Dokunduk da ne oldu?

SENE 1994 idi, mevsim sonbahar.

Haberin Devamı

Kürt sorunu sorunların anası haline gelmiş, terör yine azmıştı.
Dönemin BDP’si ise haylazlık üstüne haylazlık yapıyordu.
Bir ses duyuldu yücelerden.
Dendi ki: “Dokunulsun şunlara.”
*
Meclis’te oylama yapıldı, kalemler kırıldı, dokunulmazlıklar kaldırıldı.
Emri alan Türk polisi hemen atağa kalktı, “Gözlerinin yaşına bakmayın, Meclis falan dinlemeyin, alıp getirin onları” talimatını yerine getirmek için harekete geçti.
Meclis’ten adam almaca oyunu başlamıştı.
İşte tam o sırada ortaya çıktı milli hafızanın hiç ama hiç unutmadığı, unutamadığı fotoğraf karesi:
Hoyrat bir el, polis arabasına zorla bindirilmeye çalışılan Orhan Doğan’ın kafasını bastırmaktaydı.
*
Dokunduk milletvekillerine...
Biraz rahatladık, biraz soğudu yüreklerimiz.
Ama bizim yürekler soğurken bölge ısındıkça ısındı.
Çözüm biraz daha uzaklaştı.
Şiddet arttı, umutsuzluk arttı, karamsarlık arttı.
*
Geldi 2004 yılı...
AK Parti iktidarda: Umut var, beklenti var, olumlu bir hava var.
İşte bu atmosferde birdenbire karar çıktı:
“İçeridekiler dışarıya” kararıydı bu.
Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak çıktılar içeriden.
Hem de iyimser bir rüzgârla çıktılar.
*
Geldik 2012’nin son günlerine.
Yücelerden yine “Dokunulsun şunlara” sesi işitiliyor.
Eğer bu ses Meclis’te karşılığını bulursa yine dokunulacak birilerine...
Ve böylece ortaya şu türden bir devridaim çıkacak:
-  Yaramazlık/Dokunma/İçeri atma/Öfke kabarması/Serbest bırakma/İyimser hava...
-  Yaramazlık/Dokunma/İçeri atma/Öfke kabarması/Serbest bırakma/İyimser hava...
-  Yaramazlık/Dokunma/İçeri atma/Öfke kabarması/Serbest bırakma/İyimser hava...

Haberin Devamı

CHP, Cumhuriyet’in tirajını arttırabilir mi?

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhuriyet gazetesinin daha geniş kitleler tarafından okunmasını sağlayacağız” demecini okuyunca aklıma geldi:
Rahmetli Erbakan Hocamızın bir takıntısı vardı: Milli Gazete...
Her ama her toplantıda Milli Gazete’yi konuşurdu.
Teşkilat yöneticilerine Milli Gazete’ye abone bulma görevi verirdi.
Bütün bunlardan bir şey çıkmazdı.
Çünkü Milli Gazete’nin satışını arttırmakla görevli olan teşkilat yöneticileri bile pas vermezlerdi Milli Gazete’ye...
*
Kemal Bey’in şahsında herhangi bir gazetenin tirajını artırmaya ya da düşürmeye çalışacak olan tüm siyasilere şu 5 acı gerçeği hatırlatmakta yarar görüyorum:
BİR: Genel başkan gazlamasıyla satışı artan gazete, ne o genel başkana, ne de o gazeteye bir yarar sağlar.
İKİ: Zaten siyasi parti genel başkanları, bir gazetenin satışını artırma gücüne sahip değildir.
ÜÇ: “Gazete okumak” ve “bilinç kazanmak” arasında doğrudan irtibat kurulan dönemler artık çok geride kaldı. Artık hiç kimse gazete okuyarak bilinçlenmiyor.
DÖRT: Bir gazete, zorlama yöntemlerle daha geniş kitleler tarafından okunmaz. Gazeteyi okutan gazeteyi hazırlayanların marifetleridir.
BEŞ: Herhangi bir yönlendirmesiyle geniş kitlelerin herhangi bir gazeteyi satın alabileceğini düşünen bir lider, o gücünü öncelikle halkı kendi siyasi çizgisine ikna etmek için kullanmayı denemelidir.

Haberin Devamı

Kıvam kaçmasından gümbürdeyen konular

-  ERGENEKON: O kadar çok konuşuldu, her şey o kadar çok ona bağlandı ki artık kimse sözcük olarak dahi telaffuz etmek istemiyor.
-  İDRİS NAİM: Mavrada da kıvam kaçması diye bir şey var galiba... İnceden baymaya başlamadı mı hakkındaki espriler?
-  ECDAT: Son 10 gün içinde içinden ecdat geçmiş onca yazıya maruz kaldık... Buna ecdat mı dayanır?
-  ARAP BAHARI: Dikkat ettiniz mi, bu iki sözcüğü söylemeye bayılanlarda bile bir büyük bıkkınlık oluştu.
-  MUHTEŞEM YÜZYIL: Hakkında o kadar konuşuldu ki, korkarım diziyi izlemeye iştah kalmadı.
-  GÜNDEM DEĞİŞTİRME: “Abi hep bunlar gündem değiştirme oyunları” saptaması, artık kahvelerde bile demode... O kadar yani.
-  TAKSİM: “İnşaat halindeki Taksim’e ulaşmanın 32 yolu” haberi de yapıldığına göre Taksim de artık gündem dışıdır.
-  TEK PARTİ: Hakkında o kadar çok laf edildi ki artık “tek parti” diye lafa başlandı mı insanın kaçası geliyor.

Haberin Devamı

Keşke

-  HALİL Ergun’den sonra Tamer Karadağlı da “AK Parti’ye oy vermiş olabilirim” dedi. KEŞKE bütün sanatçılar açık oynasa da kim AK Parti’ye oy vermiş bilsek.
-  RTÜK Homer Simpson’a ceza kesmiş. KEŞKE Homer Simpson’ın gelecek bölümlerinden birinde RTÜK’le kafa bulunsa...
-  Pınar Altuğ çok sevdi Atatürkçü mücahide rolünü... KEŞKE birkaç kitap okuyup inceden bilinçlenmeyi de denese...
-  Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, “Fakir öğrenciler ayrı okulda, zengin öğrenciler ayrı okulda olduğu için serbest kıyafet sorun olmaz” demiş... KEŞKE birisi kendisine “sınıfsız, kaynaşmış, imtiyazsız kitle”den söz etse...
-  Maya Takvimi’ne göre 21 Aralık’ta kıyamet kopacak, Şirince’yi teğet geçecekmiş. Bu yüzden Şirince’ye akın ediliyormuş... KEŞKE 21 Aralık’ta kıyamet sadece Şirince’de kopsa...
-  Sevda Demirel adlı ünlü vatandaşımız Recep Tayyip Erdoğan döneminde hidayete ermiş... KEŞKE Necmettin Erbakan döneminde hidayete erseydi de erken yol almaya başlasaydı.

Haberin Devamı

Soru ve cevaplarla haylazlık meselesi

KENDİ kendine röportaj yapanlara hep burun kıvırmışımdır.
Aşağıda okuyacağınız sorular çeşitli kanallarla bana ulaşmış sorulardır.
Dolayısıyla “Kendim sordum./ Kendim cevapladım” durumu söz konusu değildir.
*
SORU: Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Haylaz sıfatını kullanırken Ahmet Hakan’ın adını vermedim, neden üzerine alınıyor ki?” dedi. Buna bir cevabınız olmayacak mı?
CEVAP: Bülent Arınç kimi kastettiğini açıklasın o zaman... İddia ediyorum: Bir isim veremez. Kimi kastettiğini açıklayamaz. Eğer açıklarsa Taksim Meydanı’nda kendimi asmayacağım ama Bülent Arınç’tan kocaman bir özür dileyeceğim.
*
SORU: Haylaz sözcüğünde sempati de vardır. Neden bu kadar alındınız ki?
CEVAP: Bülent Arınç için “Erbakan Hoca’nın haylazı” diye bir cümle yazmıştım, Bülent Arınç buna neden alındıysa ben de o nedenle alındım.
*
SORU: İmam hatiplerde gerçekten de “Adaletten saparsan seni kılıcımızla düzeltiriz” anlayışı mı öğretiliyor?
CEVAP: Evet, bu anlayış öğretiliyor. Ama bir mektepte bir anlayışın öğretilmesi o mektebi bitiren herkesin bu anlayışı doğru bir şekilde anlayabildikleri anlamına gelmez. Doğru anlayanlara ne mutlu!
*
SORU: “İmam hatipte öğrendim ben bu haylazlığı” başlıklı yazınızda tam bir imam hatip övgüsü yapmışsınız. Bu denli okul vurgusu rahatsız edici değil mi?
CEVAP: Kendimi iyi ifade edememişim demek ki... Ben okul övgüsü yapmıyorum, okulda bana öğretilen inanç değerlerinin övgüsünü yapıyorum.
*
SORU: Bülent Arınç “İmam hatiplerden satanistler yetişmedi” dedi. Buna bir şey söylemeyecek misiniz?
CEVAP: İmam hatiplere yönelik bir önyargı vardı bu toplumda... Horlama, dışlama, etiketleme falan... Bu önyargılara bir yanıt vermek adına yapılan abartılı imam hatip övgülerini anlayışla karşılayabilirim. Ama artık imam hatiplere yönelik bir önyargı söz konusu değil. Tam tersine imam hatiplilik, bir imtiyaz haline bile geldi. Böyle bir dönemde abartılı bir imam hatip övgüsü yapmanın anlamı yok... Ayrıca bunu başbakan yardımcısı sıfatını taşıyan ve bu sıfatı nedeniyle memleketin bütün okullarından sorumlu bir ismin yapmaması gerekir... Başka okullarda okumuş ya da okuyan vatandaşlara “Ne yani, bizim okullar hırsız, uğursuz mu yetiştiriyor” sorusunu sordurtacak açıklamalardan kaçınılması gerekir.
*
SORU: İmam hatipten gerçekten hırsız uğursuz çıkmaz mı hiç?
CEVAP: Çıkmaz olur mu? Bal gibi de çıkar... Okullar değildir bir insanı belirleyen, temellendiren... İyiliğin ya da kötülüğün kaynağı okullar olamaz... Hiçbir okul bunu başaramaz. Okulların işlevlerini abartmamak gerekir.

Yazarın Tüm Yazıları