Taksim saat 03.15 ‘Neden o aracı tekmeliyorsun?’

Saat 00.30... Kabataş’tan Taksim... Sokaklar insan seli... Tuhaf bir insan terkibi var.

Haberin Devamı

Öyle bir cümleyle, bir paragraf analizle ya da uzun TV programlarında, “Aslında” diye başlayan ukala analizlerle anlaşılacak gibi değil...
Kabataş’tan Taksim’e kadar yürürken gördüm onları...
Tuhaf bir beraberlik...
Polis gaz yağdırınca öfke, durunca espri başlıyor.
Siyasi desen değil, din desen değil, örgüt desen hiç değil...
Her yaştan, her renkten, her kültürden, her duygudan insan...
Mesela tam barikatın karşısında, siyah-beyaz formalarıyla Beşiktaşlı büyük bir grup pankart açıyor. Bir slogan bekliyorsunuz...
Siyah pankartta dev bir yazı:
“ÇARŞI...”
Alkış yağmuru başlıyor...
Bir şeye sahip çıkıyorlar. Ama birçok şeye gibi...
Saat gece yarısını geçmiş...
Kabataş’tan İnönü Stadı’nın altına dayanmış binlerce insan...
Polis barikatını aşıp Taksim’e gitmek istiyorlar. Polis orada neden barikat kurmuş, o da belli değil.
Barikat hedef olmuş. Bir ara polis yine gaz yağmuruna başlıyor.
Öylesine kesif bir duman altında kalıyoruz ki... Gözlerim yaşarıyor. Nefesim kesiliyor.
Ve işte tam o sırada garip bir yardımlaşma başlıyor...
Doktor kıyafetli gençler, gaz yiyenlere solüsyon dağıtıyor.
Bir kız bağırıyor:
“Abi nefes almayın...”
Gümüşsuyu’nun alt caddesinden bakıyorum...
Parka doğru kaçan gençler... Kadınlar...
Sokakta evinin önüne çıkmış orta yaşlı bir adamla sohbet ediyorum:
Adam:
- Allah vere de işi kana vardırmasalar. Ben ondan korkarım...
- Olur mu sizce?
- Nereye kadar gidecekler ki... Şu hale bak, sokaklara döküldüler. Bundan iyi ne çıkar ki...
Bu sırada önümüzden bir grup koşarak geçiyor...
- Kadıköy’den gelenler var...
Saat 01.30...
Gümüşsuyu’nun ara sokaklarından Taksim’e gelebiliyorum.
Bakıyorum, kaldırımlara oturmuş çocuklar.
Bunlar öyle her zaman sokağa dökülüp bağıracak çocuklar değil.
Festival gibi bir dayanışma hali var.
Bir şeye sahip çıkıyorlar dediğim de bu...
Kendilerine sahip çıkıyorlar. Kişiliklerine. Bu ülkede ben de varım demenin festivaline sahip çıkıyorlar.
O nedenle mesele yalnızca Gezi değil,
Gezgin ruhların kendilerini ifade etme sahnesi gibi.

MARJİNAL DE VAR ELBET

Saat 03.00 gibi Taksim’deki kalabalık azalmaya başlıyor.
The Marmara Oteli’nin önündeyim. Yediğim gaz hâlâ ciğerlerimi yakıyor.
Otelin bir güvenlik görevlisi beni tanıyıp içeri alıyor. Eski dostlar...
Sağ olsunlar. Bir bardak su iyi geliyor.
Tam çıkıyorum ki... Dışarıda NTV’nin canlı yayın aracı..
Etrafında birkaç genç...
İçlerinden birisi bir tekme patlatıyor araca... Sonra diğerleri...
Çocuğa bakıp soruyorum:
- Niye vuruyorsun kardeşim? Ne istiyorsun araçtan?
Bağırarak cevap veriyor:
- Kızgınız. Bu medya yayınlamıyor bunları...
- Peki öyle vurunca yayınlayacaklar mı zannediyorsun?...
Sonra yüzleri maskeli bir grup çıkıyor. Kalabalık dağıldıkça meydan onlara kalıyor.
Marjinal saatler...
Ters ters bana bakıyorlar. Sonra birileri arabayı yakıyor.
O garip beraberlik, o festival dayanışması yerini marjinal saatlere bırakıyor.
Ayrılıyorum Taksim’den.

GÜL UYARIYOR

Dün Cumhurbaşkanı Gül’den gelen bir açıklama ortamı biraz olsun rahatlatıyor.
Gül, “Mesaj alınmıştır” diyerek en azından devletin bu insanları dikkate aldığı mesajını veriyor.
Bugüne kadar ev içlerinde “Ben de varım” diyen insanın, sokakta “Biz de varız” demesinin önemli bir mesaj olduğunun devlet tarafından fark edilmesi çok önemlidir.
En azından 30 yıllık kanın durdurulma aşamasına, barış sürecinin eşiğine gelmişken, böyle bir yaklaşım toparlayıcıdır.
Sabah Sırrı Süreyya Önder’e rastlıyorum:
- Nasıl gidiyor süreç? Bir sonuç oluyor mu?
- Mesai başladı. Güzel gidiyor...
Umarım öyledir. Umarım Türkiye, hak ettiği demokratik günlere kavuşur...

Yazarın Tüm Yazıları