Gelişmiş ülkelerde jilet, gelişmekte olanlarda ağda

Dedi ki “Mahvoldum!” “Hayrola?” dedim. “Sevim gitti.” “Sevim kim?” “Ağdacım... Memleketine yerleşti, İstanbul’u terk etti. Kara kara düşünüyorum ben ne halt edeceğim diye.” Güldüm...

Hey siz oradakiler!
Bir kadın için bu kıl-tüy meselesinin ne kadar önemli olduğunu bilir misiniz?
Dudak büküp, burun kıvırmayın, dalganızı geçip durmayın, kadının libido hareketleri bile buna bağlı.
Tüylü kadın sevişmez, sevişemez.
Sarhoş filan olması lazım, takar çünkü.
Siz farkında bile değilsinizdir, o bilir, kıllanır!/images/100/0x0/55eb496ef018fbb8f8b772c2
Gelin bu meseleye mercek tutalım:
Kadınlar arasında bir ‘lazer epilasyon salgını’ var.
O aletle kökten ve toptan kurtuluyorlar bu işten. Bir daha da çıkmıyor. Ama zaman alıyor. Bayağı medya planı gibi bir şey. Şu kadar kez gideceksin, bölge bölge, dönem dönem, seans seans lazerleyecekler seni. Sonra da tüylere elveda.
Düzenli, programlı ve bol zamanlı bir tipseniz, ne ala...
Destekliyorum, alkışlıyorum.
Ama benim mesela, hiç öyle geniiiiş zamanlarım olmadı.
Ben de ağdacı’lardandım.
Ağdanın başka bir hoşluğu da var çünkü. Pürüzsüz, bebek gibi oluyorsun. Ama işte adam gibi bir ağdacın varsa tabii. Çünkü ağdacı dediğin boru değil, steril olacak, temiz olacak, maharetini bir ameliyat titizliğinde gerçekleştirecek, seni tanıyacak, ağrı eşiğini bilecek, ağdayı ipek bir şalı bedeninden çeker gibi çekecek.
Çabucak, şak diye, sen ne olduğunu anlayıncaya kadar işi bitirecek.
Aksi takdirde inim inim inlemek de var.
Bir de utanıyor, çekiniyor insan. Cart diye bir insanın önüne uzanıp, “hadi bana ağda yap” diyemiyorsun. O insanla aranda bir hukukunun olması gerekiyor.
Çalışıp, çabalayıp o hukuku oluşturduğunda ve bir gün ağdacın, “Hadi bana eyvallah” dediği anda sen de boku yiyorsun!

ARKADAŞIMA HEDİYE

Dubai’de de bu işi fevkalade iyi yapıyorlardı.
Buraya taşınınca, ben de yaya kaldım.
Ama işte her şeyin bir çözümü var, Merve benim hayatımı kurtardı. Merve, hem anne hem de canavar gibi kariyeri olan kadınlardan. Dile kolay, Procter&Gamble’nin Arap Yarımadası ve Pakistan satış direktör yardımcısı.
Bir akşam sohbet ederken, “Ya siz manyak mısınız!” dedi.
“Amma geri kalmışsınız. Dünyada sistem bıçakları denen bir şey var. Kadınlar için özel olarak üretilmiş jiletler. Erkekler için olanından uzak duracaksın, kocanın jiletini de kullanmayacaksın. Kadınların kıl yapıları farklı. Yani bu sektör, sadece erkeklere hizmet vermiyor. Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, kadınlar ağdaya pek bayılıyor ama gelişmiş ülkelerde çalışan ve vakti az olan kadınlar tık tık yapıyor.”
“O ne demek?” oluyoruz.
“Duştan çıkmadan önce, iki tık tıkla, kurtulmak istediğin tüyleri jiletliyorsun. Elektrikli olanları var, suya sokulanları var. Bir de normal olanları var. Ama jeliyle birlikte kullanıyorsun. Yani sabun-mabunla değil.”
Bizi o kadar salak gördü ki, açıklama gereği hissetti.
Ve ilginçtir, o sohbet esnasındaki kadınlardan hiçbiri jilet kullanmıyordu.
Çünkü öyle yetiştirilmişiz, jilet tüyü azdırır diye biliriz, bu yüzden elimiz gitmez, insan alışkanlıklarından kolay kolay kurtulamıyor.
Fakat bu aralar ben mecburen kurtuldum.
Şahane turuncu jiletim ve mavi jelim var, çok da memnunum.
Siz ağdacılardan mısınız, lazer epilasyonculardan mı bilmiyorum ama aklınızda olsun, jiletle de bebek gibi olabilmek mümkünmüş.
En yakın zamanda da, ağdacısı gittiği için karalar bağlayan arkadaşıma bir tane hediye edeceğim!

Yeni arzu nesnem LUSH

Artık Türkiye’ye geldim ya, eski dostlarla teker teker yeniden görüşmeye başladım.
Çok güzel bir duygu.
Nerede kalmıştık duygusu...
Allahtan öyle insanlarla arkadaşım ki, 40 yıl geçse bile, kaldığımız yerden devam edebiliyoruz.
Ve onların sayesinde, burada değilken kaçırdığım keyifleri keşfetme fırsatı buluyorum.
Bir arkadaşım, benim görmeye gelirken, ev hediyesi olarak çeşitli sabunlar, duş jelleri ve vücut scrub’ları getirdi, peeling yapıp, ölü derileri atmak için.
Delirdim.
Çocuklar gibi sevindim.
Bir kere rengarenkler, ısırmak yemek istiyorsun.
Ve nasıl güzel kokuyorlar!
İnanılmaz baştan çıkarıcı bir şey.
Yeni arzu nesnemin markası Lush.
Ben giderken yoktu.
Limonlu, greyfurtlu, portakallı, naneli, lavantalı, aklınıza hayalinize gelebilecek sabun türlerinin hepsi.
Mimozalı ve deniz tuzlu scrub’um da şahane.
Galiba Lush’la en geç tanışan benim şu hayatta. Siz benim gibi yapmayın, güzel şeyleri erken keşfedin.

İlk ihanet

Her kadının başına gelir. Ayrımcılık yapmayalım. Yaşadığımız çağda, herkesin aslında. Ve o, bir milattır. O günden sonra, her şey değişir. Hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Yara almışsındır. Derin bir yara. Attan düşmüşe dönersin. Tabii ki, her şey geçiyor bu hayatta, o acı da geçer, hafifler ama unutmazsın.
Senin isteğin dışında zihnine yapılmış dövme gibidir.
Benim bir tezim var, katılır mısınız bilmem, ne kadar erken ihanete uğrarsan o kadar iyi. Prenses olmadığını, vazgeçilmez olmadığını ne kadar erken anlarsan bence o kadar iyi. Ne kadar geç, o kadar sarsıcı. Ama sakın yanlış anlamayın, üç kere ihanete uğradın diye dördüncüde artık acı çekmeyeceksin anlamına gelen bir cümle değil bu. İhanete uğramanın bir ‘eksiklik’ olmadığını yolun başında öğrenmek, herkesin, hepimizin başına gelebileceğini bilmek faydalı bir hayat bilgisi. Anlatmak istediğim budur. Bir suçun, bir hatan olması da gerekmiyor. Oluveriyor.
Sizden ihanet hikayeleri bekliyorum. Ve inkar. Hep mi bu film aynı? Hep mi inkar eder ihanet eden? Kabul edeni, “Ben bir eşeklik ettim” diyeni yok mudur?
Hadi gelin hep birlikte güzel bir iş çıkartalım...
Yazarın Tüm Yazıları