Dün akşam bir kural yıkıldı

New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi, dün akşam tarihinde bir ilke imza attı. Müze gece yarısına kadar açık kaldı.

Haberin Devamı

50 yıllık tarihinde ne Rodin sergisinde ne de başka bir retrospektifinde kapılarını gece yarısına kadar açık tutmuştu.
Müzenin kapıları bugün de gece yarısına kadar açık kalacak.
Tarihin en büyük 20 sergisinden biri, bu gece yarısı sona eriyor.
4 Mayıs günü açılan sergi iki defa uzatıldı.
Bu akşama kadar sergiyi gezen insan sayısı 580 bine ulaştı.
Tanesi 45 dolardan 555 bin katalog satıldı.
Müzenin internet sitesine abone olan insan sayısı bu sergi sayesinde iki katına çıktı.

Dün akşam bir kural yıkıldı

Dünyanın en büyük müzelerinden birini, bütün geleneklerini bozarak, gece yarılarına kadar açık tutturan, kapalı olduğu pazartesi günleri bile özel pahalı ziyaretler için açtıran sanatçı kimdir biliyor musunuz? Bundan bir yıl önce Hürriyet’teki köşemde “Teessüf ederim Vahap” diye yazdığım yazının kahramanı...


* * *
Kimdir bu Pablo Picasso kadar, Van Gogh kadar ziyaretçi çeken sanatçı?
Kimdir bu, dünyanın en büyük müzelerinden birini, bütün geleneklerini bozarak, gece yarılarına kadar açık tutturan, kapalı olduğu pazartesi günleri bile özel pahalı ziyaretler için açtıran sanatçı?
Kimdir biliyor musunuz? Bundan bir yıl önce Hürriyet’teki köşemde “Teessüf ederim Vahap” diye yazdığım yazının kahramanı...
Alexander McQueen.
Tasarımın Rimbauld’su, James Dean’i... 40 yaşındaydı, yalnız bir evde hayatına son vermişti. Amy Winehouse gibi, o da yapmıştı yapacağını...
40 yıl gibi kısacık bir hayata sığdırdığı ‘devrimler’, ona artık söyleyecek söz, değiştirecek bir dünya bırakmamıştı.
* * *
Modanın en genç, en devrimci dahisi Alexander McQueen 11 Şubat 2010’da öldü.
Ölümünün üzerinden daha bir buçuk yıl geçmeden, New York Metropolitan Müzesi, onun retrospektifini yaptı.
4 Mayıs günü açılan sergi, bu yılın olayı oldu. Sadece bu yılın değil, müzenin yarım asırlık tarihinin en önemli 20 olayından biri haline geldi.
Sergi açılırken, kimse bu genç adamın eserinin böylesine muhteşem bir post-mortem ayin haline dönüşeceğini fark etmemişti.
Kusura bakmayın, övüneceğim...
Ben fark etmiştim.
İşte o nedenle öldüğü günün ertesinde, gazetelerin ekonomi ve sanat sayfalarında bu genç dahi ile ilgili doğru dürüst bir haber göremeyince, medya dünyasında nazımın en çok geçeceği insanlardan biri olan Vahap Munyar’a seslenmiştim.
Böyle bir insanın haber değeri yok muydu...
* * *
Ölen insan sıradan bir ‘modacı’ değildi.
“Kuralları yıkıp gelenekleri koruyacağım” gibi olağanüstü bir cümleyi, hayat mottosu haline getirmiş bir insandı.
Bir oksimoron mu? Hayır, tam aksine, saf geleneği korumanın en hakiki yolunu gösteren harika bir formül.
O yüzden Lady Gaga’nın giydiği, tasarımın en uç örneği ayakkabıyı da o tasarlamıştı; İngiliz geleneğinin en klasik zirvesi olan son kraliyet düğününde gelinin giydiği elbise de, onun atölyesinden çıkmıştı.
Aynı zamanda yıkan ve koruyan adam.../images/100/0x0/55eaac48f018fbb8f88f66a5
Haklıydı, gelenek korunacaksa, onu küntleştiren, yaşama kabiliyetini yok eden katı kurallar yıkılmalıydı.
“İnsanlar elbise değil, hayal güçlerini besleyecek bir şeyleri görmek istiyorlar” demişti.
Kısacık bir hayatta, bu çağın insanının istediğini fazlasıyla verdi ve işi bitince çekip gitti...
Serginin adı ‘Vahşi Güzellik’ti. Ben Vahşi Cazibe diye okudum.
* * *
New York Times geçen pazarki Styles ekinin kapağını bu sergiye ayırmıştı: “Romantiklik; karanlıkla aydınlık; aşkla hüzün; ölümle hayat arasındaki savaş, onun elbiselerinde yepyeni bir mana buluyordu.”
Gazetenin yazdığına göre, sergiyi gezenler arasında 14-15 yaşlarında çok sayıda genç varmış. Onlardan biri duygularını şöyle anlatıyor:
“O, modanın bugünkü görünümünü köklü biçimde değiştirdi. Hepimize meydan okudu, farklı bakmaya teşvik etti.“
* * *
Bundan tam bir yıl önce New York’ta, yeniden şekillenen Meat Market bölgesinde Alexander McQueen mağazasına giriyordum.
Yağmur yağıyordu. Tansu, bir çift Alexander McQueen ayakkabı istiyordu. Bir Armadillo veya Pink Titanic veya Lady Gaga’nın giydiğine benzer bir şey... Numarası hiç önemli değildi. Evde bir sanat objesi olarak sergilemek istiyordu.
Defile ayakkabıları satılmıyormuş. Şimdi anlıyorum ki, onlar yarım milyon insanın gezeceği sergilerde, bir Picasso tablosu mertebesine terfi edeceği günleri bekliyormuş...
O gün mağazada bir buçuk saat kaldım. İkinci defa oluyordu. Galliano’nun başına geçtiği yıl Paris’te bir Dior mağazasına gitmiş ve iki saat kalmıştım.
* * *
Şimdi düşünüyorum.
İstanbul Modern’in de bir Rıfat Özbek retrospektifi yapma zamanı gelmedi mi?
Benim için Türk tasarımcılarının ilk büyük devrimcisi oydu. Çok erken bıraktı.
O da kuralları yıkıp geleneğin müdafaasını yapan bir tasarımcı.
Kısacık kariyerine ayyıldızın öylesine yeni ve modern bir yorumunu sığdırdı ki, bugün rahatlıkla şunu söylüyorum:
Rıfat Özbek ve Alexander McQueen, aynı ırkın ahvadı, iki büyük sanatçıdır.

Haberin Devamı

Sergiyi gezen insan sayısı 580 bine ulaştı.

Haberin Devamı

Tanesi 45 dolardan 555 bin katalog satıldı.

Yazarın Tüm Yazıları