Washington’dan kulis öyküleri

Geçen gün söylendi. Geçmişte, aynı yönetim dönemi içinde, Amerika’dan Türkiye’ye hem başkan hem de başkan yardımcısının geldiği vaki değil diye.

Dahası... Başkan Yardımcısı geldi; 15 gün olmadan bu hafta Savunma Bakanı da geliyor. Ne oluyor bir fikir edinmeniz için... Defterden notlar...

Herkesin bir ajandası var

İran masasından Amerikalı bir diplomatla konuşuyoruz. Yaptırımlarla ilgileniyor. Laf, Joe Biden’ın Türkiye ziyaretine geldi. “ıran yaptırımlarında Türkiye’den beklentiniz tam olarak nedir” dedim. “Biden, Hürriyet’e verdiği röportajda Türkiye’den daha fazla yaptırım istediğinizi söyledi ama görüşmelerde konunun üzerinde neredeyse hiç durulmamış. Bu tür toplantılarda herkesin elinde bir gündem vardır” dedi. “Sırayla herkes gündemden bir madde okur. Ama çeviri de görüşmeyi yavaşlattığı için, alttakilere sıra gelmez. ıran konusunda da yaşanan buydu.”
Sonra bir Türk diplomata sordum. Panetta’nın ziyaretinde gündem ne olacak diye. Onun da dediği şu oldu: “Onlar Irak konusunu açacak, biz de PKK’yı.”

Şu Predator meselesi

Meşhur Predator’lar... Amerikalılar, “İstihbarat veriyoruz ya, daha ne yapalım” dediği halde... Türkiye neden ABD ile görüşmelerinde hep PKK konusunda ilave destek istiyor, bir Türk istihbaratçıyla konuştum... Ağzından anlatıyorum: “Evet bir istihbarat desteği var ama... Irak’tan kaydırılan dört Predator henüz aktif değil. şimdilik bu işbirliği iki kanaldan yürüyor. Birincisi, tahsis ettikleri tek Predator ile. Bir de Erbil’deki istihbarat paylaşım ofisi üzerinden. Predator’un uçuş rotasını biz belirliyoruz. Bir gün önceden veriyoruz Amerikalılara. Gelen görüntüler anında bize ulaşıyor. Aynı görüntüler, Amerika’daki merkezler ve İngiltere, Almanya, Katar’daki istihbarat füzyon merkezlerine de gidiyor. Bizim merkezde, Amerikalılarla birlikte 24 saat en az beş Türk görevli oluyor. Bunlar görüntü okumayı bilen, insanla hayvanı ayırt edebilen tecrübeli personel. Ufak gruplar için değil ama eğer kırsalda kalabalık bir PKK grubu fark ederlerse anında haber veriyorlar. Sonra Türk uçakları operasyon düzenliyor. Çok etkin mi derseniz... Hayır. Ama hiç yoktan iyi. Halbuki asıl ihtiyacımız olan, ‘kıymetli hedef’ dediğimiz üst düzey PKK’lılarla ilgili bilgiler. Bunun için Erbil’deki ofis düşünülüyordu. Ama oradan tek gelen, değersiz dediğimiz bilgiler. Üç gün önce şu bölgenin şurasından katırlarla geçtiler, demenin bizim için ne önemi var? Halbuki istihbaratta zamanla yarışırız. Ayrıca üçlü mekanizma toplantıları var. Iraklılar, Amerikalılar ve bizim düzenli yaptığımız. Bunlara MİT, asker, Dışişleri en 10 kişi gider. Irak merkezi yönetiminden bir general, bir de Kürt yönetiminden bir yetkili olur. PKK’nın bulunduğu bölgelerde kontrolleri sıfır. Ne konuşacağız bu insanlarla. Bir defa kendi Predator’umuz olacak. Şimdi mesela İncirlik’teki Predator’lar Irak’a geçerken bütün o bölgenin üzerinden uçacak değil mi? Altta bizim birlikler. Böyle kaygılar yaşanmadan görüntüleri kendimiz temin etmeliyiz. Daha önemlisi Predator’ların saldırı kapasitesi olanları var. Tespit ettiğinde anında vuruyor. Asıl bunlardan kullanacağız. Yoksa şimdiki işbirliğini çok çok önemli bir şey gibi yansıtmamak lazım.”

Ne Suriyesi! Asıl konu İran

Obama yönetiminin gündemi Irak, Türk hükümetinin gündemi PKK olabilir. Ama Washington’da bir grup var, ne Suriye ne Irak ne Arap Baharı. Neredeyse tek bir meseleleri var: İran. İsrail’e yakın Yahudi örgütler ve muhafazakârlardan söz ediyorum.
Hafta içi, Bill Clinton zamanında CIA direktörlüğü (1993-1995) yapmış James Woolsey ile konuşuyoruz. Bahsettiğim grupların kurduğu bir vakfın başında şimdi. “İran konusunu nasıl görüyorsunuz” dedim. “Yakın bir gelecekte sert yaptırımlar uygulansa iyi olur. Çünkü bu, İran’ın nükleer silah elde etmesi ya da savaş seçeneklerine karşı elimizdeki tek alternatif olacak” dedi.
Sert yaptırımlardan neyi kast ettiğini sordum. “İran Merkez Bankası’na yaptırımdan daha fazlasını söylüyorum. İran’a gıda ve ilaç satışı hariç tam bir boykot uygulanmalı” dedi.
“Ne kadar zamandan bahsediyorsunuz” dedim. “İran’ın nükleer silah elde etmesine birkaç ay var” dedi. “Çünkü bombayı bir füzenin önüne takmaları gerekmiyor. Onun için belki 1-2 yıla daha ihtiyaçları var. Ama uçaktan atılan, basit bir nükleer bombaya aylar içinde ulaşabilirler” dedi.
“O zaman Obama yönetimi nasıl bir reaksiyon gösterecek” dedim. “Onu bilmiyorum. Ama o zaman hangisinin daha kötü olacağına karar verecekler. Güç kullanmak mı yoksa İran’ın nükleer bombayla bir süper güce dönüşmesi mi? Bence güç kullanmak daha az kötü olan seçenek” dedi.
“Peki Amerika, İran’ı vurmaya karar verirse Türkiye nasıl etkilenecek” dedim. “Katılmasına gerek yok. Biz yalnız da yapabiliriz. Ama ne kadar çok NATO müttefiki destek verirse o kadar iyi olur” dedi.
Bundan birkaç hafta önce, bu sefer Demokrat Partili bir Kongre yetkilisiyle konuşuyoruz. Suriye’de olanları soruyorum. Amerika’nın ne yapacağını... Ama ben Suriye sordukça o bana İran’ı anlatıyor. “Suriye’de hiçbir şey olmayacak” dedi sonunda. “Bir müdahale yaşanmaz. Asıl mesele İran.” Ve 2012 başkanlık seçiminden önce... Obama yönetiminin İran’ın nükleer tesislerine bir hava operasyonu düzenleyeceğinden neredeyse emin olduğunu söyledi.

Esad’ın Alevi kardeşi CHP

Biz neler konuşuyoruz, başkaları neler değil mi... Suriye’nin hiç etkisi yok değil tabii... Barbara Walters’a mülakat verirken, ülkesinde ölen insanlardan sonra insana sadistçe gelen yüzündeki o gülümsemesiyle Esad, bölgedeki dargınları buluşturan mahallenin kötü çocuğu oldu. Ve Washington’daki ısrail’e yakın çevreler için de ıran öncesi sanki bir test haline geldi.
Bazı think tank’çiler var kentte. Düşünce kuruluşlarında çalışanlar... Bunların işi güya akademik çalışmalar yürütüp fikir üretmek ama... Ne düzenli makale yazdıklarını görürsünüz... Ne de ortaya koydukları bir bilgiye rastlarsınız. Güvendiğim bir think tank’çi de anlattı. Bir listeleri vardır. Her sabah ofiste sırayla bu listedekileri ararlar. şu gazetenin temsilcisi... Buranın büyükelçisi... O partinin dış ilişkiler komisyonu başkanı vesaire. Öğlene kadar telefonda kendilerini ve yüksek düşüncelerini pazarlarlar. Öğleden sonra da haber okuyup aranmayı beklerler. On-the record, off-the record... Artık Allah ne verdiyse iş karıştırmak için...
Onlardan biri mi çok bilmiyorum. Ama bir think tank’çiyle tanıştık. Türk basınında okuduklarını anlatıyor. “CHP’nin durumu ne ilginç değil mi. Esad ile Alevi dayanışması içine girdiler” dedi birden. Ne düşündüğümü merak ediyor. Ama ne diyeceğimi şaşırdım. “Onların tipik, AKP’ye karşı olma politikaları” dedim. “Türkiye’nin zarar göreceğine inanıyorlar” dedim. “Alevilikle ilgisi olduğunu zannetmiyorum” dedim fakat...
Geçen sene CHP için “AKP’ye karşı yükselen güç” derken... Şimdi “Esad’ın Alevi kardeşi CHP” noktasına geldiklerini görünce... O kadar bel atı vuruyorlar. O kadar güvenilmezler ki... CHP’nin Washington’a her geldiğinde bu çevrelerden medet ummasını insanın aklı almıyor.

Ya Edelman gelirse

Değişir elbette. Hatta seneye Obama kaybeder de yerine Cumhuriyetçiler gelirse... Her şeyin ne kadar hızlı değiştiğine Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği’ndekiler bile şaşırır.
Mitt Romney’nin dış politika ekibine giren... Ve Romney seçilirse muhtemelen Beyaz Saray’da kritik bir görev alacak Eric Edelman ile mesajlaşıyoruz. Romney’nin dış politika prensiplerini anlatması için konuşalım diye. “Kampanya şimdilik izin vermedi” deyince erteledik. Ama eski Ankara Büyükelçisi’nin Beyaz Saray’a yerleştiğini... ıran masasının başına geçtiğini... Türkiye politikasını belirlediğini düşünün. AKP’nin kentteki en büyük muhaliflerinden biri olarak... Bütün bu konuştuklarımızın en ufak bir geçerliliği kalır mı!..
Dediğim gibi bunlar sadece notlar... Geçmişi bilip geleceği müthiş bir öngörüyle tahmin eden... Ama şimdiki zamandan kopuk olanlara benzemeyelim diye...
Yazarın Tüm Yazıları