
O tarihte bu dosyaya bakmakta olan Savcı Adem Özcan’ın bir işlem yapmadığını tahmin ediyoruz. Savcı, geçen ocak ayında terör dosyalarından alınmıştır. Sonuçta, 17 Aralık ve 25 Aralık dalgalarından sonra İstanbul Adliyesi’nde ve Emniyet Müdürlüğü’nde yapılan tasfiye ve yeniden görevlendirmeler sonucu bu dosyanın akıbeti boşlukta kalmıştır.
Akla gelen sorulardan biri de şudur: Hükümet 17 ve 25 Aralık dalgaları karşısında inisiyatifi kaybetmiş olsaydı, bu listelerdeki kişilerin bir bölümü için gözaltı kararı çıkabilir miydi? Bu yönde bir hazırlık var mıydı?

***

Bu sorular ve yanıtları şimdilik spekülasyon sınırları içinde kalıyor. Ancak Başsavcı Salihoğlu’nun açıklamasından anladığımız ve kesinlik arz eden noktaları şöyle sıralayabiliriz.
m Soruşturma 2011 yılında başlamış, kayıtlarda “herhangi bir silahlı terör eylemi ya da terör planlaması olmamasına rağmen” dinleme faaliyetlerine yine de üç yıl süreyle devam edilmiş, ayrıca başka şahıslar hakkında da dinleme tedbirine başvurulmuştur. Burada kuşkusuz problemli bir duruma işaret ediliyor.
m İkincisi, dinlenen şahısların irtibatlı olduğu kişilerin bu soruşturmayla ilgisi bulunmayan birçok görüşme kaydı da dosyaya konmuştur. Bu saptamadan, Başsavcılığın, polis, savcı ve (dinleme izni veren) hâkimleri kusurlu gördüğünü anlıyoruz.
mBuna karşılık, dinlenen kişi sayısıyla ilgili bir konuyu da netleştirmek gerekiyor. 2 bin 280 sayısının doğrudan izin alınarak dinlenen şüphelilerin toplamı olmadığı anlaşılıyor. Bu, “Soruşturma ile ilgisi bulunmayan, görüşme kayıtları dosyaya dahil edilerek doğrudan ya da dolaylı dinlenen şahısların” sayısıdır. Bu durumda şüphelilerin konuştuğu telefonun diğer ucundaki muhatapların da listeye dahil edilmesi suretiyle bu yüksek toplama ulaşıldığı anlaşılıyor.
Nitekim, 2012-2014 döneminde bu dosyaya bakan Savcı Adem Özcan’ın yaptığı açıklamada “sınırlı ve makul sayıda şüpheli” için dinleme kararı alındığını belirterek, söz konusu haberleri yalanlaması bu şıkka işaret ediyor.

***

Buradan geleceğimiz nokta, bu köşede sıkça vurguladığımız, en son 11 Şubat tarihinde yayımladığımız “Dinlemede özel hayat ihlallerine yine önlem yok” başlıklı yazımızda bir kez daha konu ettiğimiz meseledir.
Bu mesele, soruşturmalarda şüphelilerin dinleme kayıtlarının, suç unsuru olup olmadığına bakılmaksızın hiçbir ayıklama yapılmadan olduğu gibi dosyaya konulması uygulamasıdır. Ne yazık ki, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda suçla ilgili olmayan dinleme kayıtlarının dosyadan ayrılmasına ilişkin hiçbir bağlayıcı hüküm bulunmuyor. Polis ve savcılar, bu nedenle bütün kayıtları dosyaya dahil ediyorlar.
Bu yönüyle, karşımıza çıkan sorun yeni değildir ve hemen hemen bütün soruşturmalarda yaşanmaktadır. Geçen hafta TBMM’den geçen mini demokratikleşme paketinde telefon dinleme suçları yeniden düzenlenirken, hükümet bu sorunun varlığını bildiği halde bir çözüm getirmemiştir.
Geçmişte bu yönde bir düzenleme yapılmış olsaydı, muhtemelen bugün böyle bir sorunla karşılaşmıyor olacaktık.
Hatta, hükümetin -ihmali nedeniyle- kendi başına iş açtığını bile söyleyebiliriz bu olayda.

Yazarın Tüm Yazıları