Hayvan sevgisi ve empati

BİR gün Hz. Peygambere (s.a.v.) sordular: Ey Allah’ın elçisi, ahırımızda beslediğimiz merkepten dolayı Allah’la bir hesabımız var mı?

Merkepten dolayı hesaba çekilir miyiz? Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle cevap verdiler: Şu okuyacağım ayet sizin sorduğunuz bütün soruların cevabını verir: “Kim bir zerre miktarı iyilik yaparsa mutlaka karşılığını görecektir. Ve kim de bir zerre miktarı kötülük yaparsa karşılığını görecektir.” (Zilzal, 7-8)
Peygamberimiz savunmasız ve masum olanlar konusunda bizi uyarmıştır. Zararsız ve savunmasız hayvanları öldürmeyi yasaklamıştır. Gereksiz yere ot koparmayı, çalı kesmeyi, ağaç doğramayı yasaklamıştır. Yetim ve öksüz çocuk ile hakkı gasp edilmiş, derdini anlatamayan, savunmasız ve mağdur edilmiş kadından dolayı sizinle mücadele ederim buyurmuştur. Peygamberimiz bu saydıklarına kol ve kanat olmuştur. Bu nedenle de günümüzde aynı işlevi gören ve hayvanları korumak niyetiyle kurulan müesseselere de büyük saygı duyuyorum.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bindiği hayvanın yüzüne sert bir şekilde darbe atan birini gördüğünde durdurur ve bu hareketinin Allah’ın hukukunu çiğnemek anlamına geldiğini belirtir. “Allah hayvanları bunu yapasınız diye yaratmadı” der. (Ahmed, Müsned, 4/131)
Medine’de bazı kişilerin hayvanların sırtını sandalye, koltuk veya kürsü gibi kullandığını görür. Develerini gölgeliğine çekip sırtına oturan bazı kişiler saatlerce hayvanları ayakta tutar ve sırtından inmezlerdi. Sanki bir taşın üzerinde oturuyorlar da sohbet ediyorlarmış gibi.
Peygamberimiz bu çirkin geleneği kabul etmez. Tepki gösterir. Bu tavrı kınar. Sonra şöyle buyurur: “Şu hayvanlara doğru ve uygun biçimde binin, onlar sizin sandalyeniz değillerdir.” (Ahmed, Müsned, 1/234)
¡ ¡ ¡
Demek ki hayvanın sırtına binmenin de bir hukuku varmış. Demek ki keyfi olarak hayvanlar meşgul edilmezmiş. Demek ki bu dünyada derdini anlatamayan hayvanların bu dünyaya ait dertleri vardır. Demek ki hayvanların da ahrette kendilerine zulmedenlerden bir alacakları vardır. Demek ki mahşerde insanlarla hayvanlar arasında da bir hesaplaşma olacaktır.
Bu nedenle de halife Hz. Ömer (r.a.) binek hayvanlarına belli kilonun üzerinde yük taşıtılmasını kabul etmemiş ve haftada bir gün hayvanların tatil günü ilan etmiştir.
¡ ¡ ¡
Arapların bir kısmı hayvanları ağaca bağlar sonra ok ve mızraklarla atış talimi yaparlardı. Hayvanları canlı hedef olarak seçerlerdi. Bu onlara göre bir yiğitlik göstergesiydi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bunu ağır bir dille kınamıştır. “Allah bu işe lanet eder” demiştir.
Bilirsiniz ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) lanet sözcüğünü çok az kullanmıştır. Bir tavuğun böylesine kalkan yapıldığını görünce Hz. Enes Peygamberimizin bu sözünü hatırlatır.
Hayvanları keserken birbirlerini görmesinler, keskin bir malzeme ile bu işi yapın, hayvana en az sıkıntı verecek bir yöntem kullanın diye buyuran Peygamberimiz, bizlere hayvanları bayıltarak, sakinleştirerek kesmeye cevaz verme kapısını da açmış oluyor.
¡ ¡ ¡
Yolu doğru olmayan bir kadın sırf bir köpeğe su verdiği için affedildi. Çok dindar olan bir diğer kadın ise tasarlayarak bir kedinin ölümüne sebep olduğu için ateşe gitti diyen Hz. Peygamber (s.a.v.) bir kedi veya bir köpek ile cennet veya cehennemin kazanılabildiğini anlatıyordu aslında.
¡ ¡ ¡
Biz İslam’ı doğru okumadık maalesef. Cennete girmeyi temel hedef edindik. Cennete girmek için sadece namaz, oruç, zekat ve hac gerekir dedik. Halbuki hedef Allah’ı bilmek ve sevmek olmalıydı. Rıza son derece önemliydi. Allah razı olmazsa cennet olmaz ki. Namaz, oruç, zekat elbette lazım. Lazım da ya öteki lazım olanları neden ihmal ettik? Biz bir köpeği, bir serçeyi, bir kediyi ihmal edince bunları önemseyenler namaza, oruca, hacca darıldılar. Onlar hacca, namaza darılınca da bizler kediyi, serçeyi, köpeği, koyunu hatta karıncayı önemsemeyi önemsememeye başladık.
Dedim ya, problem bizimdi. En başından beri problem bizdik. İslam’ı doğru okuyamadık. Şimdi yeni yeni fark ettik. Birilerini ihmal ettiğimizi, önemsemediğimizi, kapalı devre yayın yaptığımızı fark ettik. Ya hala bunu fark edemeyenler? Onlar kapalı devre yayın yapmaya veya seyretmeye devam ediyorlar. Bir gün uyanırlar dilerim. Geç olmadan, her şey geçmeden uyanırlar inşallah.

SORALIM ÖĞRENELİM

? Eşim Hıristiyan, ben ise Müslüman bir erkeğim. Eşimi hangi konularda nelere zorlayabilirim. Bu konuda beni detaylı olarak aydınlatabilir misiniz?
Bilal Yılmaz - İzmir
Müslüman bir erkeğin gayrimüslim bir kadınla (Hıristiyan veya Yahudi) evlenmesine Kuran-ı Kerim’de müsaade edilmiştir. (Maide, 5) Sizin eşinize İslam’a girmesini tavsiye etmeniz doğru olandır. Ama zorlamanız doğru değildir. Müslüman bir kadının hakları neyse gayrimüslim olan eşinizin de -miras konusu hariç- aynı hakları vardır. (Yesri Muhammed, Hukukul insan, s. 302) Ancak malınızdan hayattayken dilediğinizi verebilirsiniz. Alimlerin çoğuna göre cünüplük veya hayız hallerinden sonra cinsel yakınlık için eşinize yıkanmasını söyleme hakkınız vardır. Ancak bu konuda zorlayıcı olamazsınız. Müslüman erkek gayrimüslim eşine sarhoş olacak kadar içki içmemesini söyleyebilir. Ama sarhoş olmayacak kadar içki içmesine -bundan rahatsız olsanız da- engel olamazsınız. Zorlayamazsınız. Çünkü o farklı bir dine mensuptur. Eşinizin inandığı dine göre oruç tutması, dua etmesi, ibadet etmesi de İslami açıdan güvence altındadır. Bütün bunlar İslam’ın diğer dinlere gösterdiği anlayışa örneklik teşkil eder. Sizin bu konulardaki esnekliğiniz bu konularda o dinin ritüellerini doğru kabul etme anlamına gelmiyor. Ancak İslam’ın özgürlüğe ve hoşgörüye verdiği değeri anlatıyor. (Konuyla ilgili bakılabilir eserler: Mugni, İbn kudame, 9,547: Ahkamüz-zımmuyye, İbn Kayyım ibn teymiyye, fetava, Hukukul insan, Yesri Muhammed, Darul Hanife, s. 303-307)
? Vasiyetimizi yazmak zorunda mıyız? Zehra Bilmez - Muş
Hz. Peygamber (s.a.v.) her Müslüman’ın vasiyetini yazmasını tavsiye ediyor. İslam alimleri bunun sünnet olduğunu söylerler. Aslında bu ölümden sonraki kargaşayı kaldırmak için takip edilecek doğru yoldur.
Yazarın Tüm Yazıları