Çocuk pornosunda liberal Fazıl konusunda haşin

GÜLAY Göktürk diye “aşırı liberal” bir yazar var.Kendisi...

Haberin Devamı

“Muhafazakâr/Liberal” ittifakının bir temsilcisidir.
Ultra liberaldir.
“İfade özgürlüğü” söz konusu olduğunda kaplan kesilir.
Her alanda “Bırakınız yapsınlar/Bırakınız geçsinler” der.

İşte bu Gülay Göktürk, son günlerde...
Ne iyi oldu da Fazıl Say’a ceza verildi.
Fazıl’ın yaptığı tam bir nefret suçuydu...
Fazıl’a ceza verilmeyecekti de ne yapılacaktı?
Yazıları döşenmekle meşgul...

Eğer Gülay Göktürk, “ifade özgürlüğünün sonuna kadar kullanılması” konusunda ultra liberal tutum takınan biri olmasa...
Üzerinde hiç durmaz, “he” der geçerdim.
Fakat o Gülay Göktürk ki, “ifade özgürlüğü” bağlamında...
“Çocuk pornosu”nu bile savunmuş bir yazardır.
Geçmişte savundu, şimdi de savunuyor.
Daha dün, hem de “Samanyolu Haber” gibi muhafazakâr bir kanalın ekranında “anime çocuk pornosu”nun, ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Haberin Devamı

Gülay Göktürk’ün pozisyonunu biraz daha belirginleştirelim.
Ona göre...
Fazıl Say’ın başkaları tarafından yazılmış birkaç mesajı, takipçileriyle paylaşması, zinhar ifade özgürlüğüne girmez, nefret suçu sayılır ve cezayı gerektirir.
- Anime çocuk pornosu ise ifade özgürlüğüne girer, serbest olmalıdır, çünkü zarar gören kimse yoktur, engellenirse ifade özgürlüğü kısıtlanmış olur.

Görüyorsunuz değil mi?
Çocuk gibi zayıf bir varlığı korumak, sakınmak gibi bir kaygıya zerre kadar sahip olmayan Gülay Göktürk, söz konusu olan “demirden bir iktidara sahip” muhafazakârların rencide edilmesi olunca nasıl da hemen pençesini çıkarıyor.
“Çocuk pornosu” konusunda sonuna kadar kalpsiz olabilen, “Anime olması bir şeyi değiştirmez, sonuçta çocuklar hedef olabilir” gibi bir endişeye asla prim vermeyen, sırf ifade özgürlüğü adına “çocuk pornosu”nun animesine geçit veren Gülay Göktürk, devleti topyekûn arkasına almış muhafazakârların incinmesi konusunda nasıl da rikkatli... Nasıl da sakınmacı, nasıl da ince düşünüyor, nasıl da iyi kalpli...
Merkezinde “çocuğun sakınılması” olan bir tartışmada soğuk ve mesafeli bir ilkesel zeminden hareket eden Gülay Göktürk, merkezinde “muhafazakârların incinmesi” olan bir tartışmada o soğuk ve mesafeli ilkesel zemini nasıl da elinin tersiyle bir kenara itiyor ve demirden yumruğunu nasıl da acımasızca indiriyor Fazıl’ın kafasına...

Haberin Devamı

Duam şudur:
Allah hiçbirimizi ama hiçbirimizi...
“Çocuk pornosu” karşısında alabildiğine müşfik, Fazıl Say’ın başkaları tarafından yazılan mesajları paylaşması karşısında alabildiğine haşin olan...
Gülay Göktürk tipi liberallerin eline düşürmesin.

Sen değişmiyorsun ki Çelik arkadaş

HÜRRİYET’in Kelebek ekinde Çelik’le bir röportaj vardı.
O röportajın uzun hali ise “hurriyet.com.tr”de yayınlandı. Röportajın Kelebek’te yayınlanmayan ancak “hurriyet.com.tr”de yayınlanan bölümünde şu soru ve cevap var:
SORU: Ahmet Hakan, kadın kılığındaki fotoğraflarınızdan sonra köşesinde “Çelik! Ne olur, sen yeniden tıpkı eski günlerdeki gibi Atatürkçü ol” yazdı. Ne diyeceksiniz bu sözlere?
ÇELİK:
Türkiye’de kimse Ahmet Hakan kadar değişmedi, bunu en son konuşacak adam Ahmet Hakan’dır. Ben de tiyatro oyununun başlangıcında, “Devir değişti, Çelik değişti ama hiç kimse Ahmet Hakan kadar değişmedi, üstüme gelmeyin” diyorum.

Haberin Devamı

Önce şunu söylemek istiyorum:
Hürriyet’te, Kelebek’te ya da “hurriyet.com.tr”de...
Aleyhimde söylenen bir sözün yayınlanmasından asla ve kata rahatsızlık duymam, “Bizim gazetemizde bize laf söyletiyorlar birader” türü bir yaklaşım içine girmem.
Gazetemden “korunma” beklemem.
Dolayısıyla “Kelebek’te yayınlanmadı ama internette yayınlandı” türü bir spekülasyona gerek yok.
Kelebek’te de yayınlansa, internette de yayınlansa başım gözüm üstünedir.

Bu arada Çelik’e de bir çift sözüm var:
Çelik!
“Fikir değiştirmek”, “tutum değiştirmek”, “ideolojik görüş farklılığı içine girmek” gibi konular, sen söz konusu olduğunda gündem dışı. Senin durumunun bunlarla bir ilgisi yok.
Seninki şuursuz bir savruluştan ibarettir.

Haberin Devamı

Nefret söylemine karşı nasıl mücadele edilir?

FAZIL Say’ın takipçileriyle paylaştığı cümle şuydu:
“Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı... Bu bir paradoks mu?”

Bu cümleden yola çıkanlar, “Ya aynısı sizin için söylenseydi?” diyerek...
Şu örnekleri veriyorlar:
“Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi eşcinsel... Bu bir paradoks mu?
“Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Kürt... Bu bir paradoks mu?”
“Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Ermeni... Bu bir paradoks mu?”
“Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi kadın... Bu bir paradoks mu?”
Ardından da soruyorlar:
Fazıl Say’ın paylaştığı cümle, bunlardan biri olsaydı ne yapardınız? Yine savunur muydunuz?
Fazıl Say’ın paylaştığı cümle, nefret suçuna girmiyorsa, hangi cümle nefret suçuna girer ki?

Haberin Devamı

Cevap veriyorum:
Bunların hepsi “nefret söylemi”dir.
Fazıl Say’ın paylaştığı da dahil.

Ne yapacağız bu nefret söylemi karşısında?
Şunu yapacağız?
Bu dile karşı çıkacağız.
Kınayacağız. Ayıplayacağız. Reddedeceğiz. Sorun haline getireceğiz. Kıyasıya eleştireceğiz.
Ancak...
“Mahkeme, hapis, ceza” konusu, ancak “doğrudan bir eyleme davet eden” ve “bir sonuç doğuracak” nefret söylemlerinde gündeme gelecek.
Eğer doğrudan bir eyleme davet etmeyen ya da bir sonuç doğurmayan her türlü nefret söylemine karşı, “Al sana hapis cezası” demeye başlarsak...
Nerede başlayıp nerede biteceğini bilemediğimiz bir gayya kuyusunun içine düşmüş oluruz.

Bir de şu var:
Uygar toplumlarda ancak azınlıkta kalan ve dezavantajlı olan gruplara yönelik nefret söylemleri konusunda daha hassas davranılır.
Neden?
Çünkü her türlü korunaktan nasibini alamamış azınlık gruplarının, nefret söylemleri karşısında zarar görme ihtimalleri çok yüksektir.
Azınlığa karşı nefret söylemi, doğrudan eyleme davet eder ve genellikle bir sonuç doğurur.
Daha hassas olunmasının nedeni budur.

Çoğunluk, nefret söylemine maruz kaldığında, en fazla “rencide” olur.
Oysa azınlık, nefret söylemine maruz kaldığında rencide olmanın ötesinde çok fena şeyler yaşar.
Bakınız: Yakın Türkiye tarihi...

Beni geren şeyler

FİLMLERDE gerilim unsuru olarak kullanılan çocuklar...
Birisinin odasında bir şeyler araştıran insanın odanın sahibi tarafından iş üstünde basılma ihtimali...
Fiili kavga öncesi söylenen son sözler...
Gecenin bir yarısı ıpıssız dar ve karmaşık sokaklar...
Aldatanın aldattığı tarafından yakalanmak üzere olması...

Yazarın Tüm Yazıları