Yargının zihniyet sorunu ve Ergin Saygun’un durumu

BALYOZ davası tutuklusu emekli orgeneral Ergin Saygun dün sabah kalbindeki enfeksiyon sebebiyle ameliyat edildi. Saygun’un sağlık durumu son derece kritik.

Haberin Devamı

Eğer enfeksiyonla başa çıkılamazsa başka türlü türlü sağlık sorunları başgösterebilecek.

Maalesef, Saygun’un sağlık durumunun bu hale gelmesinin baş sorumlusu ‘bağımsız’ Türk yargısı.

Anlatmaya çalışayım:

Saygun hakkında ilk tutuklama kararı verildiğinde de, emekli generalin sağlık durumu bir hayli vahimdi. Kalp ve damar sistemindeki sorunlar nedeniyle uzunca bir süredir hastanede tedavi görüyordu Saygun ve mahkeme onu tutuklamak için ciddi özel çaba sarf etmişti.

Elbette Adli Tıp kurumu mahkemeyi bu çabasında yalnız bırakmadı, bakımının hastane ortamında değil hapishane ortamında da bihakkın yapılabileceğine hükmetti. Eh, öyle olunca da Saygun tutuklandı.

Tutuksuz yargılanamaz mıydı? Pekala yargılanabilirdi. Zaten neredeyse yatalak durumda olan, hergün ondan fazla ilaç içmesi, pek çok yaşamsal fonksiyonu yakından takip edilmesi gereken bir kişiyi daha hakkında kesin hüküm yokken hapse atmak için bu ısrar neden?

Bu soruyu soramıyoruz; çünkü yargı ‘bağımsız.’

Hükümet ve parlamento, sırf Saygun ve onun gibiler tutuksuz yargılanabilsin, eğer hüküm giydiyse de haklarındaki hüküm ertelenebilsin diye özel olarak yasa çıkardı Türkiye’de.

Ama ‘bağımsız’ yargı haftalar önce çıkan bu yasaya da direndi; dün bu satırlar yazılırken hala tahliye kararı çıkmamıştı ameliyat masasındaki Saygun için.

Esasen Ergin Saygun’un yaşamak zorunda bırakıldıkları çok çarpıcı bir örnek olmakla birlikte yegane örnek değil. Bir tanesini bizzat Başbakan açıklamıştı, ‘Cezaevinde hergün biberonla mama vererek beslemek durumunda olduğumuz kişiler var’ diyerek. Mahkemeler onları da serbest bırakmıyordu. Alzheimer hastası tutuklular, hükümlüler var bu ülkede; kendi adını bile hatırlamayan, başkasının yardımı olmadan yemek yiyemeyen ama cezaevinde tutulan.

Sadece hasta ve bakıma muhtaç olanlarla da ilgili değil bu sorun. Geçen gün de yazdım, mahkemelerimizin sanıkları tutuklama ve tutuklu yargılama iştahları yasalarımızın getirdiği bir zorunluk değil; bir zihniyet sorunu aslında.

Yasa, öteden beri tutuklamayı ‘istisnai’ bir tedbir olarak sayıyor ama düne kadar tutuklama ‘kural’dı, tutuksuz yargılama ‘istisna.’

Bu istisnayı sahiden istisna haline getirmek yargıçlarımızın elindeydi ama unutmayın düne kadar tahliye kararı veren yargıçlar aleyhinde medya kampanyaları düzenlendi bu ülkede.

Şimdi tahliyeleri kolaylaştırmak için yasa üzerine yasa çıkarmaya çalışıyor hükümet. 3. Yargı paketi ile bir aşama kaydedildi, Allah bilir 4. Yargı paketinde de tutksuz yargılamayı daha fazla kural haline getirecek düzenlemeler yer alacak.

Yargının zihniyeti, bugün karşımızdaki en büyük mesele olarak duruyor.

Haberin Devamı

İfade özgürlüğünde karından konuşmayı kesmek lazım

Haberin Devamı

Ankara’da bir önemli, yüksek ve uluslararası katılımlı ifade özgürlüğü ile Türk yargısının sorunları toplantısı yapıldı. Hürriyet’te Sedat Ergin ve Taha Akyol bu toplantıyı yerinde izleyip yorumlar yaptılar.

Toplantıda söz alan Adalet Bakanı da, yüksek yargı organı başkanları da büyük ve güzel laflar etmişler ama ne fayda... Çünkü bu büyük ve güzel laflar ülkemizde sorunun adı doğru konulmadıkça temenniden ibaret şeyler.

Sorunun adı bizim bazı yasa maddelerimizde gizli. Ve elbette bir de yargının ‘zihniyeti’nden kaynaklanan uygulamalarda.

Zihniyeti bugünden yarına değiştiremeyiz belki ama yasaları değiştirebiliriz.

Basit bir istatistik çalışması bile ortaya koyacaktır; ülkemizde ‘terör hükümlüsü’ denen, hakkındaki ceza kesinleşmiş insanların hatırı sayılır bir bölümü aslında eline hiç silah almamış, hiç şiddete bulaşmamış kişilerden oluşur.

Bunlar genellikle, ‘Terör örgütünün amaç ve hedefleri doğrultusunda propaganda yapmak’tan mahkum edilirler.

Ülkemizi dünyanın en çok terörist barındıran ülkesi yapan şey de budur aslında. Sorunun adını doğru koyalım.

Yazarın Tüm Yazıları