Mevcut sistemimizden daha kötüsünü bulmak zor

ADALET ve Kalkınma Partisi birkaç gün önce Meclis Başkanlığı’na partilerarası Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na iletilmek üzere bir teklif sundu. Teklif, Türkiye’nin yönetim sistemini başkanlık sistemine dönüştürmeyi hedefliyor.

Haberin Devamı

Tabii hemen başladı bir kez daha başkanlık sistemi tartışmaları. Bizde böyle tartışmalar slogan düzeyinde yapıldığı, pek fazla detaya girilmediği için de, eski slogan yeniden devreye girdi: ‘Başkanlık sistemi diktatörlük getirir.’
Bu sloganın gerçeği ifade etmediğini söylememe gerek yok; diktatörlüğü getiren başkanlık sistemi değil, genel olarak sistemde denge ve denetleme mekanizmalarının olmamasıdır. Bir sistemden diktatör çıkması için oranın başkanlık sistemi olması gerekmez.
Yani, diktatörlüğü önlemek için bakmamız gereken yer, başkanlık/parlamenter sistem ayrımı değil, kuvvetler ayrılığı rejiminin işleyip işlemediğidir.
Böyle baktığınızda mevcut sistemimiz kadar diktatör üretmeyi teşvik eden sistem dünyada bulmak çok kolay değil. Bizde kuvvetler ayrılığı lafta; çünkü zaten iktidar olan parti, aynı zamanda yasamanın da patronu ve eğer yeterince uzun zamanı iktidarda geçirirse yargının da patronu oluyor.
Burada ‘parti’ dediğime kanmayın; bizim partilerimiz de aslında tek bir kişinin siyasi organı. O yönetiyor, istediğini milletvekili yapıyor, istemediğini yapmıyor.
Eh diktatörlüğün de çok fazla tanımı yok bu dünyada zaten.
Bizim mevcut sistemimizde diktatörlükten kurtulmanın maalesef iki yolu var, birbirinden beter. Birincisi koalisyonlar. İkincisi askerin iktidarlar üzerindeki etkisi.
Başkanlık sistemine kafadan karşı çıkanların mevcut sistemimizi unuttuklarını varsayıyorum.
Ak Parti’nin ‘başkanlık sistemi’ adı altında ne önerdiğini bilmiyorum; çünkü teklifin detayları kamuoyu tartışmasına açılmadı, böyle bir bilgi de verilmedi.
Eğer sunulan teklif bugün olduğu gibi kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran nitelik taşıyorsa, elbette eleştirilmeli, hatta engellenmeli. Ama yok teklif kuvvetler ayrılığını garantiye alıyorsa, benim için desteklenmeye değer demektir.
Çünkü esasen kuvvetler ayrılığını mutlak anlamda uygulamanın, yani iktidar yetkisini dengelemenin ve denetlemenin sadece ve sadece başkanlık tipi sistemlerde mümkün olduğu aşikar. Hükümetini parlamento çoğunluğundan çıkaran bütün sistemler kuvvetler birliğini de bir ölçüde öngörür, unutmayın.
Diktatörümüz olmasın veya seçimle gelen kişiler kral yetkileri kullanamasın istiyorsak, kuvvetler ayrılığını savunmalı, bu ayrılığa kıskançça sahip çıkmalıyız.
Ak Parti’nin teklifine bu açıdan bakmak gerek.

Haberin Devamı

Anayasa değişmezse çift başlı yönetim garanti

Haberin Devamı

EĞER 2014 yazına kadar Anayasa değişmezse Türkiye feci siyasi kavgaların yaşanacağı çok tuhaf bir döneme girecek.
İşin tuhafı bu kavgalar iktidarla muhalefet arasında da yaşanmayacak. Esas kavga cumhurbaşkanı ile başbakan arasında olacak.
Halk tarafından seçilmiş, arkasında yüzde 51’i hisseden siyaseten güçlü bir cumhurbaşkanı ile anayasanın yürütme görevini verdiği başbakan, aynı partiden çıksalar dahi yetki çatışmasına girecekler, farklı partidenlerse bu kavgalar daha da feci olacak.

Anayasanın değişmesi iktidarın işine gelmez

NORMAL şartlar altında anayasanın baştan sona değişmesi ve en önemlisi kuvvetler ayrılığı sisteminin güçlendirilmesi iktidarların hoşuna gitmez.
Gitmez çünkü bu anayasa kadar yürütmeyi güçlü kılan, yürütmeyi hemen hemen her gücün tepesine yerleştiren, başbakanlara neredeyse hiç hesap vermeden sınırsız para harcama yetkisini veren, demokratik denetimin özünü oluşturan bütçe denetimini anlamsızlaştıran bir başka anayasayı uygar dünya içinde bulmak mümkün değil.
Hem anayasayı değiştirmeye gayret eder gibi yapıp hem de muhalefet sayesinde anayasanın değişmemesini sağlamak, iktidarı durduk yerde ‘Kendi yetkisinden bile vazgeçmek isteyen demokrat iktidar’ imajına yükseltecektir.

Yazarın Tüm Yazıları