Mizaha kızanlara ne denir?

BEKTAŞİ’nin biri, kafayı iyice çektikten sonra gece yarısı yalpalayarak sokağa çıkıp gür sesiyle “Eşşekler!” diye bağırmış.

Gecenin sessizliğinde patlayan narayı duyan mahalle halkı:
“Ne var, ne oluyor?” diye merakla pencerelere fırlamış.
Sokağa uzanan meraklı başları gören Bektaşi kıkır kıkır gülerek:
“Vay canına” demiş. “Bu mahallede amma da çok eşek varmış yahu!”
* * *
Geçen haftaki yazımdan sonra gelen öfkeli mesajlar da buna benzedi.
“Eşekler alınmasın!” adlı mizahi bir hikâye, bir masal anlatmıştım.
Bazı internet sitelerinde ve goygoycu yayın organlarında hakaretler, tehditler gırla gitti...
Neden alındılar, neden kızdılar anlayamadım. Çünkü ben kimseyi kastetmemiştim. Sadece bir hikâyeydi bu...
Mizah şakadır. Güldürmek, neşelendirmek amacını taşır. Hem eğlendirir, hem düşündürür.
“Eşekler alınmasın!” yazısı, “fabl” türünde mizahi bir hikâyeydi.
“Fabl”lar içinde dersler bulunan eğlendirici masallardır.
Fablların kahramanları genellikle hayvanlardır. Ama bu hayvanlar, insanlar gibi düşünür, konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır.
Hikâyelerdeki hayvanlar, insanlarda hangi özellikler varsa onlara sahiptir. İnsanlar gibi ahbaplık yapar, sever, nefret eder, birbirlerine tuzaklar kurarlar.
Dünyanın ilk ve en önemli fabl yazarı Milattan Önce 6’ncı yüzyılda Ege’de yaşayan Ezop’tur. Onun 2600 yıl önce anlattığı masalar günümüze kadar gelmiştir.
* * *
Mizah, insanlığın ortak zekâsının ürünüdür.
Genel anlamıyla mizah, hayatın güldürücü yanını ortaya çıkararak, bu arada toplumsal eleştiri yapan bir sanat türüdür. Bu nedenle insanı gülmeye ve gülerken de düşündürmeye yöneltir. Bir eliyle gıdıklar, bir eliyle tokatlar.
“Eşekler alınmasın” adlı “fabl” türündeki masala alınıp tehdit ve hakaret savuranlar, mizah duyguları yeterli düzeyde gelişmemiş, mizah kültüründen yoksun kimselerdir.
Mizahın doğasında eleştiri vardır. Oysa biz, toplum olarak eleştiriye tahammül edemiyor, hoşgörüden uzak, öfkeli bir topluluk haline geliyoruz. Küfürlü mektuplarının nedeni budur!
Bazı insanlarımızın, beslenme yetersizliği ve protein eksikliği nedeniyle zekâlarının ve mizah duygularının gerektiği kadar gelişmediği anlaşılıyor.
* * *
Ders alınacak başka bir eşek hikâyesi daha anlatalım:
Kasabada eşeklere “illallah” dedirten semerci ölmüş. Eşekler sevinç içinde “Ohh be! Kurtulduk! Kurtulduk!” diye bağırıp göbek atmışlar. Fakat...
“Gelen gideni aratır” derler ya... Yeni gelen semerci, eskisinden beter çıkmış. Yaptığı semerler o kadar kötüymüş ki, eşekler:
“Aaah! Off! Yandık! Tanrım bizi bu semerciden kurtar!” diye ağlaşmaya başlamışlar.
Gel zaman, git zaman, eşeklerin duası gerçekleşmiş, o semerci de ölmüş... Ölmüş ama yeni gelen semerci acemi mi acemi! Eşeklerin sırtı yaralar içinde kalmış. Yine semercinin ölmesi için duaya başlamışlar.
Yaşlı bir eşek, diğerlerinden daha akıllı çıkmış ve:
“Arkadaşlar, bu iş böyle olmaz. Semerci ölsün diye dua etmenin hiçbir anlamı yok. Yeni gelen de onun gibi olacak ve değişen bir şey olmayacak! diye düşüncesini açıklamış.
“Peki, ne yapalım?” diye sormuşlar. Yaşlı eşek şöyle demiş:
“Semercinin ölmesi için değil, bizi eşeklikten kurtarması için Tanrı’ya dua edelim!”
Yazarın Tüm Yazıları