Memleketimden tasarruf efsaneleri

Anlaşıldığına göre ekonomi yönetimi ulusal tasarruf oranını arttırmaya karar vermiş.

Haberin Devamı

Halbuki Çin ve diğer Asya kaplanları hariç, Türkiye’de tasarruf oranı düşük değildir. Bir ülkede ne kadar yatırım yapılmışsa, o kadar tasarruf edilmiş sayılır. Türkiye’de de ortalama olarak milli gelirin % 20’si kadar yatırım yapılmaktadır. Öyleyse, bizim tasarruf oranımız, milli gelirin %20’si dolayındadır.

KAFANIZ KARIŞTI

Resmi istatistikler, devlet büyüklerimiz ve iktisat hocaları, Türkiye’de tasarruf oranı milli gelirin % 12.5 kadar düştü diyor. Herhalde onlar yanılmış olamaz. Bu yaman çelişkiyi bir açıkla da biz de anlayalım dediğinizi duyar gibi oluyorum. İşte açıklama: Türkiye’de tüketim harcaması yüksektir, tasarruf düşük değildir. İkisi cebirsel olarak aynı kapıya çıkar. Ama izlenecek iktisat politikasının yönü açısından aralarında uçurum kadar fark vardır.

CARİ İŞLEMLER AÇIĞI, TÜKETİM FAZLASINA EŞİTTİR

Konuyu başından toparlayalım. Türkiye’de bir “cari açık” meselesi vardır. Yani döviz gelirimiz, tüketim ve yatırım için yapmak zorunda olduğumuz döviz harcamamızı karşılamıyor. Bunun için yurtdışından borçlanıyoruz. Ben, biz bu borcu, tüketim için alıyoruz diyorum, onlar hayır yatırım için alıyoruz diyor. Yatırım için borç almanın anlamı da “tasarruf yetersizliği” demek oluyor. Cari açık böyle ifade edilince “kutsallaşıyor”. Cari açık verilmezse, yatırımlar aksar, yatırım ise üretim ve istihdam demektir. Bundan vazgeçilemez. Demek isteniyor ki “Biz cari açığı keyfimizden değil, mecburiyetten veriyoruz”. Düşüncenin temeli bu olunca, özelleştirme veya faiz politikası gibi tüm
ekonomik kararlar “cari açık finansmanı” için alınmaya başlanıyor.
Cari açık, finanse edildikçe serpilip büyüyor. Yani sebep, sonucu; sonuç da sebebi doğuruyor. Tam bir kısır döngü.

CARİ AÇIĞIN SEBEBİ DÖVİZ FİYATLARININ UCUZ OLMASIDIR

İktisat, “Arz ve talebin kesiştiği (yani eşit olduğu) noktada piyasa fiyatı teşekkül eder” der. Ya da piyasa fiyatı, arz ve talebin birbirine eşitler denir. Döviz de netice itibariyle bir maldır. Eğer bunun arzı, talebini karşılamıyorsa, dövizin fiyatı yanlıştır. Burada hemen bir ekleme yapmak gerektir. Aslında Türkiye’de döviz arzı, döviz talebine eşittir. Bunun kanıtı da döviz karaborsası olmamasıdır. Olaya böyle bakınca, bugünkü döviz fiyatına da “piyasa fiyatı” demek gerekir. Ancak bu denklik “döviz borçlanarak” sağlandığı için, iktisadın temel yasasında öngörülen doğal arza eşit değildir. Dolayısıyla buradaki eşitlik yapaydır; sürdürülemez. Şunu aklımızın bir köşesine yazalım: Piyasada oluşan her fiyat, arz ve talepte denklik sağlayan “piyasa fiyatı” değildir.
SON SÖZ: DÖVİZ FİYATLARI ARTMADAN TASARRUF AÇIĞI KAPANMAZ

Yazarın Tüm Yazıları