‘Yüzleşebilir miyiz?’

ÜÇ gündür sokaklarında yürüyorum.

BU YAZIYI FATİH ÇEKİRGE'NİN KENDİ SESİNDEN DİNLEMEK İÇİN / WEB TV

İnsanlık tarihinin acıya, gözyaşına ve kana doğru arşivlendiği o mahcup başkentte.

Bir milletin toplu intiharını, bir seri katile emanet ettiği o taş duvarlar, dev heykeller, mahrem şatolar, bıçaklanmış bir hatıra gibi duruyor.

Meydanları kimi zaman alnından vurulmuş bir kartal gibi çırpınıyor.

Kimi zaman cezasını çeken mahcup bir mahkûm.

Berlin...

Sevdiğim, kapıldığım, büyülendiğim, kanatlarımı açtığım kent.

Kendi tarihine saplanmış bir dekor gibi duruyor önümde.

Berlin!

Şimdi bakıyorum. Sokaklarında yürüyorum. Ve görüyorum ki...

Artık kurtulmuş o utançtan. Tüketmiş o ezikliği.

O yıllanmış utanç, vicdanlarındaki yaralı mazgallardan akıp gitmiş.

Şimdi sokaklarında özgürlük var. Mesela Bach yürüyor. Mozart bir köşebaşından çıkmış yine.

O kanlı örtü kalkınca Berlin’in üzerinden.

Alman tarihinin, estetiğinin, müziğinin, resminin, felsefesinin dayanılmaz aktörleri yeniden almışlar sahnelerini.

Şimdi festivaller kenti Berlin!

Utanmıyor artık.

Peki ne oldu?

Nasıl kurtuldu vicdanındaki o kanlı zabıtlardan?

Dün bu değişimi konuştuk Fatih Akın’la.

- Almanlar boyunlarına birer pranga gibi asılan o acılı tarihten nasıl kurtuldular?

“Yüzleştiler”
dedi Fatih Akın.

“Evet kendi tarihleriyle yüzleştiler. Yahudi katliamlarını anlatan, kampları, gaz odalarını anlatan filmlere gittiler. Ve o sinemalara, bir kiliseye günah çıkartmak için gider gibi gittiler. Eğildiler kendi vicdanlarının önünde. Kaçmadılar, üstünü örtmediler. Mesela ben lisede günlerce o filmleri izledim. Okullarda izlettiler bize.”

İşte böyle kurtuldu o kanlı zabıtlardan Berlin.

Bir toplumun kendi tarihini korkmadan, çekinmeden sorgulayabilmesi ne kadar büyük bir derinlik.

Demek ki böyle yıkıldı duvar. Böyle birleşti Doğu’nun ve Batı’nın acılı hatıraları.

BİZE GELİNCE

“Mesela” dedim;

“Bizim de korkularımız var. Tarihimize yönelik ağır suçlamalar var. Mesela Ermeni iddiaları. Tehcir var. Ermenilerin toplu sürgünü iddiaları var. Talat Paşa var. Elbette bir Yahudi soykırımıyla aynı kapsamda düşünülemez.”

Bütün naifliğiyle Fatih Akın:

“Orada da çekinmeden sorgulayabilmeli toplum. Filmi yapılabilmeli. Üstelik her açıdan, her bakıştan yapılabilmeli o filmler. Kitapları yazılabilmeli. Kendisiyle, tarihiyle hesaplaşabilmeli, yüzleşebilmeli insanlar.”

Yapabilir miyiz bunu?

Mesela Talat Paşa’nın, Enver Paşa’nın Osmanlı devletini son dönem Alman imparatorluğunun eksenine oturttuğunu söylesek.

Sonra Ermenileri böyle bir Alman çözümüyle tehcire uğrattılar desek.

Yani ithal bir çözümle. Osmanlı ordusunun modernizasyonunu Almanlara veren Talat Paşa bu formülü neden almasın?

O dönemde Elbe’ye, Malta’ya sürgünler çözümdü çünkü. İnsan sürmek bilinen bir cezaydı.

Namık Kemal gibi örneğin.

Bir sabah bir Alman denizaltısıyla İstanbul’dan Almanya’ya kaçan Talat Paşa, Berlin’de bir sokak arasında bir Ermeni tarafından nasıl vurulmuştu?

İşte yine kendi tarihimizin peşinden koşarken Berlin sokaklarına çıkıyoruz.

Hangi filmin son karesi olabilirdi acaba bu?

Bir gün bir yönetmen çıkıp bu son kareyle bitirebilir mi filmini?

Yüzleştirebilir mi bizi?
Yazarın Tüm Yazıları