Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Sanki farklı bir süreç

DİKKAT edilirse önceki operasyonlarla kıyaslandığında 28 Şubat operasyonuyla ilgili açıklamalarda farklı vurgulamalar yapılıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan, “Bu intikam hırsıyla yapılmıyor” derken, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, sürecin mecrasının dışına çıkmamasını diledi.

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da benzer sözler etti; iktidara yakın duran birçok yazar çizer de Ergenekon ve Balyoz davalarına atıfla, bu operasyonda da bazı hukuksuz işlemlerin olmasından kaygılandıklarını ifade ettiler.

Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarına başlangıçta verdiği koşulsuz desteği  geçen yıllar içinde, birçok noktada hukuki eleştiriye çeviren AB Komisyonu da operasyona destek açıklamasında, “Yargılama sürecinin beraberinde sanık haklarının riske girebileceği yönündeki” endişesinin altını çizdi.

YARGI ÜZERİNDE KUŞKU BULUTLARI


Bütün bu uyarılar, sürmekte olan davalara kuşkulu bakışların sonucudur.

Bu çerçevede, ilerki yıllarda ‘Beşiktaş Adliyesi’ dendiğinde akıllara ne gelecek birlikte göreceğiz; ama Ankara’da yürüyen son iki operasyon, en azından şimdilik, sanki bu eleştiri ve uyarıların hedefini bulduğunun kanıtı gibi.

Soruşturma, Batı Çalışma Grubu’nun oluşumu ve faaliyetlerinin yasa dışı olduğu yönündeki somut bulgu iddialarından hareketle başlatıldı.
Tutuklamalarda, savcıların her talebi kabul bulmadı.

Böyle sürdürülürse, herkesin sonuna dek desteklediği iyi bir süreç yaşanır.

Tabii gelişmeleri izleyeceğiz; ama önceki davalarda olduğu gibi süreci, “Yetmez; onu da al bunu da al” diye çığırından çıkarmak isteyenler var. Bu kişiler yine boy gösterdi; dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’in (İyiydi, kötüydü, ayrı konu) içeri alınacağını ilan eden akıllılar(!) dahi çıktı.
Cumhurbaşkanlarının sorumsuzluğunu, karar ve emirleri hakkında, bırakın yargılamayı, yargıya başvuru dahi yapılamayacağını bilmezler gibi.
Demem o dur ki, sürecin cadı avına çevrilmeyecek titizlikle yürütülmesi şart.

EMRİ VERENLE EMİR KULU OLAN


Titizlik son derece gerekli; çünkü ortada MGK kararları ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi varsa, kimin oralarda verilen görevlere uyduğu, kimin emir dışına çıktığı ayırt edilebilmeli; aksi beklenmedik tehlikeleri getirir.

Yarın başkaları da bir şekilde, bugünkü yöneticilerin emirlerini sorgulatır.

İşte bakın, Başbakan Erdoğan, “MİT Müsteşarı’na PKK ile görüşme görevini ben verdim” diyerek, Müsteşarın bu emre uyduğunu ilan etti.

O zaman MGK, Başbakan ve tüm bakanlarıyla hükümetler birilerine “İrtica ile mücadele” görevi vermişse, burada sadece emir dışına çıkanlar aranmalı.
Hele hele askerlikte verilen emre uymamanın sonuçlarını göz ardı ederek, darbeyi planlayan komutanla, bundan haberi olup olmadığı tartışmalı alttaki tüm subaylara “15-20” diye aynı hapis cezasını istemek adalet olmasa gerek.

Kabul etmek gerekir ki bu tür davalar sembolik ve ibretliktir; önemli olan darbe zihniyetine yol veren, devlet mekanizması ve hukuk sistemi ile ülkedeki atmosferin kökünün sonsuza dek kurutulmasıdır.

Yoksa darbe zihniyetinin cezalandırılmasına karşı çıkacak kimse olamaz.

Belki bazıları, sadece meramını iyi anlatacak beceriyi gösteremediği için yanlışa çekilebilecek ifadeler kullanabilir.

Çünkü, 27 Mayıs’tan 27 Nisan’a kadar her çeşit darbenin ahlak, hukuk ve vicdan dışı uygulamalarını, kararlarını görmezden gelmek da akıl dışılıktır.
Yeter ki bu davalar da öncekiler gibi toplumda yargıyla ilgili yeni kuşkulara neden olmasın, yeni yeni mağduriyetler yaratmasın.
Yazarın Tüm Yazıları