Dert çok olunca...

Her gün kötü haberler alarak uyanmaya alışmış, çok sayıda dert sahibi bir toplum olmaktan ötürü neye, ne tepki vereceğini şaşırmış, ayarını kaybetmiş durumdayız.

Haberin Devamı

Bir sorun olduğunda artık tepki neredeyse otomatikleşmiş.
Bir sorunu dile getirdiğinizde, “Memlekette neler var, tek derdimiz ..... mi? (Boşluğu derdinize göre siz dolduruverin artık) diyen mutlaka çıkıyor.
Büyük kayıplar yaşanırken hayvan haklarından bahsettiğinizde “Memlekette ne dertlerimiz var, bir derdimiz hayvan mı?” diye kızarlar.
Gıda teröründen bahsedersiniz, “Memlekette ne dertlerimiz var, bir yemek mi kaldı endişelenecek?” derler.
Trafik terörü söz konusu olunca sızlanırlar, üzülürler ama sonunda, “Memlekette ne dertlerimiz var, bırak şimdi trafiği” noktasına gelirler...
Peki, bir soru: En büyük derdimiz, hayatımızda başka büyük dertlerimizi görmezden gelmemizi veya daha az önemsememizi mi gerektiriyor?
Hiç şüphesiz bu konuda en büyük sıkıntıyı hayvanseverler çekiyor.
Gündemde olan yasa tasarısının vahametini anlayan vatandaş çok, fakat hayvanlara zulmün kanunlaştırılmasının önüne geçebilecek bir yönetici var mı, bunu ilerleyen günlerde göreceğiz.
“Terör”, hayatımızın her alanına hakim. Sadece belirli bir coğrafyada yaşanan bir sorun değil.
Geçen gün yazdığım, yiyeceklerle ilgili meselemiz, en büyük örneklerden biri:
Cebinin dolması için dolaylı veya dolaysız olarak adam öldürmeyi göze alanlar sayesinde göz göre göre “gıda terörü” içinde yaşıyoruz.
Tarım, hayvancılıktan tutun internetten yemek siparişi vermeye, market alışverişinden akşam yediğiniz yemeğe, bu konu hayatınızın her an tam ortasında.
Gıda denetimlerini yapması gereken uzmanlar olan gıda mühendisleri iş bulamazken, onların işleri başkalarına yaptırılıyor.
İşte tam da bu sebepten ötürü her gün yeni bir sürprizle karşılaşıyoruz. Artık “en iyi” dediğimiz yerlere bile uğramaz olduk.
Pis leğenlerde taşınan pastalar, kurtlu çikolatalar, temizliğin t’sinden uzak havalı restoran mutfaklarından çıkan kötü yiyecekler...
İçine bin türlü hile karıştırılan gıdalar, pis restoranlar, ucuz malzemelerle hazırlanan yemekler...
Göz göre göre hastalıklara davetiye çıkaranlar ve bunu hiçbir endişe duymadan yapanlar... Bunların artık önü kesilemiyor.

Haberin Devamı

Önemli-az önemli

Haberin Devamı

Ne yediğinizi, satın aldığınız ürünün içeriğini, hangi koşullarda hazırlandığını ve saklandığını eğer araştırmazsanız bilemezsiniz. Görmediğiniz, bir durum da sizi genellikle rahatsız etmez.
Bugün o çok havalı kafelerde, iyi hizmet aldığınızı sandığınız pastanelerde ve gecenin sonunda cüzdanınızı teslim ettiğiniz restoranlarda hepimizin durumu bu.
Görüntü cilalıysa, sorun yoktur. Fakat genelde unuttuğumuz bir konu olur.
İlköğretim sıralarına dönecek olursak, hastalıklar, gözümüzle görmediğimiz ve çok hasta değilsek umrumuzda olmayan canlılar sayesinde kaynaklanır. Hatta eğer hasta değilsek onları çok da umursamadığımız için belki de bizim sonumuzu hazırlayacaklar, ancak hastalığı kaptığımızda işin ciddiyetini anlayacağız...
Şimdi hayatımızın tam ortasında gıda terörü varken, sırf göz önünde olmadığı için onu “az önemli” sayabilir miyiz?
“Memlekette neler oluyor, yemek mi düşüneceğiz şimdi” diye şikayet edebilir miyiz?
“Trafik terörü”ne gelecek olursam... Her gün ölümlü kaza haberi okuyoruz, yetmiyor, her gün yollarda dehşeti bizzat yaşıyoruz.
Peki okullarda zorunlu trafik dersini konuşuyor muyuz? O kadar eğitim sistemi tantanası edildi, bir Allah’ın kulu trafikten bahsetti mi?
Şimdi, hayatımızın ta orta yerinde bu kadar vahim bir mesele varken, “Her gün şehit haberi alıyoruz, ne trafiği şimdi?” mi diyeceğiz?
Klişe ama doğru: Elmalarla armutları yan yana koyup karşılaştırma yapamayız.
Ülke gündemini işgal eden önemli sorunlar varken, diğer büyük sorunlarımız için “daha az önemli” demek, yalnızca karmaşaya, toplum hayatının kaosa dönmesi için davetiye çıkarmaya ve sinirleri bilemeye yarıyor.

Yazarın Tüm Yazıları