AB ile Gezi Parkı depremi

Taksim Gezi Parkı’ndaki direnişin sonuçları pek çok cepheyi sarsıyor. En yeni sonuçlarından biri Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilerde yarattığı deprem.

Haberin Devamı

Bu depremin AB’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a dönük bakışı olumsuz bir doğrultuda yeniden formatlamakta olduğunu, bunun karşılığında Erdoğan’ın da AB karşısında açıktan çatışmacı bir söyleme yöneldiğini görüyoruz.
Gezi Parkı’ndaki olaylarla ilgili olarak doğrudan hükümet temsilcilerinden genellikle polisi orantılı güç kullanmaya, hükümeti de itidalle hareket etmeye davet eden bir dizi açıklama geldi Avrupa’dan. Bunlar arasında Almanya ve Fransa da var. Ancak önceki gün Avrupa Parlamentosu’nda yapılan görüşmeler, Avrupa Komisyonu tarafından burada sergilenen eleştirel çıkışlar ve dün kabul edilen karar, Türkiye ile ilgili yeni bir havanın belirdiğini gösteriyor.

***
  
Önce, Erdoğan’ın dün “Tanımıyorum” diyerek reddettiği Avrupa Parlamentosu kararı ile başlayalım. Başbakan çıkan kararı tanımasa da, bu parlamento geniş ölçekte Avrupa kamuoyunu temsil ediyor. Parlamentonun 754 üyesi var ve dün yapılan oylamada üyelerin büyük çoğunluğu salondaydı. Oylama el kaldırmak suretiyle yapıldı. Oturumda hazır bulunanların ezici çoğunluğu da karara destek verdi.
Burada önem taşıyan nokta, kararın sosyalistler, Hıristiyan demokratlar, liberaller, yeşiller ve Avrupa karşıtları olmak üzere siyasi yelpazenin bütün renklerini temsil eden 5 ayrı grubun ortak metni olarak çıkması.
Bu anlamda Gezi Parkı direnişinde nasıl çok farklı kesimler hükümete tepki olarak aynı koalisyonun içinde buluştuysa, Başbakan Erdoğan da Avrupa Parlamentosu’nda sıkça rastlanmayacak bir büyük konsensüsü yaratmayı başardı.
Çıkan karar, Gezi Parkı’ndaki direnişçilerle kuvvetli bir dayanışma ifade ediyor. Karar, polisin “orantısızlık içinde başvurduğu aşırı güç”ten dolayı “derin kaygı” belirttikten sonra bizzat “Başbakan Erdoğan’ın, toplumun bir kesiminin tepkilerini anlamak ve uzlaşmak konusunda sergilediği isteksizlikle kutuplaşmayı daha da ileri götüren tepkilerini esefle karşılıyoruz” deniliyor.
Metnin önemli bir noktası, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın “gerilimi aşağı çekmeye dönük” tutumlarından övgü ile söz edilmesidir.
“Laik yaşam tarzının korunması” çağrısına da yer verilen bu kararda, basın özgürlüğü alanındaki sorunlara tam üç paragraf ayrılması bu alandaki hassasiyetin ulaştığı boyutları gösteriyor.

***
  
Aynı oturumda Avrupa Birliği’nin Dışişleri Bakanı konumundaki Yüksek Temsilci Catherine Ashton’un parlamento kararının pek gerisinde kalmayan konuşmasının altını özellikle çizmek gerekiyor.
Ashton’un konuşmasında da polise dönük eleştiriler var. Ama konuşmanın asıl kritik yönü, AB’nin üst düzey temsilcisinin “toplumun önemli bir bölümünün sesinin Türkiye’nin siyasetinde duyulmadığı yolunda yaygın kaygılar bulunduğunu” belirtme ihtiyacını duymasıdır. Ashton da kutuplaşma tehlikesine dikkat çekiyor ve “İstanbul ve Ankara’daki mitingler, gerilimin aşağı çekilmesine ihtiyaç duyulduğu bir dönemde gerilimi daha da arttırma riskini taşıyor. Çözüm diyalogdur, husumet (antagonizm) değil” diye konuşuyor.
Bir bu kadar ilginç olan, Ashton’un Erdoğan’ın “Demokrasi sandıktır” şeklindeki söylemine de yanıt verip “Üç seçim kazanmış olan, toplumun yarısının desteğine sahip en başarılı bir demokratik hükümet bile temsil edilmediklerini düşünen insanların beklentilerini ve ihtiyaçlarını dikkate almalıdır” demesi.
Şurası çok açık. AB, ilk kez Türk demokrasisinde çoğulculuğun işlemediği konusunda kurumsal düzeyde eleştirel bir tutum sergileme ihtiyacını duyuyor.

***
  
Ve Başbakan’ın dünkü konuşmasında “Bir adam...” diye hitap ettiği ve attığı bir tweet nedeniyle “ahlaki” duruşunu sorguladığı AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Fule de önceki günkü oturumda söz alıyor. Geçen hafta Gezi Parkı’nı ziyaret eden Fule, sözlerine “Parkta gördüğüm insanlar çapulcu değildi. Türkiye’nin barış, özgürlük ve saygı talep eden, seslerini duyurmak ve kendilerine kulak verilmesini isteyen çocuklarıydı. Onlar kendi hayatlarına kendileri karar vermek isteyen tipik Avrupalı gençler” diye başlıyor. Fule, büyük ölçüde Ashton ile aynı dalga boyunda bir konuşma yapıyor.
Ve önemli haber... Hem Ashton hem de Fule, bütün olumsuzluklara rağmen bu ay sonunda tam üyelik müzakerelerinde yeni bir fasıl açılmasına kuvvetli bir destek veriyorlar konuşmalarında.
Sonuçta AB’nin Türkiye ile angajmanını arttıracağı, ancak aynı zamanda eleştiriden de kaçınmayacağı yeni bir tutuma yöneldiğini söyleyebiliriz.

Yazarın Tüm Yazıları