Osmanlı saltanatında kafes geleneği

MİLLİYETÇİ muhafazakârların padişah ataları arasında, “Deli” I. İbrahim’in (1610-1648) nedense hiç adı geçmez.

Onların padişah ataları bellidir: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Selim, Kanuni Sultan Süleyman, II. Abdülhamid, VI. Mehmed Vahidettin! Hiçbirinin “Avcı” IV. Mehmet ile “Deli” I. İbrahim ile övündüğü duyulmadı.

Deli İbrahim Sultan I.Ahmed’in sağ kalan tek oğlu idi. Mahpeyker (Kösem) Sultan’dan 1615’te dünyaya gelmişti. Padişah olduğunda 25 yaşında bulunuyordu. Sarayda geçirdiği uzun kafes (hapis) hayatı yüzünden sinirleri bozulmuş, akli dengesi de epeyce zayıflamıştı.

Bir süre sonra (1648), delilikleri yüzünden tekrar kafese kapatıldı ve öldürüldü. Ayasofya’nın eski yağhanesinde, kafes hapsi yüzünden deliren I. Mustafa’nın yanına gömüldü. I. İbrahim tahta çıktığında henüz çocuğu yoktu. Öldüğü zaman arkasında dört oğul bırakmıştı. Bu bakımdan, kendisinden sonra tahta çıkan Osmanoğullarının atasıdır. Bu özelliği çok önemlidir, çünkü arkasında dört oğul bırakmamış olsaydı Osmanlı hanedanı sona ererdi.

BİR ZİNDAN HÜCRESİ

Muhteşem Yüzyıl ile mademki Osmanlı tarihinin sayfaları açıldı, örneğin I. İbrahim’in, I. Mustafa’nın, IV. Mehmed’in dönemi de ele alınmalı. Özellikle de “Kafes” denilen zindan hücresinin öyküsü. Fransızlar, İngilizler bu türden romanlar yazıp filmler yapıyorlar!

I. Sultan Ahmed ölüm döşeğindeyken hanedanın taht veraseti geleneğini değiştirmiş, şifahi bir vasiyetname ile padişahlığın bundan böyle, babadan oğula değil, deli olmamak koşuluyla, hanedanın yaşça en büyük erkeğine kalacağını söylemiş idi. Bunun nedeni olarak, Sultan Ahmed’in genç yaşında dul bırakacağı sevgili hasekisi Kösem Mahpeyker’e bir gün valide sultanlığı sağlamak arzusu gösterilir. Kösem, üçüncü oğlu IV. Murad’ın anası idi.

İstanbul sarayının “Kafes” denilen zindan hücresinin ilk konuğu 11 yaşındaki şehzade Mustafa idi. 14 yıl kafeste kalarak 25 yaşında tahta çıktığı zaman erken bunamış bir deliydi.

“Kafes” geleneği, kafesten çıkarak tahta oturan padişahların neredeyse tamamının delirmesine ve cahil kalmasına yol açmıştır. “Deli” İbrahim de kafesten geçerek padişah olmuştu.

CELLAT KORKUSUYLA YAŞAMAK

1640 yılı şubatının dokuzuncu perşembe günü sabahı, sokaklara yayılan devlet tellallarının “Memleket ve devlet Sultan İbrahim hanındır!..” diye yükselen sesleri ile atılan yüz bir pare cülus topları İstanbul’un üzerinden bütün istibdad havasını kaldırmıştı. Gaddar IV. Murad’ın ardında vâris olarak kardeşi I. İbrahim vardı ve “kafes”te yaşamaktaydı.

Gece saat 10-12 arasında Valide Sultan’ın gönderdiği kapu ağası odasına gelip:
“Şehzadem, mübarek başınız sağ olsun, biraderiniz Sultan Murad darı bekaya gitti, taht-ı saltanat sizindir, buyurun!” dediğinde: “Siz bana mekrü âl idersiniz, bana taht ve saltanat gerekmez, karındaşım sağolsun, benden ne istersiniz?” demişti.

Yedi yıldan beri gece ve gündüz kafesin kapısı önünde ayak sesleri duyduğunda cellat korkusuyla titremişti, boğulan üç kardeşinin feryatları hâlâ kulaklarında idi. Kimseye inanmadığı için zorla hücresinden çıkartılıp zorla tahta oturtulurken kalan aklını da yitirmişti.

Anlattığım dönemin sinematoğrafik olanakları karşısında Muhteşem Yüzyıl sönük kalır.

İyi de, başta Başbakan olmak üzere, Fatih’i, Yavuz Sultan Selim’i ata kabul eden İslamcılar, milliyetçi muhafazakarlar, “Deli” padişahları ata olarak kabul edecekler mi bakalım?
Yazarın Tüm Yazıları