PKK dağdan nasıl iner?

GAZETECİ Cengiz Çandar, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı TESEV adına tam on ay boyunca 40 kişiyle Kürt sorununu ve PKK’nın dağdan inişini, silahsızlanışını konuştu.

Bütün bunların sonunda da ortaya kapsamlı bir rapor çıktı: ‘Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır?: Kürt Sorununun Şiddetten Arındırılması.’
Önceki akşam bu rapor bir grup köşe yazarına tanıtıldı ve tartışıldı; dün rapor bağlamında üç siyasi partiden üç milletvekili çok canlı bir tartışma yaptılar.
Burada 100 sayfaya yakın uzunluktaki bu raporu tam anlamıyla özetleyebilmeme imkan yok; o yüzden ben rapora başlığını veren konu üzerinde durmak, PKK’nın silahları bırakması için oluşması gereken şartları konuşmak istiyorum.

Raporda da vurgulanıyor, PKK’nın ortaya çıkışı uzun yıllardır devam eden ‘Kürt Sorunu’nun bir sonucu. Evet ama bugün geldiğimiz noktada, ‘Kürt sorunu’ ile ‘PKK sorunu’nu birbirinden ayırtetmek neredeyse imkansız.
PKK’yı çözmek veya silahsızlandırmak demek aynı zamanda Kürt sorununu da çözmek veya kalıcı çözüm yoluna sokmak demek.
30 yıla yakın zamandır bu ‘sorun’a yönelik sabit bir bakış açımız var: Devlet terörle ve teröristle pazarlık etmez. Devlet o terör örgütünü yenecek güce sahiptir.
Oysa rapordan öğreniyoruz ki, Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki hükümet bundan iki yıl önce Genelkurmay’a, ‘Siz bu PKK’yı askeri olarak yeneriz, bitiririz diyor musunuz?’ diye soruyor. Gelen cevap olumsuz.
İşte bu cevap üzerine hükümet, ‘askeri seçenek’ dışı seçenekleri devreye sokma hazırlıklarına, adıyla söyleyelim, daha sonra ‘Demokratik açılım-Milli birlik beraberlik projesi’ adını alacak olan ‘Kürt açılımı’na başlıyor.

Bu arada, İmralı’da hapis cezasını çekmekte olan Abdullah Öcalan’la epey zamandan beri zaten sürdürülmekte olan görüşmeler, son olarak bir çeşit ‘müzakere’ye de dönüşerek farklı bir biçim ve içerik kazanıyor. Daha doğrusu o zamana kadar asker veya askerin bazı kanatları tarafından yürütülmekte olan görüşmeleri hükümet devralıyor, MİT önderliğinde çeşitli bakanlıklardan bir bürokrat ekibi görüşmeleri yürütür oluyor.
Bana göre daha ilk günden belli olan noktaya da hemen varılıyor bu görüşmelerde: Hükümet görüşmeleri ‘siyasi müzakere’ye çevirecek midir, çevirmeyecek midir?
Hükümet bunu henüz yapmadı, ileride yapacağına dair bir ipucu da vermiyor. Hatta Başbakan Erdoğan, ‘devlet görüşür’ diyerek görüşmelerle kendisinin arasına bir mesafe de koyuyor. Öcalan ve PKK tarafı ise zaman zaman ateşkesi bozma, yeniden sikahlı eyleme başlama tehditleri savuruyor.
Şimdilik gelinen noktada, bir kısmı Türk kamuoyunda ciddi tepkilere yol açacak cinsten de olsa çok sayıda öneri ortaya atılmış, nihai çözüm için bazı görüşler geliştirilmiş durumda.

Nihai çözüm öngörüleri konusunda PKK, ‘demokratik özerklik’ adı verilen bir çeşit konfederasyon öneriyor; Türkiye’nin ne dediği tam olarak bilinmemekle birlikte masadaki önerinin ‘Eşit vatandaşlık temelinde demokratik hakların geliştirilmesi ve yerel yönetimlerin güçlendirilerek yerinden yönetim ilkesinin hayata geçmesi’ şeklinde olması sürpriz olmaz.
PKK tarafı bu çeşit önerileri kendisini tasfiyeye yönelik güven vermeyen öneriler olarak görüyor ve daha da önemlisi ‘Bize statü lazım’ deniyor.
İşte bu düğümlenme halindeyiz ve Öcalan ile görüşmeler henüz ‘siyasi müzakere’ aşamasına gelememiş durumda.

Rapor için kimlerle görüşüldü?

Devlet ve hükümet yetkilileri: Abdullah Gül (Cumhurbaşkanı), Sadullah Ergin (50. hükümetin Adalet Bakanı), Beşir Atalay (50. hükümetin İçişleri Bakanı), Hakan Fidan (MİT Müsteşarı), Efgan Ala (Başbakanlık Müsteşarı, eski Diyarbakır Valisi), Murat Özçelik (Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi, eski Irak genel koordinatörü), Aydın Selcen (Türkiye’nin Erbil Başkonsolosu), Cevat Öneş (Emekli MİT Müsteşar Yardımcısı).
Milletvekilleri: Ömer Çelik (AK Parti), Sezgin Tanrıkulu (CHP).
PKK yöneticileri: Murat Karayılan, Zübeyir Aydar, Remzi Kartal, Muzaffer Ayata, Bozan Tekin, Ronahi Serhat.
PKK’dan ayrılmış eski yöneticiler: Osman Öcalan, Nizamettin Taş, Halil Ataç, Hıdır Sarıkaya.
BDP ve DTK üyeleri: Ahmet Türk, Leyla Zana, Osman Baydemir, Abdullah Demirtaş.
STK’lar: Mehmet Emin Aktar, Şahismail Bedirhanoğlu, Ümit Fırat.
Siyasetçi, avukat ve aydınlar: Kemal Burkay, Yaşar Kaya, Mesut Tek, Haşim Haşimi, İrfan Dündar, Cengiz Kapmaz, Selim Okçuoğlu, İlhami Işık, Orhan Miroğlu.
Iraklı yetkililer: Celal Talabani, Neçirvan Barzani, Fuad Hüseyin, Kerim Sincari.

Devlet-Öcalan görüşmeleri tarihi

CENGİZ Çandar’ın TESEV için hazırladığı rapora göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Abdullah Öcalan’la doğrudan veya dolaylı görüşmelerinin tarihi epey eskiye, bundan 20 yıl öncesine kadar gidiyor.
İlk temas, Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, 1992-93’te Celal Talabani aracılığıyla kuruluyor. Temaslarda dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis de rol oynuyor.
Devletin Öcalan ile ikinci teması, Necmettin Erbakan’ın Başbakanlığı döneminde oluyor. Erbakan, resmi sıfat taşımayan aracılarla Öcalan’a çatışmaları durdurması ve çözüm aranması için yazılı ve sözlü mesajlar iletiyor.

Üçüncü temasta bu kez askerler rolü üstleniyor, 1997’de Bursa Cezaevinde yatmakta olan Sabri Ok ve Muzaffer Ayata üzerinden Abdullah Öcalan’la temas kuruluyor. Öcalan bu teması ciddiye alıyor. Genelkurmay’ın görevlendirdiği bir albay Avrupa’da PKK sorumlularından Şahin kod adlı Suriye uyruklu bir kişiyle görüşüyor.
Bu süreçte Genelkurmay’ın Öcalan’a, ‘Türkiye sınırlarının değişmezliğini ve toprak bütünlüğünü kabul etmeleri halinde her şeyin konuşulabileceğini’ ilettiği söyleniyor.
Öcalan’ın Kenya’da teslim alınmasından sonra bu kez İmralı’da yüzyüze görüşmeler dönemi başlıyor.
Önce yine Genelkurmay devrede. Bu görüşmeler, esasen 1997’de başlayan görüşmelerin devamı niteliğinde. Zaten Öcalan o görüşmecileri ‘Karadayı-Kıvrıkoğlu ekibi’ olarak adlandırıyor.
2002-2005 döneminde bu kez farklı askeri kadrolar geçiyor Öcalan’ın karşısına. Bunların önemli bölümü daha sonra Ergenekon davalarında yargılanacak olan askerler.

2005’ten sonra askerler görüşmelerden çekiliyor, onun yerine hükümetin de onayıyla MİT devreye giriyor. Bu görüşmeler büyük ölçüde eski MİT müsteşarı Emre Taner’in öncülüğünde yürüyor ve Habur olayıyla başarısızlığa uğruyor.
2010’da MİT Müsteşarlığına atanan Hakan Fidan yeni bir girişim başlatıyor, bu kez Öcalan’la görüşen ekibe çeşitli bakanlıklardan üst düzey temsilciler de dahil oluyor. Bu halen süren bir görüşme süreci.
Yazarın Tüm Yazıları