Avni Özgürel’in Kandil izlenimleri

GAZETECİ Avni Özgürel’in...

Haberin Devamı

- Kandil’e gitmesini...
- Karayılan’la yaptığı önemli röportajı kendi kurduğu “birlesikbasin.com” adlı internet sitesinde yayınlamasını...
- “Ne mesaj getirdim / ne de mesaj götürdüm” diyerek maksadının sadece gazetecilik olduğunu açıklamasını...
Takdirle karşılayanlardanım. Özgürel gazeteciliğin ölmediğini, ölmeyeceğini, bir boşluk bulup kafasını mutlaka çıkaracağını kanıtladı bize.
Helal olsun.

* * *

Ancak Avni Özgürel’in dünkü Taraf’ta Neşe Düzel’in sorularını yanıtlarken yaptığı değerlendirmelere itirazım var.
Özgürel’in söylediklerine bakacak olursak...
- Başbakan Erdoğan barış istiyor...
- Murat Karayılan, yani Kandil barış istiyor.
- CHP barış istiyor.
- Leyla Zana barış istiyor.
- Barzani–Talabani barış istiyor.
- Amerika barış istiyor.
Peki istemeyen kim?
Özgürel bu soruya yanıt veriyor: “Medya”.
Ne yapmış medya?
Habur’u abartmış.
Başka?
Oslo Süreci’ne muhalefet etmiş.
Neredeyse “medya olmasaydı barış gelecekti” diyecek.

* * *

Haberin Devamı

Anlıyorum:
Avni Özgürel, “sizin hiç suçunuz yok, bütün suç medyanın” diyerek tarafları gaza getirmeye, teşvik etmeye, barışa ve ittifaka zorlamaya çalışıyor.
Gayesi kutlu bir gaye...
Ama yöntemi son derece yanlış...
Çünkü Özgürel, aradaki ihtilafı açıkça ortaya koymak yerine geçiştirmeyi tercih ediyor.
Tarafları çocuk yerine koyarak “Bakın hepiniz gayet güzel anlaşıyorsunuz, hadi öpüşüp barışın da sorun çözülsün” demek istiyor.
Bütün suçu medyanın üzerine atarak tarafları “ortak düşman” karşısında hizalanmaya çağırıyor.
Ve bu kurnaz yöntemle sorunu halledebileceğini düşünüyor.
Ancak fena halde yanılıyor.
Yılların sorunu böyle kurnaz yöntemlerle çözülmez.
Her şeyden önce taraflar, çocuk yerine konduklarını fark ederler.

* * *

“Yılların sorunu” denilen bir sorun...
Geçiştirmeyle çözülmez, kurnazlıkla çözülmez, suçu başkalarına yıkarak çözülmez, toplumsal dinamikler göz ardı edilerek çözülmez, zorluklar inkâr edilerek çözülmez, gaza getirerek çözülmez.
Peki neyle çözülür?
Akılla çözülür, siyasetle çözülür, konuşarak çözülür, tartışılarak çözülür, zorlukların üstüne gidilerek çözülür.

Haberin Devamı

Gülerce ne diyor?

ZAMAN yazarı Hüseyin Gülerce aradı:
Dedi ki:
“Şu anda bir gazete bayiindeyim. Gazete bayii benim talebemdir. ‘Hocam bugün Ahmet Hakan yine size çatmış’ dedi, ben de onun üzerine arıyorum seni”.
Gülerce’ye şöyle dedim:
“Telefona alabilir miyim gazete bayii talebenizi?”
Verdi.
Selam faslının ardından gazete bayiine şöyle dedim:
“Eleştiri, itiraz, tartışma meşrudur. Buna çatma denmez. Bundan hayır doğar”.
Gayet uygar bir karşılık verdi.
“Bütün fikirler bir olursa güzellik olmaz” dedi.

* * *

Gülerce ile konuştuk.
Yazdıklarımla ilgili itirazlarını anlattı.
Dinledim.
Sonunda kendisine şu soruyu sordum:
“Siz kendi görüşlerinizi yazıyorsunuz, hükümet kanadına bağlı isimler de size itiraz ediyorlar. Yani iki taraf tartışıyorsunuz. Tartışma bir yerde tamamlanınca da ‘aramızı açmaya çalışıyorlar, fitneciler var’ diyorsunuz. Burada bir çelişki yok mu? Kim bu fitneciler?”
Gülerce yanıt verdi:
“Hükümetin bazı uygulamalarını eleştirmek benim en doğal hakkım. Sonuçta medeni bir tartışma yapıyoruz. Benim durduğum bir yer var, bir çizgim var. Bu çizgiden eleştiriler yapıyorum. Bana itiraz edenler de cevap veriyorlar. Burada bir fitne yok. Buraya kadar her şey normal... Benim ‘fitne’den kastım şu: Bu tartışmadan yola çıkarak ‘hükümet / cemaat kavgası var’ denmesi... Tartışmanın istismar edilmesi... Ben buna itiraz ediyorum”.

* * *

Haberin Devamı

En sonunda...
Birbirimizi daha iyi anlamış olarak kapattık telefonu.

Urfa Cezaevi’nde sorumlu aranıyor

13 kişi öldü.
Hem de yanarak.
Sonuç?
- Başbakan, Adalet Bakanı’na “soruştur” dedi.
- Adalet Bakanı, Vali’ye “incele” dedi.
- Vali, Savcı’ya “bak bakalım” dedi.
- Savcı, Cezaevi Müdürü’ne “sorumluları bul” dedi.
- Cezaevi Müdürü, infaz koruma memurlarına şöyle bir baktı.

* * *

45 yıllık Türkiye deneyimime yaslanarak...
En sonunda ne olacağını söyleyebilirim:
Birkaç gariban infaz koruma memuru hakkında “görevi ihmalden” soruşturma açılacak ve yanan yandığıyla kalacaktır.

Tüzmen yankıları

OĞLUNDAN MEKTUP: Şunları yazmış: “Sayın Ahmet Hakan. Ben Kürşad Tüzmen’in oğluyum. Adımı yanlış yazmışsınız. Adım ‘Belgütay’ değil, ‘Bergutay’. Bergutay, eski Türk isimlerindendir. “Berk” güçlü, kuvvetli demektir. Türklerde at kutsal kabul edildiğinden ‘tay’, oğul anlamını taşımaktadır. Anlamı ‘güçlü, kuvvetli oğul’dur. İlginize teşekkürler”.
ODTÜ’DEN İTİRAZ: Selçuk Keremoğlu’dan bir mektup aldım. “Ben Kürşad’ın ODTÜ İşletme Bölümü’nden sınıf arkadaşıyım” diye başlıyor mektup... Ve şöyle devam ediyor: “O ve bir iki arkadaşının muhafazakâr görüşleri olduğunu bilirdik sadece. Ben ülkücüyüm dediğini bile hatırlamıyorum. Solcuları sustaya çevirdiği tam bir palavra... Çok güldüm bu palavraya... Gelsin aynı şeyleri yüzüme bakarak bana söylesin”.

Haberin Devamı

Nokta atışlar

- “Kürşadizm” diye bir kavram atıyorum ortaya... Kabul edenler, etmeyenler?
- Şu andan itibaren Cemaat’ten ya da Hükümet’ten her kim kavgayı yeniden başlatırsa “fitneci” odur... İtiraz eden?
- Sabah’ın Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Başbakan’ın uçağında Başbakan’ın nezaretinde törenle sigarayı bırakmış... Başbakanlık uçağına binersem sigarayı bırakmam. Şimdiden söyleyeyim.
- Yandaş gazetelerde okuduklarımdan şöyle bir sonuç çıkarıyorum: Galiba Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasında “kim daha fedakâr” yarışması düzenlendi de haberimiz olmadı.
- Fatih Erbakan, ablası Zeynep Erbakan’la barışmış... Yani Oğuzhan Asiltürk’le mücadele için yollar temizlenmiş durumda.

Haberin Devamı

Sevda Tepesi

- “İstanbul benim canım / Vatanım da vatanım” diye şiirler okuyorsun...
- Ta 1453 yılında meydana gelen fethi, sanki 10 yıl önce meydana gelmiş gibi aşkla ve şevkle kutluyorsun...
- “İstanbul”a aşk şiirleri yazıyorsun.
- “Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer” diye şarkılar söylüyorsun...
- İstanbul’a “kutsal şehir” muamelesi yapıyorsun...
- Ağzını her açtığında “Aziz İstanbul” diyorsun.
Sonra da tutup...
Adına “Sevda Tepesi” denilen, şehrin elde kalan son yeşil tepesinin üzerine Suudi Kralı’nın yaptıracağı otel inşaatına izni veriyorsun.
Sevdiğin halde bunu yapıyorsan, sevmesen neler yapardın kim bilir?

Yazarın Tüm Yazıları