‘Çocuklar tinerci mi olsun’ sorusuna cevap

BAŞBAKAN Erdoğan “dindar nesil” tartışmasına devam ediyor.

Haberin Devamı

Dün söyledikleri arasında şu cümle dikkatimi çekti:
“Gençliğin tinerci, büyüklerine isyankâr, milli manevi değerlerinden kopuk bir nesil mi olmasını istiyorsunuz? Biz sizlerle burada anlaşamayız.”

* * *

Eskiden çocukların dini eğitim almasına itiraz edilirdi.
Neden?
Çünkü sanılırdı ki:
Çocuklar “dindar” yetiştirilince “hoşgörüsüz” olacaklar, “çağdışı” olacaklar, “başka dinlere saygısız” olacaklar, “demokrasiden uzak” olacaklar, “zararlı akımlara açık” olacaklar, “yobaz” olacaklar, “irticacı” olacaklar falan...
Bu yüzden imam-hatiplerin önünü kesmeye çalıştılar.
Bu yüzden ikna odaları kurdular.
Bu yüzden din eğitiminin önüne bin türlü engel çıkardılar.

* * *

Biz o zaman şunu diyorduk:
Neden böyle bir önyargıya sahipsiniz?
Neden dindar yetişen çocuklar ille de hoşgörüsüz, baskıcı, başka dinlere saygısız olsun ki?
Dindarlık çağdaşlığa neden ters olsun?
Nedir sizin bu önyargınız?
Bunları diyorduk ve haklıydık.
Çünkü biz o zaman isteyenin istediği türden eğitimi almasını savunuyorduk.
Eğitimde tam özgürlük talep ediyorduk.

* * *

Başbakan Erdoğan’ın “tinerci vurgulu” açıklamasından sonra gelinen nokta şudur:
Dün “Dini eğitim alan çocukların çağdışı olacağı” önyargısı vardı.
Bugün de “Dini eğitim almayan çocukların tinerci olacağı” önyargısı var.
İkisi de önyargı...
İkisi de mesnetsiz...
İkisi de dayanaktan yoksun.
Biri “dini eğitim almanın çağdaş birey olmaya engel olduğu” yargısından hareket ediyor.
Diğeri ise “dini eğitim almayanların sonunun tinercilik olacağı” yargısını haykırıyor.

* * *

Bir de şu sorular var ortada:
Sokaklarda tiner çeken çocuklar, dini eğitimi almadıkları için, yeterince dindar yetiştirilmedikleri için ya da milli manevi değerlerden yoksun kaldıkları için mi tiner çekiyorlar? Yoksa onların temel sorunu yoksulluk mu?
Dramatik ölçülerde fukaralık değil midir o çocukların sokaklara terk edilmelerine yol açan?
O çocuklar, bırakın din eğitimini, doğru dürüst herhangi bir eğitimden geçmiş durumdalar mı? Başbakan’dan beklenen...
Tinerci çocuklar meselesini, “Dindar nesiller yetiştireceğiz” tezinin malzemesi yapmak yerine...
O çocukları sokaklardan kurtarması, dramatik fukaralıklarına son verecek politikalar geliştirmesi ve doğru dürüst bir eğitim almalarını sağlamasıdır.

Haberin Devamı

Kahraman değillermiş

Haberin Devamı

-  MUSTAFA Balbay düşünce suçlusu olarak değerlendirilemezmiş.
-  Mehmet Haberal makbul biri olarak gösterilemezmiş.
-  Nedim Şener basın kahramanı olarak yansıtılamazmış.
-  Ahmet Şık özgür gazeteciliğin piri sayılamazmış.
-  Soner Yalçın’ın zaten ne olduğu belliymiş.
Falan da filan...
Koymuşlar kendilerini adam değerlendirme makamına...
Sallıyorlar da sallıyorlar.
Sanki mesele bu isimlerin gazetecilik yapma biçimleri ya da dünya görüşleriyle ilgiliymiş gibi...

* * *

Tamam...
Balbay’a düşünce suçlusu demeyin, Haberal’a makbul adam demeyin, Nedim Şener’e basın kahramanı demeyin, Ahmet Şık’a özgür gazeteciliğin piri demeyin, Soner Yalçın’a da istediğinizi deyin...
Ama bir kere de bize bu isimlerin neden aylardır hapislerde süründürüldüğüyle ilgili bir şeyler yazın.
Bizi vicdanen rahatsız eden ama sizi etmeyen o şey neyse açık seçik yazın da bari biz de şu kahrolası vicdan azabından kurtulalım.

Haberin Devamı

Bu da benim gençliğe hitabem

EY bu toprakların genci!
-  Duygunu okşayana değil, zekânı kışkırtına pirim ver.
-  Hapse atanın değil, hapse düşenin yanında ol.
-  En tepeye çıkana değil, en altta kalana koltuk çık.
-  Savcı gibi yazana değil, avukat gibi yazana kulak ver.
-  Gücü ele geçirene değil, güçsüze kol kanat ger.
-  Kendini bir abiye, bir cemaate, bir örgüte değil, kendine teslim et.

* * *

Ey bu toprakların genci!
Bir insanı mazlumken, düşkünken, aman dileme pozisyonundayken, alttan alırken, hakları gasp edilirken tanıyamazsın.
Bir insanı tanımak için...
-  Zulmetme imkânını ele geçirdiğinde nasıl davrandığına...
-  Karşısına alttan alanlar çıktığında ne yaptığına...
-  Hak gasp etme fırsatını ele geçirdiğinde hangi tavrı koyduğuna...
-  Gücü ele geçirdiğinde eskinin güç sahiplerine nasıl yaklaştığına...
Bakarak anlayabilirsin.
Unutma!
Bütün mazlumlar, düşkünler, aman dileyenler, alttan alanlar, hakları gasp edilenler sempatiktir. Önemli olan o mazlumların, o düşkünlerin, o aman dileyenlerin, o alttan alanların, o hakları gasp edilenlerin, gücü ele geçirdiklerinde de yaydıkları havadır.
Ey bu toprakların genci!
“Putları kırıyorum” diye ayağa kalkanlara, “Statükoyu yıkıyorum” diye hava atanlara, “Seni bağnazlığın cenderesinden kurtarıyorum” diyenlere hemen teslim olma.
Bu tipleri hep bir sınavdan geçir:
-  Bak bakalım: Kırdıkları putların yerine hangi putları ikame ediyorlar?
-  Bak bakalım: Yıktıkları statükonun yerine hangi statükoyu getiriyorlar?
-  Bak bakalım: Cenderesinden kurtardıkları bağnazlığın yerine hangi bağnazlığın cenderesini devreye sokuyorlar?
Düşün, sorgula, soru sor, hesaplaş.
Ve terlet. Hep terlet!

Haberin Devamı

Utanması da yok

ERGUN Babahan yazmış. Biz Doğan Grubu yazarları olarak kendi kendimize soracakmışız...
Diyecekmişiz ki:
“Biz gazeteci olarak basın ve ifade özgürlüğünü savunuyoruz da bizim patron nasıl oluyor da Başbakan ile gazetecilerin yaptığı toplantıda sansürün en keskin savunucusu kesiliyor?”
Ardından şu bilgiyi veriyor:
“O toplantıya katılan herkes, Aydın Doğan’ın Başbakan Erdoğan’a resmen bir sansür kurulu kurulmasını ve gazetelerin bu kurulun onayından geçen haberleri basmasını önerdiğini biliyor.”

* * *

Aydın Doğan o toplantıda sansür falan istemedi.
Eğer isteseydi...
Aydın Doğan o toplantıda konuşmasını yaptıktan hemen sonra, Ergun Babahan’ın gazetesinin patronlarından Tevhid Karakaya söz alıp, “Aydın Abi’nin söylediklerinin tümüne aynen katılıyorum” demezdi.
Demezdi değil mi Ergun?
Yoksa der miydi?
Artık bu sorunun cevabının peşine de sen düş...

Haberin Devamı

Polemiğin 7 adabı

-  BİR: Köşesini kaybeden yazara vurulmaz

-  İKİ: Hapse düşmüş yazarla uğraşılmaz.

-  ÜÇ: Devletin tepesinin vurduğu yere abanılmaz.

-  DÖRT: Tartışılan konu ortadayken tartışılan kişinin şeceresini dökmeye tenezzül edilmez.

-  BEŞ: Tartışmanın tam ortasında “attırayım mı şimdi seni hapse” denmez.

-  ALTI: Tartışmada ön almak için “savcıların alayı benim adamımdır” havası basılmaz.

-  YEDİ: Elinde kalemi olanla polemik yapılır, araya elinde kalem olmayan patron karıştırılmaz.

Yazarın Tüm Yazıları