3D gözlükle bakınca nasıl bir manzara çıkıyor

PEŞ peşe üzerimize yağan haberler:

Haberin Devamı

-  Öcalan: “Barış konseyi kuruluyor”.

-  BDP yemin krizini başlatıyor.

-  Öcalan: “Barış için önemli günler yaşıyoruz...”

-  PKK baskını, 13 şehit...

-  Devlet açılım için Öcalan’la görüşüyor...

-  KCK tutuklamalarının sayısı 3.200’e ulaşıyor...

-  Öcalan “Böyle arada sırada avukat mesajıyla bu iş olmuyor. Bırakıyorum...”

-  Ankara Esad’a yükleniyor.

-  Başbakan acil olarak Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu Suriye’ye gönderiyor.

-  Erdoğan, “Suriye’deki olaylar iç işimizdir” diyor..

-  İran rahatsız olduğunu açıklıyor.

Öcalan... BDP... DTP... Hükümet... Suriye... İran... Arap baharı...

Bu haberleri alt alta, yan yana, üst üste yazınca bir anlamı yok elbette. Karmaşa. Toz duman... Gözlüksüz bakılan bir 3D film gibi...

Ve bu olanları 3D bir gözlük takarak okursak bakın nasıl bir manzara çıkıyor.

Haberin Devamı

ÖCALAN’IN DURUMU

Mayıs 2011’de açıklıyor: “15 Haziran’a kadar bir yeşil ışık yakılmazsa artık beni ölmüş bilin. Çünkü pratik önderlik yapamıyorum.”

Öcalan’dan bir açıklama daha: “Fiziksel olarak dayanamıyorum. Artık herkes kendi önderliğini yapsın. Kandil’dekiler de 60 yaşında tecrübeliler...”

3D AÇIKLAMASI: Öcalan’ın talepleri iki tarafta da etki yaratmıyor. KCK davasının düşmesini istiyor. Devlet baskıyı artırıyor. KCK tutuklamaları 3.200’ü buluyor. PKK ve BDP’ye “Biraz durun” mesajı veriyor. Ama yemin krizi çıkıyor. PKK saldırıya başlıyor. Bunun üzerine Öcalan “Ben artık yokum” çizgisine geliyor. Ve savaş ihtimalinden söz ediyor. Etkisinin azaldığını, ikna sorunu yaşadığını düşünüyor.

KARŞI YORUM: Öcalan’ın aylardır verdiği “Bekleyin bir çözüme gidiyoruz. Barış konseyi kuruluyor” sözüne karşılık PKK ve BDP içinde farklı sesler yükseliyor. Son üç ay içinde eylemsizlik sürecine rağmen 100 PKK’lının öldürülmesi, özellikle genç militan kadrolarda “Devlet Öcalan’ın fiziki şartlarını ve psikolojisini kullanarak bizi oyalıyor” gibi bir yorumu kuvvetlendirdi. BDP içinde de yorum farklı değil: “Hükümet bir yandan Öcalan’ı oyalıyor, diğer yandan KCK soruşturmasıyla binlerce BDP yöneticisi ve üyesini gözaltına alıyor.”

Haberin Devamı

Bu yorumlar çok büyük oranda olmasa da ilk kez Öcalan’ın hareket içindeki tavrıyla ilgili soruların yükseldiğini gösteriyor.

ARAP BAHARI VE CEHENNEM

Gelelim Suriye’nin iç işimiz olduğuna...

Soru şu:

-  Yarım kalmış bir Arap baharı bizim için bir cehennem sıcağına neden olabilir mi?

Cevap Öcalan’ın 10 Eylül 2003 tarihinde söylediği şu sözlerde:

“Türkiye, ABD’ye yakınlaşırsa PKK, İran, Suriye hatta Rusya’ya yakınlaşır.”

İşte şimdi bir zamanlar “kardeş” dediğimiz Esad’la geldiğimiz bu gerilim noktası, 2003’te Öcalan’ın söylediği bu sözlerin üzerine oturmaktadır.

Ankara Esad’a bırakması yolunda açık çağrıda bulunmuş, hatta son olarak “Artık sabır taştı” demiştir.

Haberin Devamı

Suriye’deki Baas yönetiminin Türkiye’nin bu tavrını “düşmanca” algıladığını artık herkes biliyor. Bu durumda Esad’ın babasından miras kalan PKK kozunu oynama ihtimali kuvvetleniyor.

Başbakan Erdoğan’ın “Suriye’de yaşananlar bizim iç işimiz sayılır” sözünün anlamı işte bu 3’üncü boyutta ortaya çıkıyor.
Saddam rejiminden yeraltına inen Baas artıklarının PKK’yı nasıl silahlandırdığı hatırlanırsa, 800 kilometrelik Suriye sınırımızın ötesinde bizi düşman gören bir Esad yönetimin ne anlama geleceği ortadadır...

SONUÇ

Meclis’te yemin kriziyle, dağda yeniden başlayan terörle, şehirdeki KCK tutuklamalarıyla ve en önemlisi İmralı’dan gelen “Ben artık yokum” açıklamasıyla gelinen bu sahnede, 3D gözlüğün bize gösterdikleri endişe vericidir.

Haberin Devamı

Ucu Tahran’dan Bağdat’a, Kuzey Irak’tan Şam’a kadar uzanan Kürt meselesini, Türkiye için bir “iç terör sorunu” olmaktan çıkarıp, sınır ötesi ve bölgesel bir “halk hareketi”ne dönüştürmek isteyenler için bulunmaz bir ortama doğru sürükleniyoruz.
ÖNERİ: Arap baharı bu bölge için cehenneme dönmeden, Türkiye’nin inisiyatif alarak kendi demokratik formülünü üretmesi gerekiyor. Çünkü model olmak demek yalnızca, “Hem demokrat hem Müslüman ve hem de laik” demek değildir.

Bölgenin tek demokratik ülkesi olarak Türkiye, bu meseleyi başkalarında bir hakem duygusu yaratmadan çözmelidir.

Eğer Türkiye kalıcı ve demokratik bir çözüm geliştirirse bütün bu coğrafyanın gerçek modeli, lideri ve cazibe merkezi haline gelir.

Haberin Devamı

Bunun için de cephede yeterince cesaret göstermiştir. Artık, “sivil cesarete” ihtiyaç vardır.

İKİNCİ YAZI:

Özel Harekât timleri doğru karar mı?

HÜRRİYET gazetesinin dünkü birinci sayfasında büyük bir fotoğraf vardı...

Özel Harekât timlerinin görkemli duruşları... Ellerde tüfek... Yarım açılmış bacaklar... Ve dağda verilen o poz... Atış poligonu...

İşte PKK’yla mücadele edecek yeni polis timleri. Özel Harekâtçılar. Keskin nişancılar.

Hükümetin mücadeledeki yeni kozunu anlatan bir haber.

Ama ben bu fotoğrafa da yine 3D gözlük takıp bakacağım.

Üçüncü boyuttan bakınca bu pozlar bana yıllar öncesini hatırlatıyor.

O zaman da özel harekâtçı komando timlerini böyle fotoğraflarla yayınlamıştık.

Hatırlayın. Yüzleri boyalı, kafalarında gece görüş dürbünleri. Özel askerler. Polisin özel harekâtçıları da vardı içlerinde. Tansu Çiller, Doğan Güreş, Mehmet Ağar zamanı...

Ama 3D’den bakınca o fotoğraf bana diyor ki:

“Bu meseleyi yalnızca nişan alarak çözemediniz. Özel harekât, JİTEM.. vs... Tetik kafalı bir bakışla 30 senedir bitmedi.”
Ve en önemlisi; açılım ve kardeşlik projesini “Polis Akademisi”nde başlatan hükümetin, sonunda “Akademi mezunu özel harekatçı polisleri” çözüm olarak sahaya sürmesi dikkat çekici olmuştur.

Dönüp dolaşıp geldiğimiz tek boyutlu çözüm bu mu yani?

ÜÇÜNCÜ YAZI:

Nikita Ulaş

BU pazartesi 3D’den bakınca yazılar birbirine bağlanıyor.

Nasıl mı?

DHA’nın geçtiği şu haberi okuyun:

Ergenekon soruşturması kapsamında eski TİKKO itirafçısı Ulaş Özel ifade verdi.

-  Şu anda pişman olduğuma pişman oldum. Keşke teslim olmayıp, çatışmada ölseydim.

-  Ben Ergenekon terör örgütüne değil, devlete teslim oldum. Teslim olduktan sonra devlet beni JİTEM Elazığ Bölge Komutanlığı’nda görevlendirdi.

-  Yaptığım bütün işleri devlet adına yaptım. Ben öyle biliyordum.

-  Ben cezaevinde yatıyor gözükürken, dışarıda operasyonlara katılıyordum.

-  Operasyonlarda her öldürdüğümüz kişi başına zarflar içinde bize para ödülü verilirdi.

-  İstanbul’da kaçırdığımız adamı Tunceli’ye götürüp operasyonda yakaladık diyorduk.

Evet, dünya bu tür örneklerle doludur.

Ulaş’ın anlattıklarını okurken, ABD’nin “kirli operasyonları”nı anlatan NİKİTA filmi geldi aklıma.

CIA benzeri bir örgüt Nikita’yı ölüm cezasından alır. Nikita görünürde ölür. Ama o gizli devlet örgütü, genç kızı eğiterek profesyonel bir katil haline getirir.

Ulaş normalde cezaevinde gözükür. Nikita ise yaşamıyor gözükür. Ama suikastçı olarak devlet adına cinayetler işler...

NATO’nun komünizme karşı kurduğu yeraltı teşkilatı Gladio’nun işleridir bunlar...

O filmde Nikita da Ulaş gibi pişman olduğuna pişman olmuştu.

Bu yazdığım NİKİTA’nın “3D”den Ulaş versiyonudur.

Yazarın Tüm Yazıları