Kürtlerin milliyetçiliği

BEJAN Matur Kürt milliyetçiliği için “eşitlik ve kültürel haklar”ın yetmeyeceğini söylüyor, “coğrafya” vurgusu yapıyor, şöyle yazıyor:

Haberin Devamı

Kürt sorunu iddia edildiğinin aksine bir kültürel haklar ve eşitlik sorunu değildir... Belli bir coğrafya parçasına ait olmaya ve o coğrafyaya hükmetmeye dair insani, ontolojik ihtiyaç yatıyor, Kürt sorununun temelinde...”

Ontolojik midir, değil midir, bunu tartışacak değilim. Şair ve yazar sevgili Bejan “doğduğu coğrafi bölgeye ait olmak için yanıp tutuşmak”tan bahsediyor.

Böylesine ateşli duyguları tartışmanın anlamsız olduğunu da bilirim. Üzerinde durmak istediğim husus, Bejan’ın sözlerinin “politik karşılığı”dır. Kendisi şöyle anlatıyor:

Bugün İskoçya’nın, Katalunya’nın, Galler’in Avrupa Birliği çatısı altında güvenli sacayağına sığınır sığınmaz, yüzyıllardır birlikte yaşadıkları uluslardan ayrılmayı istemeleri tam da iddia ettiğim tezi kanıtlıyor”.

Bejan buradan hareketle, “coğrafya”nın söz konusu edilmediği mevcut “çözüm süreci”nin çözüm getirmeyeceğini söylüyor...

COĞRAFYA’ NERESİ?

Öteden beri Kürt hareketinin bütün yayınlarında “coğrafya” talebi vardır; geniş haritalar da çizerler. Fakat kâğıt üzerinde sınır çizmekle, reel hayatta sınır çizmek aynı şey değildir.

İran veya Irak gibi olsa ya da örnek verilen Katalunya, İskoçya, Galler, Belçika gibi olsa kolaydır: Herkesin yeri bellidir, iç sınırlar öteden beri mevcuttur, nüfus iç içe geçmemiştir. “Evli evine, köylü köyüne” demek kolaydır.

Çekler ve Slovaklar yaptı bunu. Belçika’da Valon ve Flamanlar yapmak üzere...

Bizde de böyle olsaydı, çözüm kolay olurdu.

Fakat bizde Selçuklu ve Osmanlı’da tüm Müslümanlar bir “millet” sayıldı, Lozan’da bu ilke kabul edildi ve Cumhuriyet döneminde “yurttaşlık” esas alındı. Bu sebeplerle bizde hiç iç sınır olmadı. Nüfusumuz da öteden beri iç içe geçmiştir, ekonomik sebeplerle bu devam etmektedir.

Öcalan’ın “Batıdaki Kürtler doğuya geri göçsün” çağrısı boşlukta kaldı.

Böyle bir toplumda vatandaşlara “Doğduğunuz coğrafi bölgeye aitsiniz!” denilmesinin yaratacağı korkunç kaosu bir düşünün!

DUYGU VE AKIL

Toplum böyle iç içe geçmiştir ama Kürtlerde de coşkulu bir ayrı milliyetçilik duygusunun geliştiği de ortada... Ne yapmalı?

Gittikçe birlikte yaşayamaz hale gelmek, ama aynı zamanda ayrılmayı da yapamamak gibi kör bir noktaya sürüklenmekten ciddi olarak endişeliyim.

Yugoslavya çok vahim bir örnek.

Aklın gereği, bu sorunu “coğrafya” yani “toprak” meselesi değil, demokrasi ve kültürel haklar gibi kavramlar açısından ele almaktır ama “yanıp tutuşan” duygular bu akli düşünceyi benimseyecek mi?

ÖNCE SİLAH BIRAKILSIN

Hazır bir sihirli çözüm formülü yok. “Çözüm süreci” ile gerçekten “silahların bırakılması” sağlanabilirse, bu ateşli duyguların yerini uzun vadede sakin, soğukkanlı düşüncelerin alması ve o zaman sosyolojik dinamiklerin doğal mecrasına girmesi mümkündür. Çünkü bu kadar iç içe geçmiş bir toplumda sosyolojik dinamiklerin ayrılma yönünde gelişmesi milyonlar için akla uygun değildir.

Yurtdışına çekilip Suriye’de yığınak yapmak değil, silahlara kesin olarak veda etmek; böylece uzun vadede demokrasinin ve sosyolojinin dinamiklerinin serbestçe işlemesine imkân vermek... Ben bu umutla süreci destekliyorum.

Eyalet düşüncesini aynı sosyolojik sebeplerle yanlış buluyorum, yarın yazacağım.

Yazarın Tüm Yazıları