Kandil ve medyadaki bazı hastalıklar

ÖNÜMÜZDEKİ pazartesi akşamı Mevlid Kandili. Hz. Peygamberin dünyayı şereflendirmesini kutlayacağız. Her birimiz kendi bakış tarzımıza göre ‘Sevgilinin’ gelişini kutlayacağız.

Haberin Devamı

Bir kısmımız kandillere bid’at demeye devam edeceğiz. Her şeye bid’at derken, her türlü güzelliği ve imkanı tepmenin en büyük bid’at olduğunun farkına varmadan çok bilmiş fetvalar vereceğiz. Entelektüel Müslüman olarak anılmanın, doyumsuz zevkiyle, halkı ve hakkı hiçe sayıp ifsad edici benliğin salıncağında sallanmaya başlayacağız. Kandili kutlayanlara yukarıdan, küçümseyerek bakacağız.

Bir kısmımız abdest alıp geceyi güzel bir şekilde ihya edeceğiz. Bu geceyi ihya edin emri olmasa da, bu bir fırsattır, değerlendirelim diyeceğiz. Bir kısmımız her gece içki içiyor olsa da bari bu gece sevgili Peygamberimizin hatırına içmeyelim diyerek O’na aidiyetimizi yineleyeceğiz. Bir kısmımız evlerde toplanıp “Kayyumu seversen uyuma bu gece” sırrına ulaşmak için, sırrın kapısında sabaha değin nöbet bekleyeceğiz. Velhasılı, her birimiz kendi meşrebimize göre kandilleneceğiz bu gece. Biz kandilin bütün güzelliğiyle, tövbe kapılarını aralayan ışığıyla, hiç kimseyi dışarıda bırakmayan kuşatıcılığıyla kutlanmasını arzu ediyoruz. Mevlam, bu kandil sabahı bizleri günahı affedilenlerden eylesin.

Bu yazımda, kandil muhasebesi ışığında, medyada görülen bazı manevi hastalıklara işaret edeyim istedim.

GÜNDEMDE KALMAK:
Genellikle geçer akçe budur. Bu hafta kaç habere veya yazıya konu oldun. İstatistiklerde kaçıncı sıradasın. Medyada insanların başarısı buna göre değerlendirilir oldu. Tabii böyle olunca da aykırı ve dikkat çekici polemiklerle gündemde kalmak yolu seçiliyor. Ne kadar faydalı şey yaptı değil de , ne kadar bahsedildi. Bu nedenle de yazılar ve değerlendirmeler yaralayıcı olabiliyor. Tabii ki kendini bu anafordan koruyanlar hayli kişi var.

HALİF TU’RAF:
Meşhur bir Arap atasözüdür. Herkese muhalif davran, böylece gündeme gelirsin. Her kesin demediğini de. Böylece tanınan birisi olursun. Neye muhalefet ettiğin, neyi yıktığın, neyi yaraladığın önemli değil. Önemli olan aykırı söylem geliştirmektir. Bunu yaparsan, farklılığın anlaşılır! Ve aranan, muteber olan daha doğrusu iyi veya kötü önemli değil konuşulan insan olursun. Marifet, muhalefetten geçer. Nasıl muhalefetse?

REKLAMIN İYİSİ, KÖTÜSÜ OLMAZ:
Son yıllarda en çok duyduğum cümlelerden birisidir bu. Sadece medya dünyasında değil, genelde kullanılan sarhoş edici formüllerden birisidir. Halbuki, reklam mevzuu olmak başlı başına bir problemdir. Bir de bunun kötüsü elbette aşağılayıcıdır. Bu anlayışın neresi iyidir bilemiyorum. Bilmezsem de maalesef haylice yaygın bir çözümdür bu tutunabilmek için.

KISKANÇLIK: Buna İslam literatüründe -Hased- denir. Allah’ın peygamberi, “Hased ateştir. Hasedci kendi ateşinde kendini yakar bitirir” buyuruyor. Hepimizde bu hastalıktan biraz da olsa vardır. Ama dengelenmesi gerekir. Yoksa kronik bir hal alır. Egolarına sınır tanımayanlar, bir müddet sonra yüce yaratıcının güç ve kudretini bile kıskanmaya başlarlar.
Aynı mesleği paylaşanlar arasında kıskançlık daha yaygındır. Bir meslek erbabı medyada veya insanlar nazarında ön plana çıktı mı, onu paçasından çekip aşağı indirmek için çabalayanların büyük çoğunluğu aynı mesleği paylaşanlardır. Etrafınıza bakınız, internet sitelerini tarayın, doğru dediğimi göreceksiniz.

RAKİBİNE MUHALEFET ET:
Düşman kelimesi yerine rakib kelimesini tercih ettim. Medya, siyaset, ticaret gibi alanlarda geçerli olan şey muhalefet diyalektiğidir. Rakibin çok hayırlı bir şey yapmış olabilir. Senin hemen gardını alıp, onun bu iyiliğini etkisiz kılacak, kimsenin aklına gelmeyecek hassas noktalar araman lazım. Yoksa, rakibinin iyi olan hususlarından yana olursan meşruiyetini kaybedersin. Varlık sebebin ortadan kalkar. Böyle düşünüyoruz maalesef. Mesela, rakibin bir hastane yaptırdı. Ne güzel ve hayırlı bir iş demen gerekmez mi? Hayır dememen gerekir. Peki ne yapacaksın. Mesela şunları deneyebilirsin: O hastaneyi kondurduğu arsa nasıl alındı, o parayı nereden buldu, o hastanenin kimlerle bağlantısı var, acaba ileride buradan siyasi bir rant mı kazanacak, oranın müdürü kim olacak acaba? İşte bunun gibi yığınla şüphe doğurabilirsin. Önemli olan rakibini alt etmek olduğuna göre her yol ve yorum mubahtır.
Halbuki doğru ve güzel olanın yanında olmak lazımdır. Bizim iman ettiğimiz kültürümüzde bu böyledir. Hz. Peygamber kendinden önceki bir Arap şairinin “Allah harici her şey yok olmaya mahkumdur” sözünü duyduğunda şöyle buyuracaklardı: “Ramak kalmış, Mü’min olmasına ramak kalmış.” Demek ki doğrunun ve iyinin yanında olmak insanı küçültmez, bilakis büyütür.

DOSTUNA DAYILAN, RAKİBİNE HAYIFLAN: Bazı insanlarda bu felsefenin güçlü şekilde yansıdığını görebiliyorsunuz. Aynı inancı, felsefeyi paylaştığı kişiye karşı hoşgörüsüzdür. Acımasızdır. Sert vurur. Çünkü O “kendi mahallesinde” potansiyel rakibidir. İçteki rakiptir. Ama kendi inancı ve felsefesini taşımayana yani “Karşı mahalleye” karşı son derece anlayışlıdır. Toleranslıdır. Çünkü günün birinde saf değiştirebilir. Ne olur ne olmaz şimdilik oralarla arayı bozmamak lazım. Bu sözler acıdır ama doğrudur.

Halbuki özlenen tavır şuydu: Sizin mahalle, bizim mahalle gibi kavramlardan uzak durup, şuncu buncu denmeden, bir bölen olmadan, iyi ve güzelin yanında olmalı şerre karşı ise işbirliği yapmalı. Neye iman ediyorsanız öyle yansıtmanız lazım. Çünkü ya inandığın gibi yaşarsın, ya da yaşadığın gibi inanmaya başlarsın. Böyle yapan var mı medyada. Elbette var. Hem de sevindirecek kadar çok var.

Sadece bunlar değildir manevi hastalıklarımız. Tartışırken bağırmak, sesiyle bastırmak, hakaret etmek, düşüne vurmak, karşı tarafın açığını aramak, mahremine girmek, hatta deşifre etmek gibi insaf ve vicdanla tarif edilemeyecek nice hastalığımız var. Medyada yer alıp da bu türden oyunlara başvurmayan binlerce insanımız var. Onları bu değerlendirmeden tenzih ederim. Dilerim bu şerefli kandil ışığında, en sevgilinin doğum gününde bu hastalıklarımızı tedavi edecek adımlar atarız... Kandilinizi kutlarım.

NOT: Pazartesi akşamı 14.02.2011’de saat 22.00’den itibaren Star TV’de kandil özel yayınındayım. Hepinizi ekrana bekliyorum.

Haberin Devamı

SORALIM ÖĞRENELİM

Haberin Devamı

- Yeni bir daire aldım. Kurban kesmem şart mı? / (Yahya Bulut - Eskişehir)
Yeni aldığınız daire için kurban kesmeniz gerekmiyor. Bu tamamiyle geleneklerden kaynaklanan bir uygulamadır. İsterseniz insanlara ikram etmek ve dua almak için kurban kesebilirsiniz. Dilerseniz para yardımı veya bağış yapabilirsiniz. Dini açıdan kurbanlar şu çeşitlere ayrılır: Bayramda kestiğiniz vacip kurban, hacda kestiğiniz kurban, vasiyet edilmiş kurban ve doğumdan ötürü kestiğiniz akika kurban. Ayrıca nafile dediğimiz ve sizin sorduğunuz çeşide giren kurban.

- Yurtdışında marketlerden koyun veya inek eti satın alabilir miyiz?  / (Sezai Tur - Düsseldorf)
Yurtdışında bir Hıristiyan veya Yahudi’nin kestiği hayvan eti size helaldir. Ancak hayvanın İslami ölçülere göre kesilmesi gerekir. Bu anlamda güvendiğiniz bir marketten et alabilirsiniz. Ama güvenilecek bir yer bilmiyorsanız Müslümanın kestiğini tercih etmeniz gerekir.

- Ceset üzerine kadavra çalışması dini açıdan sakıncalı mı?  / (Cengiz Genç - Balıkesir)
Tıbbi alanda bilimsel çalışmalar yapmak farz’ı kifayedir. (Bilindiği gibi farz’ı kifaye bazı Müslümanların yapmasıyla diğerlerinin sorumluluktan kurtuldukları farzdır. Cenaze namazı gibi.) Bilimin bütün kategorilerinde hüküm aynıdır. Farz’ı kifaye sayılır. Kadavra çalışması da bu tür çalışmanın bir çeşididir. Ancak yapay organlar tıp öğrencilerine yeterli malzemeyi sağlayamıyorsa, cesedi üzerinde kadavra çalışması yapılacak kişi buna müsaade etmişse bu durumda kadavra çalışması yapılabilir. Sahipsiz cesetler meselesi ise tartışmalı bir husustur. Bazı alimler bunu sakıncalı görürken -çünkü izni olmayabilirdi- bazı alimler insanlık için olabileceği kanaatindedirler.

Yazarın Tüm Yazıları