Bir ‘Kemalist AK Parti’ yazısı da ben yazdım

ÖNCE Ahmet Altan yazdı.

“AK Partililer de Kemalistler gibi oldu” dedi.

Haberin Devamı

Ardından da ekledi:
“Herkesi kendisine benzetmeye çalışan, köylülere zorla Batı Müziği dinleten, balo yaparak, dans ederek batılı olunacağına ve Türkiye’yi batılı bir hayat tarzının kurtaracağına samimiyetle inanan Mustafa Kemal’in dindar versiyonu çıktı karşımıza”.
Sonra Hasan Cemal, temayı sürdürdü.
O da yazısına “Mustafa Kemal’in dindar versiyonu mu?” başlığını attı.
Böylece...
Bir “Dindar Kemalizm” tartışması da başlamış oldu.
Bu tartışmaya ben de kıyısından dalıyorum.

* * *

Muhafazakârlar, iktidara gelmeden önce hak ve özgürlüklerinin peşindeydiler.
Özgürlük istiyorlardı, hak talep ediyorlardı.
Muhatapları sıkıştırıyorlardı kendilerini:
“Kendiniz için özgürlük istiyorsunuz ama söyleyin bakalım siz başkalarının hak ve özgürlüklerini ne kadar istiyorsunuz?”
Bu türden sıkıştırmalar karşısında muhafazakârlardan tek bir ses yükseliyordu:
“Herkes için özgürlük”.
Başörtüsü özgürlüğünü mini etek özgürlüğüyle birlikte savunuyorlar, “kimse kimsenin yaşam tarzına karışmasın” diyorlardı.
Egemen, buyurgan bir ses olmak istemediklerini söylüyorlardı.
İstekleri açık ve netti: “Bizim de sesimiz duyulsun.”

* * *

Son günlerde muhafazakâr kesimden yükselen seslere bir bakın:
-  “Tiyatro adı altında rezillikler yapılıyor, tez buna son verilsin” diyorlar.
-  Afyon’da Vali emriyle sınırları epey zorlayan alkol yasağı getirilmesi olayını gayet makul karşılıyorlar.
-  Televizyon dizilerinde işlenen konuların gelenek ve göreneklere uymadığını söyleyip “sabırlar zorlanıyor” diye tehditler savuruyorlar.
-  İyinin, doğrunun, güzelin ne olduğunu sadece kendileri biliyormuş gibi davranıyorlar.
-  Dindar bir nesil yetiştirmekten söz ederek eskiden çok yakındıkları “toplum mühendisliği” işine soyunabileceklerini gösteriyorlar.
Kısacası...
İktidarda olmanın sonsuz özgüveniyle, düne kadar içlerinde tutup dışavurmadıkları ne kadar özlem varsa hepsini gönül rahatlığıyla ortaya koyuyorlar.

* * *

Olup bitenlerden sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Muhafazakârlar, Kemalist modele...
-  Kemalistlerin öngördükleri hayat tarzını beğenmedikleri için...
-  Kemalistlerin arzu ettikleri insan tipine kendilerini uzak hissettikleri için...
-  Kemalistlerin istediği toplum modeline şiddetle karşı çıktıkları için...
İtiraz ediyorlarmış.
Yani dertleri...
Devlet eliyle bir hayat tarzı belirlenmesi, devlet eliyle bir insan tipi yaratılması, devlet eliyle bir toplum inşa edilmesi değilmiş.

* * *

Diyeceğim şudur:
Keşke asıl dertlerini en başta net bir şekilde söyleselerdi de Ahmet Altan ve Hasan Cemal’e bu hayal kırıklığını yaşatmasalardı.

Haberin Devamı

Mehmet Ağar neden öfkenin hedefi olmuyor

Haberin Devamı

SUSURLUK dendi mi onun adı akla geliyor.
Derin devlet dendi mi onun adı akla geliyor.
Sonuçta yargılandı.
İki yıl ceza aldı.
Kalacağı cezaevini seçti, cezaevi hazırlandı ve iki yıllık zorunlu resmi görevini ifa etmeye gider gibi gitti cezaevine...
Bakıyoruz:
Esaslı bir itiraz yok. “Devletin şu görevlerinde bulunmuş kişilere şu muamele yapılırken Ağar’a bu muamele” falan diye yazılar döktürülmüyor.
Bir gizli konsensüs var sanki Ağar’ı üzmemek üzerine.
Neden?
Yoksa “derin devlet” falan işbaşında mı?

* * *

Hiç ilgisi yok.
Ağar konusunda fırtına estirilmemesinin nedeni gayet insanidir.
Mehmet Ağar imajının aksine etrafındakilere yaptığı iyiliklerle tanınan biri...
Koltuk sahibi olduğunda da öyleydi, koltuğu kaybettiğinde de... Etkili ve yetkili makamlara gelip de yolu Ağar’ın iyiliğinden geçmemiş pek az insan var etrafta.
Yani bu koşullarda içeri giren kişi Mehmet Ağar yerine başka biri olsaydı, bu denli sessiz ve sakin kalınmazdı.

Haberin Devamı

Yeni sokak dili ve edebiyatı

BENİM gençlik dönemimde...
-  “Herıld yani” vardı.
-  “Aynen yengen” vardı.
-  “Okey dasti” vardı.
-  “Keklemek” vardı.
-  “Kolpa” vardı.
Bakıyorum bugünün gençlerine...
“Sokak dili” konusunda hiç de fena değiller.

* * *

İşte bugünün sokak dili ve edebiyatından birkaç örnek:

-  ATARLANMAK: Çıkışmak, sinirlenmek, artistlik yapmak anlamlarında kullanılıyor.

-  ATAR YAPMAK: Arıza çıkarmak, sinirlenmek, azarlamaya kalkışmak anlamında kullanılıyor.

-  TRİP ATMAK: Kapris yapmak... Ama biraz ağır bir kapris...

-  MALA BAĞLAMAK: Peş peşe aptallıklar yapmak... Biz buna “devreleri yakmak” da diyebiliriz.

-  DUYGUSALA BAĞLAMAK: Özellikle aşk ve romantizm konusunda hükümler vermek, şiirler okumak, özlü sözler söylemek, gözyaşlarıyla mısralara dokunmak ve bunu kesintisiz bir şekilde sürdürmek.

Haberin Devamı

Oya Eronat aradı

AK Parti Milletvekili Oya Eronat, dün yazdığım “Oya Hanım vay” başlıklı yazım üzerime aradı.
Dedi ki:
“Evladını teröre kurban vermiş bir anne olarak ben hiçbir zaman katliamlara mazeret aramam. Meclis’te Zeynep Altıok’la yaptığım konuşmanın başında bunu vurguladım. Katliamların mazereti olamaz dedim”.
Bunu vurguladıktan sonra da “tartışma” yaratan cümlesine geldi sıra...
Zeynep Altıok’a söylediği “Aziz Nesin kışkırtıcı konuşmayı yapmasaydı babam ölmezdi diye düşündünüz mü?” cümlesine... Bu konuda da şunları söyledi Oya Eronat:
“Ben bu soruyu katliama mazeret aramak için sormadım. Mazeret aranmaması gerektiğini söyledikten sonra sordum soruyu... İnsani açıdan sordum. Muhatabımın bu konuda ne düşündüğünü merak ederek sordum.”

* * *

Cevap hakkı kutsaldır.
Aynen iletiyorum.

Haberin Devamı

Kullanışlı bir eleman: Müslüm Gündüz

HAYIR, hayır...
“Eleman” dediğime bakıp benim de bazı komplocu yandaşlar gibi Müslüm Gündüz için “Falanca yerde eğitildi, aramıza sokuldu ve görevini ifa etti” diyeceğimi sanmayın.
Benim bu konudaki görüşüm net:
Müslüm Gündüz ve adamları, 28 Şubat’ın egemenleri tarafından kullanılmışlardır.
“Malzeme” yapılmışlardır.
Bu durum, onların samimiyetini gölgelemez.
Samimi idiler.
Ama kullanılmaya hayli elverişli malzeme durumundaydılar.
“Samimi malzeme” yani...

Hele şükür: Tutuklu vekiller kurtuluyor

BU dönemin sembol olaylarındandır milletvekillerinin tutukluluk hallerinin bu zamana kadar devam etmesi.
15 sene sonra bunun da muhasebesi yapılır sanırım.
“Vekiller tutuklu iken kim ne yazdı” falan diye...
Neyse...
Hele şükür Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in gayreti, muhalefetin çabası ve iktidarın da onayıyla bu ayıp sona eriyor.
“Seçilmişlik” durumunun bu denli kutsandığı bir dönemde, seçilmişlerin “tutuklu” olarak zindanda çürütülmesi fena halde bir çelişki yaratıyordu.
Demek ki bu çelişkinin acısına daha fazla katlanamadılar.

Yazarın Tüm Yazıları