O gün ki gördüm seni yaktın ah yaktın beni!

MUALLİM İsmail Hakkı Bey’in Acemkürdi Yürük Semai şarkısını bilirsiniz: Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü!

Böyle başlar ve devam eder: O gün ki gördüm seni, yaktın ah yaktın beni!
İlk görüşte aşka inananlardansanız, bu şarkı size çok şey anlatır.
Şarkıların çoğu bunun içindir zaten.
“Kalbe dolan o ilk bakış, unutulmaz, unutulmaz/Sevda ile ilk uyanış, unutulmaz, unutulmaz.”
Böyle daha onlarca şarkı yazabilirim burada.
Aşk, böyle bir şeydir. Habersiz gelir, randevu almaz. Bir saçın uçuşundan, bir gülen gözden kaynaklanır. Elbette derinleşebilmesi için zaman ve emek gerekir ama ilk görüşte aşk var.
Gerçek âşıkların bildiği bir şeydir zaten. İnsanı sarhoş eder, ıhlamur kokusunda da onu hatırlatan bir şey bulursunuz, denizden yüzünüze esen hafif bir meltemde de.
Dün sabah Bodrum’a geldim, bahçedeki limonlar çiçek açmıştı, nedense önce onlar açıyor, mandalinalar ve portakallar daha tembel.
Burnumda limon çiçeklerinin kokusuyla dere içinde yürürken bir duvarın dibinde hüda–i nabit bir mimozaya rastladım.
Bana minik yuvarlak sarı küpeler takan bir genç kızı çağrıştırır mimoza.
Bir genç kız kadar da kolay kırılır zaten, hırpalanmaya gelmez, boynunu büküp küser. “Mimoza pudica”ya “küstümotu/küstümçiçeği” de derler bu yüzden.
İlk görüşte aşk ilişkisiyle bağlı olduğum ağaç ise İstanbul’da, Bebek’te, İnşirah Yokuşu’nun başında, okulun yanındaki köşkün bahçesindedir.
O bir manolya, liliflora diye isimlendirilen cinsinden.
O ağaca neden bu kadar bağlıyım ve neden her sene o eşsiz güzellikteki çiçeklerini açmasını heyecanla bekliyorum, yanıtını asla bulamadığım sorular bunlar.
Bir kadın olsaydı keşke, o zaman daha anlamlı bir ilişkimiz olurdu.
Onunla bir şişe şarabı paylaşamam, ona yemek yapamam, ona hoşuna gidecek armağanlar veremem.
O da benim beklentilerimi karşılayamaz zaten. Göğsüme yaslanıp uyuyamaz, kendimi iyi hissetmem için ne kadar yakışıklı olduğumu söyleyemez vs.
O ağacın neden bu kadar güzel çiçekler açtığını ve gören herkesin içine neşe ve huzur verdiğini bir keresinde şöyle açıklamıştım:
“Hepimiz ilk aşklarımızı ilkokulda yaşarız. O ilk aşklar hiçbir zaman ifade edilemiyor belki ama benim manolyam, dallarının altında hangi sessiz aşkların yaşandığını gayet iyi biliyor olmalı. Çünkü çiçeklerini her zaman o ilkokulun bahçesine döker”.
Kim bilir belki o çiçeklerden her biri dile getirilememiş masum aşkları temsil ediyordur.
Manolyam (artık ona böyle hitap ediyorum, o benim koklamaya kıyamadığım güzel manolyam) cömerttir, gönlü geniştir.
Güzelliğini hiç saklamadan ortaya koyar ve bunu sevdiğim kadın yapsa çok kıskanırım ama onu kıskanamam.
Tam tersine mümkün olsa da herkes o güzel ağacı, çiçeklendiğinde görsün isterim.
Bu nedenle her sene onunla ilgili böyle bir yazı yazıyorum.
Manolyam açtı. İnanılmaz güzelliğiyle İnşirah Yokuşu’nun başında genç âşıkları bekliyor.
Eğer onu görmek için Bebek’e giderseniz, bir de “kuması” var, ona da bir göz atın. Doğal olarak o daha genç bir liliflora manolya. Küçük Bebek Deresi’nde, onu hemen tanırsınız, çünkü akrabalarının aksine onun çiçekleri bembeyaz.
Washington’da her sene Japon kirazlarının çiçek açtığı günler bir festival havasında kutlanıyor. Kiraz çiçeklerinin açması nedeniyle kutlama yapılan Japonya’yı da unutmayalım.
Her sene kirazların çiçek açacağı gün, meteorologlar ve botanikçiler tarafından tespit ediliyor ve o gün yüz binlerce insan o ağaçların pembe bir gelinliğe bürünmesini heyecanla bekliyor.
Benim kişisel bayramım da İstanbul manolyalarının çiçeklerini açmasıyla başlıyor.
Nisan ayına artık sadece iki hafta kaldı, çağla, erik, yenidünya yakında tezgâhlardaki yerlerini alacak.
Ardından kiraz gelecek, çalışma değil, sevişme aylarına geldiğimizi müjdelemek için.
Ve arkadaşlarla bir yeni yaz için kadeh kaldıracağız, dilimizde hep aynı tekerleme:
Kaç yaz kaldı, kaç bahar?
Yazarın Tüm Yazıları