Dünkü Ergenekon bugünkü Ergenekon

DÜNKÜ Ergenekon şöyle bir şeydi:

Haberin Devamı

Darbe planıydı.
Veli Küçük’tü.
Misyoner cinayetleriydi.
Danıştay suikastıydı.
Yerin altına gömülmüş silahlardı.
Şiddet eylemleriydi.
Ümraniye bombalarıydı.
Cumhuriyet’in bombalanmasıydı.
JİTEM’di.
Silahlı çetelerdi.

***

Bugünkü Ergenekon şöyle bir şey oldu:
AK Parti karşıtlığı.
Ahmet Şık’ın yaptığı haberler.
Nedim Şener’in yazdığı kitaplar.
Bir kitap yazarı olarak Hanefi Avcı...
ODA TV adlı internet sitesi...
Bilgisayarda bulunan notlar.
Özel telefon görüşmeleri...
Açıklanan ya da açıklanmayan düşünceler...
Bugünkü statükonun zararlı ve tehlikeli bulduğu şeylerdir...
Gazetecilik faaliyeti...

***

Demokratlığından zerre kadar kuşku duymadığımız Ahmet İnsel, Ergenekon’un bu yeni durumunu açıklamak için “Zihniyet Polisliği” kavramına başvurmuş.
Ahmet İnsel’e göre “Zihniyet Polisliği” şu demek:
“Egemen gücün kendisi için tehlikeli ve zararlı bulduğu düşünceyi, polis ve yargı yoluyla susturmaya çalışması.”

Gittim padişahtan ferman getirdim

Yıldırım Türker, Ahmet Şık’a destek verdi.
Oray Eğin, Soner Yalçın’a sahip çıktı.
Uğur Dündar, Nedim Şener’e kefil oldu.
Muharrem Sarıkaya, Mustafa Balbay’a mektup yazdı.
Murat Belge, Ahmet Şık’ı tanırım diye yazdı.
Melih Aşık, başından beri Soner Yalçın’a destek verdi.
Can Dündar, Nedim ile Ahmet için ayaklandı.
Aydın Engin “Tanımayanlar için” Ahmet Şık’ı yazdı.

Ne diyordu o meşhur Şavşat türküsü?

“Gittim padişahtan ferman getirdim / Herkes sevdiğine canım sarılsın diye.”

İtiraf ediyorum

Bazen herkesin ayılıp bayıldığı bir filmi, hiç beğenmediğim halde “Adama bak, yine tersten çakıyor” demesinler diye beğendiğimi söylüyorum.

Bir futbol karşıtı olsam da “Bu akşam maçı nerede seyrediyorsun?” diye sorduklarında, “Evde seyredeceğim” diyebiliyorum.
Değişik sosyal ortamlarda arada sırada da olsa “Blöfçünün Rehberi” adlı kitapçıklardan yararlandığım oluyor.

“Liberallerden de aykırı sesler çıkıyor” ya da “Muhafazakâr çevreden de isyan edenler var” gibi haberler, artık hiç ama hiç dikkatimi çekmiyor.

Tek soru / tek cevap

SORU: Neden bağımsız Türk yargısının vereceği kararı beklemiyorsunuz? Neden savcı ve yargıçlarımıza güvenmiyorsunuz?

CEVAP: Yargının vereceği kararı beklememek ve yargı mensuplarını eleştirmek konusunda başta Başbakan Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidarın önemli isimlerini örnek almış bulunuyoruz.

Gazeteci suç işlemez mi?

İŞLER, hem de nasıl işler!

Bıçağı adamın karnına sokar, soyguna katılır, dolandırıcılık yapar, kız kaçırır, karısını döver, meskun mahalde havaya ateş açar, iftira atar, ihaleye fesat karıştırır, senet ödemez...

Dolayısıyla...

“Suçlu gazeteci” ile “basın özgürlüğü” arasında bağlantı kurmak mantıksızlığın dik âlâsıdır.

Ama fakat lakin...

Sen tutar da Ergenekon üzerine haber yapan bir gazeteciyi “Ergenekon”dan içeri atarsan...
Sen tutar da gazeteciyi içeri alıp “Şu haberi niye yaptın? Bu haberi niye yaptın?” diye sorgularsan...
Sen tutar da Ergenekon konusunda aykırı giden gazetecileri ardı ardına gözaltına alırsan...
Sen tutar da silahtan, bombadan falan söz etmeyip yazılmış kitaplar üzerinden sorgu sual geliştirirsen...
Sen tutar da basın camiasının yıllardır tanıdığı gazetecilere “terör örgütü üyesi” muamelesi çekersen...
Senin yaptığın şey ile “basın özgürlüğü” arasında bağlantı kurmamak, mantıksızlığın dik âlâsı olur.

Değinmeler

“Felakete maruz kalan dağcılar” temalı filmlerden oldum olasıya çok hoşlanmış olmama rağmen “127 Saat” adlı filme gitmek içimden gelmiyor. Hikâyesi “dağda sıkışan ve kurtulmak için kolunu kesmek zorunda kalan adam” diye anlatılmasaydı, kesin giderdim.

Bir film, seyredildikten sonra etkisini ne kadar uzun hissettirebiliyorsa, o film iyi filmdir. Üç gün önce seyrettim “Siyah Kuğu”yu... Hâlâ etkisindeyim.

Geçen gün postadan “Dersim Ermenisi Yemuş Hanım’ın Oğlu Çarkçı Kemal” adlı kitap çıktı. Yazarı Süleyman Yeşilyurt, kitabı benim için imzalamış. Sövgüler yazmayı ihmal etmeyerek... Böylece hayatımda ilk kez “yazarından sövgülü kitap” almış oldum.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Kaygılıyım” demiş. İyi ki “Endişeliyim” dememiş... Yoksa alimallah “Sen de mi endişeli modern oldun Abdullah Bey” diye çıkışırlardı.

Fehmi Koru Zaman’da yazmaya başladı ama yazıları Yeni Şafak’taki kadar dikkat çekmiyor. Yerini mi yadırgadı? Yoksa çaptan mı düştü? Anlayamadım.
 
Nuray Mert, dün köşesini bir cümlelik protestoya ayırdı. Bu eylemin babası Çetin Altan’dır. Eh, boşuna demiyoruz: Hepimiz Çetin Altan’ın paltosundan çıktık.

Yazarın Tüm Yazıları