Başbakanın ahlakı ile benim ahlakım

BİLİYORUM, bu içki düzenlemesi tartışmasından sıkıldınız ama ben meselenin sadece içkiden ibaret olmadığını, hatta içkinin tali olduğunu esas arkada yatanın önemli olduğunu düşünenlerdenim.

Haberin Devamı

Geçen hafta da yazdım, mesele bence bir ahlakın diğer ahlaklardan üstün tutulması, herkesin o ahlaka uygun davranması için devletin yasalarının devreye sokulması meselesi.
Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da böyle düşünüyor olmalı ki, ‘İnancın gereği neden kötü olsun ki’ dedi. Yani, konunun halk sağlığıyla ilgisi tali, esas önemli olan inancın gereği.
Tamam ama inancın emrettiğini veya gereği olduğunu söylediğiniz  şeye en önce inananları, sonra da inanmayanları nasıl uyduracaksınız?
Toplumlar, her şart altında çoğulcudur. Dolayısıyla ahlak da çoğuldur. Elbette temelde bazı şeyler, ortak iyi, doğru ve güzeli oluşturan şeyler ortaktır. ‘Öldürmeyeceksin’, ‘Çalmayacaksın’, ‘Yalan söylemeyeceksin’ vb. şeyler. Ama bunların ötesine geçtiğinizde, farklılıklar başlar. Çoğulculuğu da onlar oluşturur.
Dışarıdan bir örnek vereyim:
İsrail bir Yahudi devleti. Dinin emrettiğine inanılan şeylerden biri de, Şabat günü enerji harcayan bir makinayı kullanmamak. Dolayısıyla bu kurala uymak isteyen Yahudiler, Şabat’ın başladığı cuma akşamından bittiği cumartesi akşamına kadar, bir alet kullanmazlar. O yüzden mesela otellerde özel asansörler vardır, her katta durur, siz içine bindiğinizde bir düğmeye basmak zorunda kalmaz, dolayısıyla dinin kuralına da uymuş olursunuz.
İsrail, dediğim gibi Yahudi devletidir ama Şabat konusunu zorlayıcı bir yasa hükmü yamamıştır. Kendini inançlı Yahudi kabul eden ama minimum düzeyde de olsa o gün alet kullanan Yahudiler de var. Ama Ortodoks Yahudiler bu durumu dinin kurallarına aykırı görüyor. Hatta otellerdeki her katta duran asansörleri veya yürüyen merdivenleri de kabul etmiyorlar.
Modern toplum, devleti dine dayalı olsun veya olmasın, bu çeşit görüş aykırılıklarının tartışıldığı bir toplumdur aynı zamanda.
Suudi Arabistan’daki İslam yorumu, kadınların çarşaflı da olsalar bir erkeğin refakatinde olmaksızın sokağa çıkmalarına, otomobil kullanmalarına engel. Bu yasağı, kendini inançlı sayan pek çok kadın benimsemiyor. O yüzden bu ülkede o kuralı zorla uygulatan bir ‘din polisi’ var. Yani, dinin kuralı yetmemiş, üstüne devlet gücüyle yasa da çıkarılmış. Çoğulculuk bastırılmaya çalışılıyor, tek bir ahlak hakim kılınmak isteniyor o ülkede.

***

Türkiye’deki son alkol tartışmasını rahatça şu şekilde de yapabilirdik: Acaba gençleri, çocukları alkolden koruyalım derken aşırıya mı kaçıldı? Bu kadar aşırı önlem de sakın alkole özendirici olmasın?
Ama hayır. Artık konuyu bu biçimde tartışamayız; çünkü Başbakan bu yasanın inancın gereği olduğunu söyledi. Laik olduğunu söyleyen devlette inancın gereği diye yasa yapılır mı tartışmasına girmeyeceğim bile.
Esas önemlisi bence, yasanın inancını aynen Başbakan Erdoğan gibi yaşayan ve algılayanlara karşı duyduğu derin güvensizlik. ‘İnancın emrettiğine uymazsanız, yasal yaptırımı hazır’ demiş oluyor iktidar partisi ve Başbakan.
Bunun vesayetçilik ve halka güvenmemek anlamına geldiğini yazdım daha önce.

Haberin Devamı

‘İçeceksen evinde iç’ mi dediniz?

Haberin Devamı

Bu toplumda birisinin lokantada, meyhanede, barda, gece kulübünde içki içmesi, toplumun geri kalanının hoşgörüsüne kaldıysa, o toplumda çoğulculuktan değil tekilcilikten söz edebiliriz ancak.
Dediğim gibi mesele sadece içki değil. Belki kadınların denizde erkeklerle aynı anda yüzmesine de sadece hoşgörü gösteriliyor. Başı açık dolaşmaya, cuma günü namaz vakti camide olmamaya, ramazanda oruç tutmamaya, parkta el ele dolaşmaya, sokakta öpüşmeye hep hoşgörü gösteriliyor belki.
Sadece dini/ahlaki konular değil. Siyasi konularda da belki hoşgörü sergileniyor.
Oysa hoşgörüye ihtiyacı yok kimsenin. Başkası izin veriyor diye bir şeyi yapıyor veya yapmıyor olmak çok vahim.
Bazı şeyler var; doğal hak.
Bu hakları hoşgörü sayesinde elde ediyor olmamalıyız.

Yazarın Tüm Yazıları