Tanrım, beni yavaşlat

TANRIM, beni yavaşlat.

Haberin Devamı

Aklımı sakinleştirerek, kalbimi dinlendir.

Zamanın sonsuzluğunu göstererek, bu telaşlı hızımı dengele.

Günün karmaşası içinde, bana, sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.

Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belliğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.

Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol.

Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret.

Bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kedi okşayabilmek için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı, balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret.

Her gün bana kaplumbağa ve tavşan masalını hatırlat.

Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.

Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması, yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.

Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.

Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlam olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi...

Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmek için sabır, ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver.

Haberin Devamı

* * *
Yukarıda okuduğunuz eski bir Hitit duası.

Kesin saklayın.

Ben öyle yaptım.

Çalışma masamın karşısına astım.

M.Ö 2000’lere ait.

O kadar eski yani.

Ama benim bugünkü ruh halime de cuk oturuyor.

Evet, yavaşlamak gerekiyor.

Telaşlı hızımızı dengelemek gerekiyor.

Koştur koştur, nereye kadar.

On bin şeyi bir arada yapmaya çalış, nereye kadar.

Birazdan, bu duayı, kitabının 99. sayfasına alan, beyefendiyle röportaj yapacağım.

Kendisi bir hekim.

Farklı ve sıra dışı bir hekim.

Söylediği pek çok şey, tartışma yaratacak, kimileri katılacak, kimileri katılmayacak, hatta onu suçlayacak.

Şu anda daha fazla tiyo vermek istemiyorum.

Daha da uzatmıyorum, çünkü zil çaldı, röportaj konuğum geldi.

(Nasıl olsa, sonsuz uzunluktaki yazılarımla ödeşiriz!)

Söz konusu sıra dışı hekimle yaptığım söyleşiyi, önümüzdeki günlerde okuyacaksınız.

O, vücudun kendini onarabilen bir tasarım olduğunu iddia ediyor.

Hücrenin asitlenmesine izin vermememiz gerektiğini söylüyor.

Onunla yaptığım röportajı okuyana kadar, her gün bir bardak suya birkaç damla elma sirkesi damlatıp için.

Ne kaybedersiniz?

Belki faydasını bile görürsünüz!

Öpüyorum.

Gidiyorum.


 

Yazarın Tüm Yazıları