Fenerbahçe yürüyüşünden yargı sorununa

BEN Beşiktaşlıyım.

Haberin Devamı

Ama Fenerbahçe camiasının son dönemde ortaya koyduğu muazzam dayanışma karşısında takdir ve hayranlık duyuyorum.
Ayrıca, Fenerbahçe’nin düzenlediği son kitlesel yürüyüşte olduğu gibi Beşiktaşlıların da bu yükselen direniş seferberliğinin içinde aktif bir şekilde yer alıyor olmasını memnuniyetle karşılıyorum. Bu el ele tutuşmanın etkileyici bir görüntüsüne Gezi Parkı direnişinde de tanıklık etmiştik. Artık siyah, beyaz, sarı, lacivert gibi renklerin sınırlarını aştığımız bir noktadayız.

* * *

Fenerbahçe camiasının şike soruşturmasının başından itibaren gösterdiği dayanışma pek çok bakımından ilgimi çekiyor, merakımı kamçılıyor. Muhtelif katmanlara yayılan, kendine özgü, son derece karmaşık bir sosyal hadisenin yaşanmakta olduğunu düşünüyorum. Sporun çok ötesine geçerek, sosyoloji, toplumsal psikoloji ve siyaset bilimin de alanına giren, disiplinler arası bir yaklaşımla ele alınması gereken bir durum var karşımızda.
Geçen pazar günü İstanbul’da Bağdat Caddesi’nde düzenlenen görkemli yürüyüşte bu olguyu bir kez daha gördük. Miting, kulübün yönetiminin karşı karşıya olduğu hukuki sorunlara karşı bir protesto olarak tasarlanmakla birlikte, -yolsuzluklara karşı duruş da dahil olmak üzere- Türkiye’nin bütün güncel meselelerine dönük bir büyük itirazın yükselişine sahne oldu. Eskişehir’de dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın hatırasının sahiplenilmesi, Türkiye’deki cezasızlık kültürüne karşı yükselen bir çığlıktı. Bu haliyle Fenerbahçe’nin yürüyüşü bir insan hakları platformuna da dönüştü.
Geride bıraktığımız yıllarda yaygınlaşan her şeyi kabullenme, sineye çekme kültürünün aksine, bir itiraz ve sesini yükseltme tavrı yükseldi Saraçoğlu Stadı’na doğru yönelen büyük insan kitlesinden.

* * *

Haberin Devamı

Meselenin karmaşıklığı Aziz Yıldırım’ın şahsında da karşımıza çıkıyor. Aziz Yıldırım, taşıdığı ağırlık, sahip olduğu etki gücü bakımından bugün Türkiye’de bir kulüp başkanı olma kimliğinin çok ötesine geçen bir şahsiyet. Fenerbahçe Başkanı, yeni kimliğinde, aslında Türkiye’de hukuk sisteminin işleyişindeki bütün aksaklıklara karşı başkaldırının sembollerinden birine de dönüşüyor.
Yıldırım’a dönük bu algının temelinde kendisinin haksızlığa uğradığı konusunda toplumun geniş bir kesiminde paylaşılan bir duygunun dalga dalga yayılmış olması yatıyor.
Bunları söylerken kimseye mutlak bir kusursuzluk da atfediyor değilim. Gerek soruşturma aşamasında gerek daha sonra davanın ilerleyişinde ortaya konan karşı deliller ve yapılan savunmalarla dayanaksız olduğu ortaya konan pek çok suçlamayla karşılaştık. Buna karşılık şike iddiaları açısından rahatsız edici deliller de vardı dosyada.
Ancak bir bütün olarak bakıldığında, bu dava “özel yetkili yargılama” sürecinde hukukun sınırlarının zorlandığı, ciddi usul hatalarının yapıldığı bir dosya olarak tarihe geçmiştir. Bir şike davasının özel yetkili mahkemede görülebilmesi için çete faaliyeti suçuna sokulması bile bu davayı sakatlayan önemli bir defodur.
Sonuçta özel yetkili mahkemelerin ciddi bir hukuk sorun haline geldiği ve kapatılmaları gerektiği konusunda beliren büyük toplumsal mutabakatın oluşmasında Fenerbahçe’yi hedef alan bu davanın etkisi inkâr edilemez.

* * *

Haberin Devamı

Henüz tamamlanmamış, Anayasa Mahkemesi ve ardından belki de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne de uzanacak bir hayli uzun bir hukuki süreç var önümüzde.
Aslında bu davanın -niyet edilmemiş olan- hayırlı bir sonucu, toplumun çok geniş kesimlerini yargı sisteminin işleyişindeki sorunlar üzerinde kafa yormaya yöneltmesi, bu anlamda bir büyük farkındalığın şekillenmesine yol açmış olmasıdır.
İster son Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu değişiklikleri tartışması olsun, ister büyük davalarda yeniden yargılama yapılması yolundaki talepler ya da Fenerbahçe’nin yaşadığı sıkıntılar... Aslında hepsi, Türkiye’de hukuk alanında yaşadığımız, herkesi içine alan büyük sorunun farklı tezahürleridir.
Hukuk, 2014 yılında Türkiye’nin en temel meselesidir. Tarafsızlığı konusunda herkesin mutabık olduğu, objektif kriterler üzerinden karar veren, toplumun mutlak güvenine sahip bir yargı düzeni inşa edemediğimiz sürece bu sancılar bitmeyecektir.
Ne yazık ki bu hedefin giderek uzağına düşüyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları