Bu tarafta külahlı o tarafta silahlı!

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, 23 Nisan resepsiyonunda “barış süreci” ile ilgili olarak şöyle konuştu:

Haberin Devamı

“Bu işin netice vermesi, Türkiye içinde ve dışında silahlardan tamamen vazgeçmekle olur”.
Sürecin bu aşamasında PKK’nın da Apo’nun da silahları tamamen bırakmaktan söz etmediklerini biliyoruz.
Sınır dışına çekilecekler ama hatırlayalım, Apo işler yolunda gitmezse “gerekirse 50 bin kişinin ayaklanacağı” bir savaştan da söz ediyordu.
Ve şimdi de Demokratik Toplum Kongresi Başkanı Aysel Tuğluk’un önceki hafta Radikal’de yayımlanan makalesinde ne dediğini hatırlayalım:
“En az önümüzdeki çeyrek asır boyunca Kürtlerin var olduğu her yerde PKK da çeşitli biçimlerde olacak. Suriye’de bir süre daha silahlı, İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı”.
Türkiye’den çekilen PKK birlikleri öyle görünüyor ki yeni cephelere sürülecek. Yani bazı analar ağlamaya devam edecek!
Tuğluk, PKK’nın Kuzey Irak’ta ne yapacağını özellikle söylemiyor olmalı, bu aşamada Barzani ile bir problem yaşamak istemediklerinden olsa gerek.
Ama önünde sonunda PKK’nın Kuzey Irak ile ilgili de siyasi hedeflerinin olacağını göreceğiz. Bütün Kürt coğrafyasında var olup da Kuzey Irak’ı defterden silmek pek mümkün olabilecek bir şey gibi görünmüyor, ayrıca para da orada!
Apo
’nun bu bölgede bir tür Che Guevara gibi görüldüğünü, toplumsal prestijinin küçümsenmeyeceğini de aklımızda tutmak gerek.
Yani çok da uzak olmayan bir gelecekte PKK karşıtlığı konusunda Barzani ile Devlet Bahçeli’yi aynı safta görürseniz hiç şaşırmayın derim. Tabii bölgenin ağababaları, ABD–Türkiye ve İsrail, günün birinde Barzani’yi satmaya karar verirse!
Aysel Tuğluk’un sözlerinin günümüz dengeleri içinde de yeri var, İran ve Suriye’de Esad yönetiminin karnını ağrıtmak açısından!
Peki, bu nasıl olacak: Bir örgüt var, sınırın kuzeyinde demokratik siyaset yapacak, sınırın güneyinde ve güneydoğusunda elinde silahla dolaşacak. Bir oksimoron örneği olmalı!
Ve “önümüzdeki en az çeyrek yüzyıl” boyunca PKK’nın elinde silahla İran ve Suriye’de faal olması ne anlama geliyor?
Kürt megalo ideasına 25 yıl kaldığını” mı düşünmeliyiz?

Haberin Devamı

Tabela İslamcılığı!

KARACABEY’in AKP’li Belediye Başkanı Ergün Koç, ihraç edileceğini öğrenince geçtiğimiz yılın eylül ayında partisinden istifa etti, artık bağımsız belediye başkanı.
Ergün Koç geçenlerde “Belediye” yazan tabelayı indirtti ve yerine “T.C. Karacabey Belediyesi” yazılı bir tabelayı astırttı.
Koç şunu söylüyor: “Aklımız başımıza yeni gelmedi. Ancak bu başlığın vurgulanması gerekti. Gerektirildi. Bizler son günlerde gördüğümüz manzara karşısında duyarlılığımızı ortaya koymak adına bu değişikliği gerçekleştirdik. Halkımız kabul buyuruyorsa ne mutlu bizlere.”
Tabelalardan T.C. ibaresinin kaldırılması ve sonra tepki üzerine yeniden konulması ile ilgili olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da geçen hafta şöyle demişti:
“T.C.’nin kaldırılması olayından hiç haberim yok. Bursa’da valilik dediğimiz zaman Rusya–İngiliz valiliği mi akla gelecek? İngiltere’de falan bu yerlerde sadece numara yazar. Ama bu karar alındıysa, arkasında durulmalıydı.”
AKP’li Karacabey Belediyesi’nin önce T.C. yazılı tabelayı kaldırması ve sonra başkan AKP’den istifa edince T.C. ibaresinin geri gelmesinin anlamı açık: Bu bir parti politikasıymış!
Öyle olmasaydı, küçücük bir ilçe belediyesi buna cesaret edebilir miydi? Onu bırakın, bunu yapmak aklına bile gelmezdi.
Bu durumda Başbakan’ın “Haberim yoktu” açıklaması da pek inandırıcı değil.
Bu beylerin Türkiye Cumhuriyeti ve kurucularıyla ilgili ciddi bir kuyruk acıları var belli ki.
Şunu söyleyeyim:
O acı daha uzun yıllar devam edecek!
“Gardırop Atatürkçülüğü” diye bir deyim var biliyorsunuz, Atatürkçülüğü bazı şekil şartlarına bağlayan ve özünden koparan bir anlayışı tarif etmek için kullanılıyor.
Ondan aldığımız ilhamla bunlarınkine de artık “tabela İslamcılığı” mı desek?

Haberin Devamı

Deve havutlarını sindirmek için!

SAYIŞTAY Kanunu bir kez
daha değiştirilecek, yapmak istedikleri şeyler şunlar:
1– Sayıştay denetimini yapsın ama bununla ilgili raporunu yazmasın. Önce biz bir bakalım, işimize gelmeyenleri ayıklayalım, rapor ondan sonra yayınlanabilsin.
2– Sayıştay denetçileri, raporlarını doğrudan yargılamaya gönderemesinler. Bizim seçtiğimiz savcılar dosyalara baksın, onlar uygun görürse yargılama başlasın.
3– Sayıştay denetçilerini kontrol edemiyoruz. Bizim çocuklar sınavı kazanıp denetçi olamıyorlar, onun için dışarıdan keyfimize göre denetçi atayabilelim. Hem bu kadar imam-hatip mezunu işsiz, yeni bir iş kapısı olsun!
Bütün bunların bir tek anlamı var: Sayıştay, kamu kurumlarında yolsuzlukları, usulsüzlükleri denetleyen ve suçluların yakasına yapışan bir kurum ve AKP iktidarı bundan hoşlanmıyor!
Hoşlanmamaları normal tabii!
Devlet eliyle yeni zenginler yaratmaya çalışılırken, onların destekleriyle gemicikler, villacıklar, iş kulecikleri alınırken ne gereği var şimdi denetimin, yasalara uygunluğun?
Ve bir soru: Bu hükümetin, kendi çıkardığı İhale Kanunu’nu şu son on yılda kaç kez değiştirdiğini hatırlayan var mı? İddiaya girerim kendileri bile hatırlamıyordur.
Ama o kadar değişikliğe rağmen hâlâ Sayıştay kanununu değiştirme peşinde olduklarına bakarsanız, develerin havutlarıyla yutulduğunu, kanun değişikliğinin sindirim sorunlarından kaynaklandığını da anlarsınız.

Haberin Devamı

NOT: Yurtdışında bir toplantıya katılacağım için hafta başına kadar yazılarıma ara vereceğim. Okuyucularımın bilgisine sunarım.

Yazarın Tüm Yazıları