İsrail ile büyük bir kavgaya doğru

BM Soruşturma Komisyonu’nun hazırladığı Mavi Marmara raporunun Türkiye’nin beklentilerinin gerisinde kalması ve Ankara’nın dün İsrail’e karşı bir dizi siyasi-askeri-diplomatik önlemle misillemeye başvuracağını açıklaması, dış politikada çok ciddi bir tırmanmayı gösteriyor.

Komisyon’dan çıkan rapor, Gazze’ye karşı uyguladığı ablukanın “yasallığını” vurgulayarak, İsrail’in eline eşsiz bir koz vermiştir. BM raporu, ayrıca, İsrail askerlerinin Türk gemisine harekât düzenleme hakkını tanımakta, yalnızca “ölçünün kaçırıldığını” söylemektedir. Türkiye’nin İsrail’den beklediği “özür” tavsiyesi çıkmamıştır.
Raporun Türk hükümetinin bu krizin önlenmesi için yeterince çaba sarf etmediği yolundaki eleştirisi, yani dolaylı bir ifadeyle “Siz de kabahatlisiniz aslında” mesajını vermesi, bu krizde kendisine mutlak bir kusursuzluk atfeden Ankara açısından rahatsız edici bir durumdur.

DIŞ POLİTİKADA YENİ TARZ

Kuşkusuz, Ankara bu içerikteki bir raporu sineye çekemezdi. Türkiye’nin Mavi Marmara dosyasındaki “özür” gibi haklı koşullarını karşılamayan ve bu tutumunu son raporla BM’ye de belli ölçülerde tescil ettiren İsrail’e karşı bir hamle yapması kaçınılmazdı.
Bütün mesele, bu hamlenin dozajı, başvurulmakta olan önlemlerin ölçüsüyle ilgilidir.
Diplomatik ilişkilerin ikinci kâtip düzeyine indirilmesi, bu ülkeyle 1980 yılında başvurulmuş olan ve o dönemde İsrail’i gerçekten acıtmış olan bir önlemdir.
Bu adım İsrail’i yine acıtacaktır. İsrail, Ortadoğu bütün rejimlerin yerle bir olduğu büyük bir çalkantı ve savrulma döneminden geçerken, dolayısıyla güvenliğiyle ilgili kaygıları artarken, bekası için bölgede dayanabildiği, güç alabildiği tek ülkenin desteğinden tümüyle mahrum kalıp, bulunduğu sıkışık coğrafyada daha büyük bir yalnızlığın içine girecektir.
Ancak tepkinin “diplomatik acıtma”yı aşan ve dış politikada çatışmacı bir üslubun belirginleştiğine işaret eden boyutları da var.

TÜRKİYE MEYDAN OKUYOR

AK Parti hükümeti, dünkü açıklamasıyla İsrail’e karşı ilk kez askeri ve uluslararası diplomatik alanda da cepheler açıyor. Bunlardan birincisi, Doğu Akdeniz’de seyrüsefer serbestisi için her türlü önlemin alınacağının belirtilmesidir. Türkiye, böylelikle Doğu Akdeniz’de gerekirse askeri güce de başvurma kararlılığına sahip olduğunu duyurmuş oluyor. Bu açıklamanın muhtemel sonucu, herhalde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e savaş gemilerini göndererek gücünü herkese, özellikle de İsrail’e hissettirmesi olacaktır.
Bir dönem askeri alanda yoğun bir işbirliği gerçekleştiren iki stratejik ortak, bu açıklamayla artık Doğu Akdeniz’de iki hasım olarak birbirlerine karşı mevzilenmektedir. İyi kontrol edilemediği takdirde tatsız noktalara sürüklenme potansiyelini de taşıyan bir durumla karşı karşıyayız.
Türk hükümetinin Gazze ablukasını geçersiz kılmak üzere İsrail’e karşı hem Birleşmiş Milletler hem de Uluslararası Adalet Divanı olmak üzere iki alanda mücadele edeceğini açıklaması İsrail’i uluslararası diplomasi alanında da köşeye sıkıştırmak için büyük bir diplomatik atağın başlatılacağı anlamına geliyor.
Özetlemek gerekirse, Türkiye, İsrail’e neredeyse her alanda, her cephede meydan okuyor.
Böylelikle iki ülkenin yalnızca Doğu Akdeniz’de değil, küresel ölçekte her yerde karşı karşıya, kafa kafaya gelecekleri bir döneme giriyoruz. Bu, Türkiye ile İsrail arasında daha çok gerilim, daha çok çatışma demektir.

GAZZE ASLİ MESELE OLDU

Burada altı çizilmesi gereken nokta, başlatılan bu seferberlikle Gazze gibi Türkiye’nin doğrudan tarafı olmadığı bir dış konunun Türk dış politikası için neredeyse Kıbrıs davası gibi asli bir mesele haline gelmiş olmasıdır. Böyle bir durumla dış politikada galiba ilk kez karşılaşıyoruz.
Bu adımlar, Türkiye’yi özellikle İslam dünyasında ve Arap halkları nezdinde her zamankinden daha popüler kılacaktır. Bununla birlikte Türkiye’nin bir bölgesel güç olarak Araplarla İsrail arasında rol oynama marjı artık tümüyle sıfırlanmış oluyor. Suriye ile zaten köprülerin atıldığı, “komşularla sıfır sorun” söyleminin de pek telaffuz edilmediği bir dönemden geçiyoruz.
Bu gelişmelerin özellikle de ABD ile ilişkileri bir yüksek basınç alanına sokması kaçınılmazdır. Son bir yıldır Türkiye ile İsrail’in arasını bulabilmek için büyük bir gayret sarf eden Obama yönetimi hayati stratejik çıkarlarının bulunduğu, hiçbir şekilde gözden çıkaramayacağı iki müttefiki arasında sıkışıp kalacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları