Niye üç gün böyle ‘Marjinal’ yazdım

BİR arkadaşım aradı ve dedi ki:

Haberin Devamı

“Bayramın birinci günü ‘gay’ler, ikinci günü ‘erkek bedeni’, üçüncü günü ‘lezbiyenler’ yazısı yazdın. Muhafazakâr bir toplumda biraz fazla marjinal değil mi...”
“Hayır değil...”
Bir saniye bile düşünmeden bu cevabı verdim.
Yirmi yıl Türkiye’nin en büyük gazetesini yönettim.
Gazeteyi yaparken, karşımda hiçbir zaman tek tip bir insan profili yoktu.
-Çünkü dünya Türkiye’den ibaret değil...
-Çünkü, Türkiye AK Parti’ye oy verenlerden ibaret ibaret değil.
-Çünkü, AK Parti’ye oy verenler de klasik muhafazakârlardan ibaret değil.

* * *

Ama şurası doğru...
Yukarıda çizdiğim tabloya rağmen bugün AK Parti ve onun yöneticileri, Türkiye’nin tamamına bir “muhafazakârlık” elbisesi giydirmeye çalışıyor.
-Güçlü bir siyasi irade var.
-Bu siyasi irade, giderek “Mesihleşen” bir duyguyla, misyon yükleniyor...
-Ve, bu misyonunu gerçekleştirmek için elinde çok güçlü silahları var.
Güçlü bir oy tabanı...
Meclis’e daha da güçlü yansıtan bir seçim sistemi.
Güçlü bir maliye ...
Güçlü bir yargı..
Ve güçlü bir polis...
Çok güçlü bir armada yani...

* * *

Bu güçlü armada, şimdi hepimize yeni tabular, yeni sınırlar çiziyor.
Kullandıkları kelime de “marjinallik...”
Hayalet bir anayasa uygulamaya kondu.
Bu hayalet anayasada yeni bir ahlak yazılı, her adımı kesin çizgilerle belirlenmiş davranış kodları yazılı, giyinme biçimleri, dekoltenin ölçüleri santim santim belirlenmiş durumda. Yani artık “normal” olanın sınırlarını, kendi kendine misyon yüklemiş bir “muhafazakâr zihniyet” çiziyor.
Bunun dışında kalan her şey “marjinaldir”, yani, “normal değildir”, yani “sapkındır”, yani “sapıktır.”
Benim iddiam ise şu:
21’inci yüzyıl dünyasında, asıl böyle bir “muhafazakârlık tanımı “normal” değildir.

Haberin Devamı

Modern sanat marjinalin sınırında başlıyor... İlerleme de

Niye üç gün böyle ‘Marjinal’ yazdım

ŞURASI artık sosyolojik bir gerçek.
Dünyada monolitik, yani tek tip bir hayat tarzı yok.
Tek tip bir “muhafazakârlık” da yok.
“Toplum” dediğimiz şey artık, birlikte, yan yana yaşayan, çeşitli “hayat tarzlarından” oluşan bir koalisyon.
O nedenle modern demokrasi, alınan oy yüzde kaç olursa olsun, iktidardaki partiye “hayat tarzlarını tanzim etme” hakkı vermiyor.
Hakkını vermediği için, böyle bir misyon da artık kesinlikle “antidemokratiktir...”
Bir demokrasi, marjinallerinin hakları, yaşama hürriyetleri, itilip kakılmamaları ile anlam ve güç kazanır. Modern toplumlar bütün hayat tarzlarını büyük bir özgürlük içinde yan yana yaşatarak “bir gökkuşağı koalisyonu” yaratırlar. Baskıcı toplumlar ise toplumun bazı kesimlerini baskılayarak onlar için hayatı “bir alacakaranlık kuşağına” çevirirler.
Bu, sadece bugünün gerçeği değildir.
Tarihe bakarsanız, hem bilimsel, hem toplumsal, hem kültürel ilerleme, “zamanın ruhunun” veya “ruhsuzluğunun”, “marjinal”, “sapkın”, “sapık” diye damgaladığı insanlar sayesinde olmuştur.
Bugünün modern sanatı, “alaturka muhafazakârın” çizdiği “normal”in ötesinde başlıyor.
Bir kere daha hatırlatıyorum.
-Bugünün modern demokrasisi, “gay’lerin” ülke yönetimlerinde, başbakanlık, bakanlık, belediye başkanlığı gibi en üst yönetim birimlerine seçilmelerini “normal”in hudutları içine dahil etmiştir.
-“Adele’in Hayatı” adlı, iki genç kızın aşkını anlatan düpedüz bir “lezbiyen ilişkiyi” ödüllendiren jürinin başkanı, hem Hıristiyan Amerika’nın, hem Yahudi Amerika’nın değerlerine saygısızlık etmeyen büyük sinemacı Steven Spielberg’dür..
-‘E.T.’ filminde bir “Alien”, yani bırakın bir toplumu, başka bir dünyanın yaratığı ile bu dünyanın en normal ailelerinden birinin çocuğunu sevgiyle bir araya getiren sinemacı.
Filmde, iki canlının işaretparmaklarının birbirine dokunduğu sahneyi hangimiz unutabildik?
Parmakların ucunda yanan o umut ışığı hangimizin ruhunu aydınlatmadı...
İşte üç gün boyunca bu nedenle, “gay’leri”, “lezbiyenleri”, “erkek bedenini”, aynı cinsler arasındaki aşkları, heteroseksüllerle eşcinseller arasındaki arkadaşlıkları yazdım.
Yani sizin gibi, benim gibi, onun gibi olmayanı, bizden farklı olanı anlatmaya çalıştım.
Çünkü ben çocukluğumdan beri hep “marj”larda dolaştım.
Bu yüzden oy verdiğim partiler hiçbir zaman iktidar olamadı.Niye üç gün böyle ‘Marjinal’ yazdım
Ve her gün dua ediyorum:
“Allahım, beni, şahsiyetimin çizdiği bu Misak-ı Gayrimilliden hiçbir zaman koparma...”


Önce marjinal kelimesinin sözlük tanımına bakalım

Haberin Devamı

BÜYÜK Türkçe Sözlük’te “Marjinal” kelimesi şöyle tanımlanıyor:
-“Kenarda olan”, “Son birim”, “Aykırı”, “Pek az, pek az önemli olan”.
Vikipedi’de ise şöyle daha geniş kapsamlı bir tanım var:
-“Bireyin toplumla olan bağlarını koruyup, halk arasındaki normal bir insan gibi toplumla kaynaşabilen ama giyim, hayat üslubu ve düşünsel boyutuyla onlardan farklı.”
Bir şeyi fark ettiniz mi?
Tariflerde...
BİR: “Anormal” diye bir sıfat yok...
İKİ: “Toplumun dışında sayan”, dolayısıyla “toplumdan kovan” bir anlam da yok.
Tam aksine, “Rahatsız edilmeden yaşama hakkı olan” bir insan kimliği olarak tarif ediliyor.
O yüzden tekrar ediyorum:
Türkiye’de “marjinal” ve “normal olmayan” kimlikleri, yeni bir “muhafazakâr zihniyet” tayin etmektedir.
Yani “misyoner bir muhafazakâr zihniyet” kendi sözlüğünü yazmaktadır.

Haberin Devamı



YARIN:
Asker parkasının ve kamuflaj gömleğinin dönüşü.


ÖNEMLİ NOT: Malum arkadaşlar, hemen askerci, darbeci damgası vurmayın. Yarını bekleyin. Çünkü bu dönüş, zannettiğiniz dönüş değil. Terminolojiye dikkat. “Postaldan” söz etmiyorum. Asker ve
darbe artık 20’nci yüzyılda kaldı. Şimdi artık farklı şeylerden konuşma zamanı.

Yazarın Tüm Yazıları