Kaset olayına nasıl yaklaşmalıyız

BEN telekulak mağduru bir gazeteciyim.

Haberin Devamı

1998 yılında DYP’nin bir üst düzey yöneticisi, bir basın toplantısı düzenleyerek Doğan Grubu’nun bazı yöneticilerinin yasadışı yollardan elde edilmiş dinleme kayıtlarını açıkladı, bunların kasetlerini gazetecilere dağıttı. Kayıtlardan biri, benimle o dönemde Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök arasında geçen bir konuşmaydı. O tarihte gazetenin Ankara Temsilcisi olarak görev yapıyordum. Yargıya gittim, yüklü bir tazminat kazandım.
Ancak aldığınız yüksek tazminatlar, hedef olduğunuz saldırının ruhunuzda bıraktığı nahoş izleri silmeye yetmiyor. Başımdan geçen bu sevimsiz hadise, beni telefon dinleme konularında duyarlı, sorumlu bir vatandaş haline getirdi.
Önce önemli bir ders çıkardım. Geçmişte başkalarının maruz kaldığı dinleme ihlalleri karşısında gereken özeni göstermemiştim. Yaşadığım olaydan sonra dinleme nedeniyle mağdur edilen insanların durumuna anlayışla yaklaştım. Onların ne hissettiğini ben de duyabiliyordum. Daha sonraki yıllarda dinlemeyle ilgili konular önüme geldiğinde bir gazeteci olarak dikkatli bir çizgi izlemeye çalıştım.
Zamanla dinleme konusunda uzmanlaştığım için TBMM’de telefon dinlemeleri konusunda kurulan Komisyon’a geçen yıl tanık olarak davet edildim, burada uzun bir sunum yaptım, mevzuatta yapılması gereken iyileştirmelerle ilgili teknik düzeyde ayrıntılı önerilerde bulundum.

* * *

Haberin Devamı

Geçen on beş yılın tecrübesiyle telefon dinlemeleri konusunda geldiğim nokta şudur: Esas alınması gereken olmazsa olmaz ölçüt, yapılan dinlemenin hukuka uygunluğudur. Nasıl hukuk dışı deliller mahkemede geçerli kabul edilmiyorsa, yasadışı yollardan elde edilmiş dinleme kayıtlarının da hiçbir şekilde kullanılmaması gerekir. “Kamu yararı” gerekçesiyle bu kapı açıldığı takdirde, Türkiye gibi kuralsızlık ve pusu kültürünün baskın olduğu bir ülkede bu alanda yapılabilecek istismarın sonu gelmez. Bugün düşmanınıza yapılan, yarın sizin de başınıza gelebilir. Dolayısıyla, burada kişilerden bağımsız, ilkeli ve tutarlı bir tutumun ortaya konması gerekiyor.
Bir dinlemeye itibar edilebilmesi için o kaydın mahkeme izniyle yasadaki usullere uygun bir şekilde yapılmış olması şarttır. Aslında tek başına bu da yeterli değildir. Kayıt yapıldıktan sonra, yalnızca suça işaret eden, yani delil niteliği taşıyan bölümlerin kullanılması, suçla ilgili olmayan bölümlere -özel hayatın gizliliğinin korunması ilkesi çerçevesinde- itibar edilmemesi gerekir.
Ne yazık ki, geride bıraktığımız yıllarda Ergenekon gibi bir dizi soruşturmada bu ayrım gözetilmeden sanıkların bütün dinleme kayıtları iddianamelerin içine boca edilerek insanlar itibarsızlaştırılmış, üstelik bunu yapan savcılar da “demokrasi kahramanı” olarak yüceltilmiştir.

* * *

Haberin Devamı

17 Aralık sonrasında gündeme gelen dinleme kayıtları karşısında bu tutumumu değiştirmemi gerektiren herhangi bir neden görmüyorum. Bana göre, dinlemenin resmi bir soruşturma çerçevesinde hâkim izniyle yapılmış olması, gerçekten bir suça işaret etmesi ve savcılık dosyası içinde yer alması halinde, içeriğinin kamuoyunun bilgisine ulaşması basın özgürlüğünün kapsamı içindedir.
Aynı ilkesel duruşun pekâlâ önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a atfen Türkiye’nin gündemine giren dinleme kayıtları konusunda da geçerli olduğunu düşünüyorum.
Başbakanlık, önceki gece yaptığı bir açıklamayla kayıtları “montaj ürünü ve gerçekdışı” olarak nitelendirdi. Başbakan Erdoğan da dünkü grup konuşmasında kuvvetli ifadelerle kasetlerin montaj olduğu görüşünü tekrarladı. Konuşmasının bir yerinde ise “kurgu ve dublaj” ifadelerini kullandı. Dublaj, seslendirme yapıldığı, yani başkalarının kurmaca bir metni okuduğu anlamını taşıyor. Montajda ise ses kayıtları üzerinde oynanarak bir konuşmanın tanzim edildiği vurgusu var. Başbakan, “teknolojiden hareketle” benzerlerinin de hazırlanabileceğini söyledi.
Erdoğan, bu açıklamalarıyla -sahte oldukları gerekçesiyle- internete düşen kayıtlara kategorik bir şekilde yasadışılık atfediyor. Buna karşılık CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kasetlerdeki sesin Başbakan’a ait olduğunu ısrarla belirtti dünkü grup konuşmasında.

* * *

Haberin Devamı

Burada üzerinde durulan bir görüş, Başbakan’ın, oğlu Bilal Erdoğan’ın telefonu dinlenirken takibe takılmış olmasıdır. Yolsuzluk iddialarına bakan savcıların 5 Şubat günü Bilal Erdoğan’ın ifadesini alması, kendisinin şüpheli olarak hâkim izniyle dinlenmiş olmasını ihtimal dahiline getiriyor. Hal böyleyse, bu hususun ortaya çıkmaması zaten düşünülemez.
Geldiğimiz noktada ortalığı kaplamış olan toz bulutu bir şekilde dağıldığında gerçeğin nerede durduğunu daha net bir şekilde görebileceğiz.
Ancak her halükârda, bu olay üzerine “montaj” savunması yapan hükümet açısından çıkarılması gereken bir ders vardır. Montaj olduğu bilimsel kesinlik içinde kanıtlanan dijital delillerle yüzlerce insanın tutuklu kalmasına seyirci kalanların, bugün kendileri montaj kurbanı olduklarını söylerken bu mağdurlara bir özür borcu yok mudur?

Yazarın Tüm Yazıları