Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Caydırıcılık ve Ecevit’in hakkı

SALI günü, maalesef yine aynı şey oldu, liderlerin tamamı art arda kürsüye çıkarak en sert söz ve hakaretlerle birbirlerine saldırdılar.

Haberin Devamı

Terörle iç içe yaşanan bölgede görev yapan bir emniyet müdürünün anlayışla karşılanabilecek, “O bölgede görev yapmanın farklı duygusu, anlayışı olabilir” diye bakılabilecek sözleri de liderlerden hak ettiği(!) karşılığı aldı.

Bu durum bir kez daha gösterdi ki, başta iktidar partisi başta olmak üzere siyaset, Kürt sorununa da terör sorununa da oy kazanma-kaybetme temelinde yaklaşıyor, sorunu çözecek riskleri üstlenmeye yanaşmıyor.

Sadece bu konu değil ki salı günü, rakibini köşeye sıkıştırdığı sürece, her söylemin mubah sayıldığını bir kez daha anladık. 

ABD’ye karşı duruş yarışı

Haklı da olsa Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a yönelttiği sert/hakaret içeren sözlerinin yanlışlığını yinelememe gerek yok ama siyasetteki bu kanamanın kaynağı için işareti Başbakan Erdoğan’a yöneltmekte ısrar edeceğim.

Gerekçem, ülkeyi yöneten olması ve ‘öfkeyi’ bir hitabet sanatı görmesi.

Salı günü Erdoğan bu alanda bir adım daha attı, İnönü’den sonra Ecevit’in de ‘kendince günah saydığı’ kararlarını Kılıçdaroğlu ve CHP’nin üstüne yıktı.

Erdoğan, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin, “Esad’ın canı cehenneme” sözüne atıfla, “ABD’ye canı cehenneme diyebiliyor musunuz” sorusunu yöneltip yanıtı da “Siz, ABD karşısında el pençe divan duran adamlarsınız” diye yine kendisi verdi.

Erdoğan’ın, ‘Adam’ diye ima ettiği, koltuğun kenarına oturmuş ABD Başkanı Clinton’ın karşısında duran Türkiye Başbakan’ı rahmetli Bülent Ecevit’ti.

Ecevit’i tanıyan herkes o fotoğrafa farklı bakar ama o duruşu onaylamasak dahi, ‘el pençe divan durma’ temelli bir eleştiri haklı mı diye sormalıyız.

Çünkü, o Ecevit, ABD’ye rağmen Kıbrıs’a müdahale karar vermiş, Erdoğan’ın son günlerdeki moda ifadesiyle, “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüne rağmen Cumhuriyet tarihinin, savaşa girmiş ve kazanmış tek başbakanı olmuş.

Afyon üretimine izin vererek ABD’ye doğrudan cephe açmış olan da Ecevit.

“Irak’a gireceğim” diyen ABD’ye tüm gücüyle direnen, “Ülkemden geçemezsin” dediği için iktidardan gitmeyi göze alan da aynı ‘Adam’ idi. Sonuçta, o tavırlara karşın ABD’nin, Öcalan’ı teslim ettiği isim de Ecevit’ti.

Haberin Devamı

Siyaset yetmedi asker de mesaj verdi

Haberin Devamı

Peki, Ecevit ‘el pençe divan dururken’, ABD başkanları karşısında ayak ayak üstüne atarak doğru bir duruş sergileyen Erdoğan döneminde neler oldu?

ABD’nin Irak’ı işgaline kolaylık sağlayan tezkere hazırlandı, Ecevit gitmişti ama eski partisinin direnişiyle ABD askerinin Türkiye’ye girişi engellendi.

ABD’nin Türk askerinin kafasına çuval geçirmesi de bu dönemde yaşandı.

40 bin Türk askeri, bir gecede Irak’a geçip Kandil’e doğru yürüyüşe başladı ama ABD Milli Savunma Bakanı’nın talebiyle yürüyüş yarıda kesildi.

Erdoğan, salı günü Suriye tezkeresini ‘caydırıcılık’ temelinde savundu.

O zaman ABD isteğiyle askeri geri çekmek mi, istenen sonuç alınmadığı için baskılara direnip Kıbrıs’ta ikinci kez harekete geçmek mi caydırıcılık sayılır?

Hani İsrail, Irak/Kuzey Irak’a neler söylendi ve ne kadar caydırıcı olundu diye alt alta çok örnek sıralanabilir ama son 10 yılda Türkiye için, ‘Caydırıcılıktan çok gürleyen ülke’ algısının daha fazla kabul bulduğu bir açık gerçek. 

Eskiden bir kuvvet komutanı sınıra gidip “Suriye’ye karşı sabrımız kalmadı” dediğinde tek kurşun atılmadan sonuç alınırd; ya bugünlerde?

Ancak dün aynı sınıra giden Genelkurmay Başkanı, elini yumruk yapıp havaya kaldırarak Suriye’ye, “Biz buradayız, dimdik ayaktayız” diye seslendi.

Bakarsınız bu kez de askerin sözü siyasilerden daha etkili olur, sonuç alınır.

 

Yazarın Tüm Yazıları