Evrensel ölçekte düşünebilmek...

GEÇENLERDE bir kez daha açıklandı, bize ‘komşu’ bir yıldızın etrafında dolaşan ve hiç değilse biri dünyaya benzer şartlar taşıyan bir gezegen bulunmuştu.Yalnız sorun şuydu: Yıldız sistemi bize 12 ışık yılı mesafedeydi.

Haberin Devamı

Aslına bakacak olursanız, evrensel ölçekte düşündüğünüzde 12 ışık yılı ‘yakın’ bir mesafe.
Ama insan ölçüleriyle bakarsanız, 12 ışık yılı çok ama çok uzak.
Kabaca bir hesap yapalım. Işık bir saniyede 300 bin kilometre yol alıyor. Bir yılda 31 milyon 536 bin saniye var. 12 yılda 378 milyon 432 bin saniye eder. Bunu 300 bin kilometre ile çarpın, hesap makinenize sığamayan bir rakam elde edeceksiniz.
Ve çıkan rakamı elimizdeki en hızlı aracın hızına bölecek olursanız, yolculuğun milyonlarca yıl süreceğini de bulursunuz.
Bu, dediğim gibi en yakın yıldıza olan mesafemiz. Bir de uzak galaksiler, yıldızlar var...
Evrensel ölçekte düşündüğünüz zaman, aslında yaklaşılması dahi imkansız olan ışık hızı da bizi kesmiyor. Bir an hayal edin: Işık hızının yüzde 99.9’una kadar hızlanabilen uzay gemilerimiz var, yine de o yıldıza gitmek en azından 12 yılımızı alacak. Birkaç saatlik uçak yolculuğunda sıkılan bizler, 12 yıllık yolculuğa çıkar mıyız?
Kaldı ki, 12 ışık yılı mesafedeki bir yere gitmek İstanbul’dan çıkıp Ankara’ya gitmeye benzemez. Gördüğünüz şey, 12 yıl öncenin görüntüsü, bugün yola çıksanız 12 yıl sonra varacaksınız, o arada gideceğiniz yer başka bir yere gitmiş olacak. Yani, 12 yıl önceki halini gördüğünüz bir yıldızın 24 yıl sonra nerede olacağını hesaplamalısınız ve oraya gitmelisiniz yıldızı bulmak için.
Bugün yola çıktınız, ‘Ben vardım’ diye haber gönderdiğinizde dünyada 24 yıl geçmiş olacak. Kim öle kim kala. Ve bütün bunlar ışık hızında olacak.
Bunları hayal ederken bile insanın beyni patlayacak gibi oluyor.

Haberin Devamı

Haberleşme algoritması sizinse uydu da sizindir

TÜRKİYE’nin ilk elektronik gözlem uydusu Göktürk 2 geçen hafta uzaya fırlatıldı, başarıyla yörüngeye yerleştiği açıklandı, umarım bütün haberleşme sistemleri de düzgün çalışıyordur.
Bu uydunun ilk ‘yerli uydu’ olduğu söylendi; bunun üzerine ufak çaplı bir tartışma da yaşandı, hatta hala sürüyor.
Bu tartışmalarda gözardı edilen bir şey var. Bizler genellikle ‘eski kafalı’yız, biraz sanayi çağı kafasıyla düşünüyor, elle tutulur, gözle görünür şeyleri arıyoruz. Oysa uydu zaten hepi topu 45 kilo falan. Öyle elle tutulur, gözle görünür tarafı çok kuvvetli değil.
Uyduyu önemli yapan, elbette üzerindeki kamerası vs ama o kamerayı önemli yapan şey de, uyduyu yöneten yazılımlar, bunların en temelinde de uydunun yer istasyonuyla iletişimini sağlayan yazılım.
Eğer bu yazılımın merkezini oluşuturan şifreleme algoritması size aitse, uydu da size aittir. Eğer sizin algoritmanız yeterince test edilmemişse, yeterince güvenli değilse, bir sade vatandaş bilgisayar korsanı dahi uydunuzu sizden çalabilir, onun ürettiği bilgi ve gözleme sahip çıkabilir.
Siz yeterince iyiseniz, başkalarının uydularını hiç öyle büyük yatırıma gerek olmadan ele geçirebilirsiniz.
Uydu yerli mi değil mi tartışması aslında bu kadar basit bir tartışma. Gözle görülmeyen, elle tutulmayan ama uyduya esas özelliklerini veren şeylerden söz ediyoruz.
Yoksa kamerayı istediğiniz yerden alın, güneş pillerini, jiroskopu istediğiniz yerden alın ama uydunuzu siz yönetiyorsanız, sizin algoritmalarınızla uydunuzun güvenliğini sağlayabiliyorsanız, uydu sizindir.


 

Yazarın Tüm Yazıları