Bir diktatör yaratacak “demokratik anayasa”!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarının “istendiği gibi yürümemesinden” şikâyetçi.

Haberin Devamı

Başbakan’a göre istendiği gibi yürümüyor, çünkü komisyonun diğer üyeleri, AKP’nin yeni anayasa ile ilgili önerilerini kabul etmiyorlar.

Ama sorun şu ki bu, adı üzerinde “uzlaşma komisyonu”!

Yani partiler önerilerini masaya koyacaklar, üzerinde tartışılacak ve bir orta yol bulunmaya çalışılacak.

Orta yol bulunamayan konular Anayasa Komisyonu’nda, orada da olmazsa TBMM Genel Kurulu’nda çözümlenmeye çalışılacak.

Orada da bir uzlaşma olmazsa teklifler büyük olasılıkla ayrı ayrı oylanacak, kabul edilecek, referanduma götürülecek ya da tamamen reddedilecek.

Ama Başbakan kararını şimdiden vermiş durumda.

İstediği gibi bir anayasa yazılmazsa AKP bütün bu çalışmaları bir kenara bırakıp, kendi önerisini referanduma götürmeye çalışacak.

Bunun için yapılacaklar belli: Ya bir partinin (ki o partinin BDP olması şu anda daha büyük olasılık gibi görünüyor) AKP teklifine destek vermesi gerekecek, ya da bildiğimiz geleneksel milletvekili transferleri yoluyla mesele çözülmeye çalışılacak.

AKP’nin teklifinin nasıl bir rejim değişikliğine neden olacağını artık biliyoruz.

Halk bir diktatör seçecek.

O diktatör, kimseye hesap vermeden istediği gibi bakan atayacak, Meclis istediği gibi kanun çıkarmazsa kanun gücünde kararnameler yayınlayacak, yüksek
yargı organlarının yargıçlarını istediği gibi seçecek, hiçbir işlemi denetime tabi olmayacak.

Halkın seçtiği meclis de, yargı organları da o diktatörün emrine girecek.

Ve bu anayasa, “sivillerin yaptığı ilk demokratik anayasa” sıfatını taşıyacak.

Yasama, yürütme ve yargı yetkisi tek kişinin eline geçecek ama nasıl oluyorsa bu “demokratik” olacak!

Haberin Devamı

Sorun sizin dayatmacılığınızdır bayım

THY Yönetim Kurulu Başkanı, “içkiden arındırılmış hava sahası” uygulamasını savunurken şöyle söyledi:

İçki içmeyi laiklik zannediyorlar!”

Hayır bayım, kimsenin içki içmeyi laiklik zannettiği filan yok!

Aşırı içki tüketimi insan sağlığına zararlıdır. Dünyanın her yerindeki demokratik ülkeler vatandaşlarını bunun zararlarına ve tehlikelerine karşı uyarırlar, yaşı küçük olanları içkiden korumak için önlemlerini de alırlar ama kimsenin aklına yetişkinlere yasak koymak gelmez.

Yasakçılık, belli bir zihniyetin ürünüdür ve sanırım siz de o zihniyetle malul durumdasınız.

Mesele insanların yaşam biçimlerinden rahatsızlık duymanız ve bunu kendi iktidar alanınızda fütursuzca uygulamaya çalışmanızla, dayatmacılığınızla ilgilidir.

Yönetim Kurulu Başkanı, bu siyasi zihniyetin sıkça başvurduğu bir yolu deniyor.

İnsanların bilgisizliğinden yararlanarak doğru olmayan gerekçelerle yasağını savunuyor.

Söylediğine göre ABD’de 4 saatin altındaki uçuşlarda içki servisi yokmuş!

Hangi rotada uçtu, hangi şirketin uçağına bindi ve bu bilgiyi edindi bilemiyorum, dilerse birlikte bir test uçuşuna çıkarız, kaybeden masrafları ödesin!

Business uçuyorsanız içki servisi var, ekonomi uçuyorsanız ve parasını öderseniz size bir küçük şişe içinde içki satarlar.

Yönetim Kurulu Başkanı “tasarruftan” söz ediyor. Bazı hatlarda uçağa içki yüklemeyerek tasarruf ediyorlarmış!

Havaalanlarındaki CIP salonlarında yolcular okusun diye gazeteler konuluyor. Uçağa binmeden önce terminalde yolculara gazete veriliyor. Yurtdışından dönüş
uçuşları için de uçaklara gazete yükleniyor ki yolcular uçağa binerken birer gazete alabilsinler.

Bakıyorum günün hangi saatinde olursa olsun bazı gazeteler erkenden bitmiş, bazı gazetelere kimse elini bile sürmemiş.

Bunların hangi gazeteler olduğu da belli: Bazı İslamcı gazeteler.

Madem amacınız tasarruf etmek, işe bu gazetelerle başlamaya ne dersiniz?

Ya da kimsenin okumadığı, nerede satıldığı bile belli olmayan bazı dergilere verilen THY ilanlarından vazgeçmeye?

Haberin Devamı

Devletten bile güçlü çete!

BUNUNLA ilgili olarak yaptığım açıklama bazı okuyucuların dikkatinden kaçmış, “pazartesi soruları”nı neden artık gündeme getirmediğimi soruyorlar.

Bu köşede açıklamıştım ki bazen sorulara yanıt verilmemesi de bir tür yanıttır aslında. Her konuda söyleyecek bir şeyler bulan yüksek makamların sorulara yanıt vermemesi de bu anlamda bir yanıttır diye düşündüğümü yazmıştım.

Siyasi ahlak meselelerinde ise yanıtsız kalmak genellikle kesin bir yanıttır diye düşünüyorum.

Ama bu durum KPSS sorularını çalıp, dağıtan çetenin neden hâlâ yakalanamadığını merak etmeme de engel değil.

Başbakan, hırsızlık ortaya çıkınca MİT Müsteşarı’nı ve Emniyet Genel Müdürü’nü görevlendirmiş, “Dosyayı da önce bana getirin” talimatını vermişti.

Son zamanların isimlendirmesiyle söyleyecek olursak “devlet” hırsızlar çetesinin üzerine salınmıştı!

Ama ortaya çıkıyor ki bu çete devletten bile güçlü!

Ortada ne bir zanlı var ne de bir ipucu.

Başbakan zaman zaman demeç veriyor, çetelerle mücadele konusunda hükümetinin ne kadar başarılı olduğunu anlatıyor ama KPSS çetesine gelince akan sular duruyor olmalı.

 

Yazarın Tüm Yazıları