Gel de gururlanma

Tim Atkin Sunset’te düzenlenen Master Of Wine etkinliğinde, Türk şarapçılığının kazandığı ivmeyi hayranlıkla izlediğini anlattıkça göğsüm kabardı.

Haberin Devamı

Kulakları çınlasın Müge Akgün ile unutulmaz bir Sicilya seferimiz vardır.

Bir hafta boyunca, kargacık burgacık yollarda günde 300 kilometre yaparak dağ tepe aşmış, adanın çiçeği burnunda taze ‘primeur’lerini tatmak için bağ bağ dolaşmıştık. Amortisörleri bozuk bir minibüsle üstelik... Yorgunluktan canımız çıkmış ama gıkımız çıkmamıştı.

Şikâyetin ş’şini etmemiş olmamız ne olağanüstü coğrafyadan ne de iyisi, kötüsü, ehveni, mükemmeli bıkıp usanmadan art arda tattığımız şaraplardandı.

Çok hoş insanlarla tanışmıştık o gezide. O gezide Walter’dan dinlemiştim bir şarap uzmanın ‘master’lık seviyesine ulaşmak için kat ettiği yolu, geçtiği evreleri, çektiği çileyi.
    
Walter dediğin adam Jancis Robinson’nun rahle-i tedrisinden geçmiş, Londra ve New York’taki  büyük ithalatçıların danışmanlığını yapan bir uzman.
Bir ‘master’. Bir master of vine...

Bakmayın siz elindeki kadehi uzun uzun çalkalamadan, eğip devirip bakmadan, burun burun koklamadan yudumlamayanlara. “Nasıl buldun?” diye soranlara “Bence fena değil” gibi muğlak cevap vermelerine karşın dillerine şarapla ilgili terminolojiyi dolayanlara...

Benim söz ettiğim uzmanlar iki yudumda şarabın haniyse hangi bağdan geldiğini, hangi yıl üretildiğini, hangi ağaçtan yapılan fıçılarda, hangi süreyle bekletildiğini, bir karışım söz konusuysa hangi cins üzümlerin hangi oranda kullanıldığını, bilmem kaç yıl önceki rekolteyle yudumladıkları arasındaki benzerliği ya da ayrılığı şıpınişi anlayan, daha da önemlisi şarabın serpilip olgunlaştıkça alacağı tadı, biz tüketicilere tadını gençken mi çıkarmamız yoksa sabredip beklememiz mi gerektiğini söyleyenler... Daha da önemlisi tedarikçilere, koleksiyonerle yol gösterenler...

Sayıları bir elin parmak sayısı kadar değilse de sınırlı. Ama işte o sınırlı sayıdaki insan şarap dünyasını yönlendiriyor, biçimlendiriyor, yüreklendiriyor.

Tam da Galatasaray’ın şampiyon olduğu akşam Sunset’te yemekteyiz. Türk şaraplarının yabancı uzmanlarca incelendiği Masters of Wine etkinliği...

Uzun bir masa, masada çoğu Egeli şarap üreticileri, birkaç şarap danışmanı, bir-iki gazeteci, benim gibi bir tutam meraklı ve dünyanın sayılı şarap uzmanlarından yedi kişi...

Patronlar arasında oturuyorum.  Sağımda Urla Şarapçılık’ın sahibi Can Ortabaş, solumda Prodom’un patronu Mehmet Atay, onun da yanında Sevilen’in bel kemiği Enis Güner var. Tam karşımda da Tim Atkin...

Şaraba ilgisi uzun saçlı gençlik yıllarına dayansa da ‘master’ olma şerefine ancak 2001’de erişen, şarap dünyasında adının etrafına hare örülen bir şarappare.
“Türkiye’ye kaçıncı gelişiniz” diye soruyorum. Bu sekizinciymiş. Ama ilk gelişi şarapla ilgili değilmiş. 30 yıl önce gelmiş, gezmiş, gitmişmiş.

İçimden; “Umarım Yakut ve Çankaya ile yetinmiş, Güzel Marmara ile Papazkarası’nı içmeye yeltenmemiştir” diye geçiriyorum, o, Türk şaraplarını ve Türk şarapçılığının kazandığı ivmeyi büyük bir hayranlıkla izlediğini anlatırken. Göğsüm kabarıyor…

Yazarın Tüm Yazıları