Saçma sapan bir döngü: Hipoglisemi

Sık sık kafein krizlerine giriyor, terleme veya açlıkla uyanıyor, olur olmaz şeylere kızıp öfkeleniyor, işinize, eşinize, evinize bir türlü odaklanamıyorsanız, sık sık tekrarlayan baş ağrıları, giderek belirginleşen unutkanlık gibi sorunlardan yakınıyorsanız bu probleminizin arkasında gözden kaçmış bir hipoglisemi olabilir

Haberin Devamı

Eğer gözden kaçmış gizli bir hipogliseminiz varsa hayatınızı çekilmez hale getirebilir. Bu hafta konuştuğum orta yaşlı bir hanımın içine düştüğü durum bunun tipik bir örneği. “Saçma sapan bir döngü!” deyimi de bana değil, o hanıma ait! Hanımefendi uzun süredir yaşadığı yorgun, bitkin, uykulu, sinirli, huysuz, öfkeli hayatın artık çekilmez hale geldiğini görünce tıbbi yardım almaya karar vermiş.
Hipogliseminin en tipik örneklerinden biri olan bu tipik hikayeyi daha iyi anlayabilmek için önce size beslenme-genetik ilişkisi hakkında bazı şeyleri anlatmam gerekiyor: En önemli nokta şu: Beslenmemiz genetiğimizi, genetiğimiz de beslenme şeklimizi etkiliyor. Ne yiyip içeceğimize yalnızca toplumsal geleneksel beslenme kültürümüz, aile yuvasında edindiğimiz yeme-içme alışkanlıklarımız, gelişme-büyüme çağındaki beslenme kararlarımız etkili olmuyor. Yiyecek seçimlerimizi bazen genlerimiz ve bunların üretimleri olan moleküler aracılar da belirleyebiliyor.
Örneğin eğer insülin direncine eğilimli bir aileden geliyorsanız, yani ailenizde metabolik sendroma ilişkin sorunları olanlar varsa (hipertansiyon, diyabet, gut, kolesterol, kilo sorunu, karaciğer yağlanması) pankreas bezinizin özellikle beslenme hataları yaptığınızda çok fazla insülin üretme potansiyelinde olduğunuzu gösteriyor. Kanınızdaki insülin dalgalanmaları kan şekerinizde düşmelere, bu durum da besin seçimlerinde şekerli, unlu, nişastalı, yani karbonhidrattan en azından hızla kana karışan diğer yiyeceklerden zengin besinlerden yana kullanmanıza sebep oluyor. Eğer böyle bir sorununuz varsa daha çok şekerleme, tatlı, çikolata, meyve ya da pizza, makarna, pilav, börek, çörek yeme eğiliminde oluyorsunuz. Eliniz hep bunlara gidiyor, aklınız hep bunlarda kalıyor!

Haberin Devamı

NEDENİ BESLENME

İşte bu nedenle eğer genetik kurgunuz hakkında bilgi sahibi değilseniz bu durum yukarıdaki hanımefendide olduğu gibi önce hiperinsülinemiye, sonra reaktif hipoglisemi ataklarına, bu durum da abuk sabuk dengesiz bir yeme tarzına yol açabiliyor. Bunun anlamı şu: Eğer tatlı isteği fazla, sık acıkan, unlu, nişastalı atıştırmalıklara fazlaca ilgi duyan biriyseniz, özellikle bu durum yemeklerden sonra başlayan yorgunluk hissi, terleme, iç ezilmeleri, gerginlik, uyku hali ya da bitkinlikle birlikteyse, genel olarak yorgun, halsiz, isteksiz, depresif bir ruhsal yapılanma içindeyseniz, kafayı bir türlü ayamıyor (!) bu nedenle sık sık kafein krizlerine giriyor, terleme ve açlıkla uyanıyor, olur olmaz şeylere kızıp öfkeleniyor, işinize, eşinize, evinize bir türlü odaklanamıyorsanız, sık sık tekrarlayan baş ağrıları, giderek belirginleşen unutkanlık gibi sorunlardan yakınıyorsanız bu probleminizin arkasında gözden kaçmış bir hipogliseminin bulunabileceği aklınızda olsun.
Hipoglisemi konusu her geçen gün biraz daha önem kazanıyor. Eskiden oldukça seyrek rastladığımız ve daha ziyade üst gelir gruplarında gördüğümüz bu problemin her geçen gün biraz daha önemli hale gelmesinin nedeniyse yaşam tarzınızda özellikle beslenme şeklinizdeki değişimlerdir ki bu konuyu önümüzdeki günlerde tekrar tekrar tartışacağız.

Haberin Devamı

Hipoglisemili hanımın anlattıkları
BİR HİKÂYE

“5-6 yıl kadar önce oğlumla birlikte kahvaltı yapıyor ama onu sabah okul servisiyle okula gönderdikten hemen sonra bastıran ani uyku nedeniyle kendimi yatağa atıyordum. Aslında uyuduğum uyku falan da değildi. Çünkü daha bir saat geçmeden terlemelerle, baygın, bitkin ve açlıkla uyanıyor, soluğu mutfakta buzdolabında alıyordum. Abuk sabuk şeyler yiyor, neredeyse çiğnemeden yutuyor, sonra müthiş bir yorgunluk, halsizlik, enerjisizlik, baş dönmesi sarmanıyla kendimi sokağa atıyordum. Daha bir saat dolmadan yine karnım acıkıyor ve bir şeyler yemezsem kızgın, sabırsız, öfkeli ya da bitkin ve uykulu biri haline geliveriyordum. Acıkma ataklarının bazen şeker krizlerine dönüştüğü de oluyordu. Soluğu ya bir pastanede ya da bir tatlıcıda alıyor, olmadı bakkaldan, marketten dondurma, gofret, çikolata önüme ne gelirse onu yiyordum. Kısacası hayatın en başta da söylediğim gibi saçma sapan bir döngü içine girmişti.”

Haberin Devamı

Horlama kalp krizine yol açabilir
AKLINIZDA OLSUN

Horlama ve ona eşlik eden uyku apnesi yalnız kalbi değil, pek çok organı rahatsız ediyor, sağlığı zora sokuyor. Araştırmalar horlama ve uyku apnesi olanlarda kalp krizlerine daha sık rastlandığını doğruluyor. Bu kişilerde kan basıncının yükselme ihtimali de artıyor. Özellikle horlamaya eşlik eden derin ve uzun süreli solunum durmalarının yarattığı oksijen azlığı tansiyonu yükseltiyor, kalp krizi, hatta inmeye kadar giden olumsuzluklarla sonuçlanabiliyor. Horlama sorunu yaşayanlar ertesi gün daha yorgun, dikkatsiz oluyor. Bu kişilerin iş veya trafik kazaları yapma olasılıkları artıyor. Gündüz uyuklamaları ve baş ağrılarına horlayan insanlarda daha sık rastlanıyor.

Haberin Devamı

Kırmızı et mikrop bulaştırır
ÖNEMLİ

Et fiyatlarının artışıyla gündeme gelen karkas et ithali, kırmızı et konusunda zaten karışık olan kafalarımızı bunalma noktasına getirdi. Kırmızı ette bazı oyunların oynandığını düşünüyor ama çoğunluk ben dahil; ne olup bittiğini anlayamıyoruz. Eşim Mihriban geçenlerde, “Marketten aldığım koca et parçası tencerede pişirince yarıdan fazla küçülüverdi” diyerek şaşkınlığını dile getirdi ama ben pek de şaşırmadım. Kırmızı etin içine ağırlık ve volüm arttırıcı bazı eklemelerin yapıldığı uzun süredir söyleniyor. Şimdi bir başka tehlike ortaya çıktı: Enfeksiyon kuşkusu! Kırmızı etlerle başta Listeria olmak üzere pek çok mikrobik hastalık bulaşabilir. Bunların bazılarının hayatı tehdit edici sonuçları var. Bu nedenle doğrudan karkas et ithali kararı verenlerin bu işi çok sıkı denetlemeleri, kaynağından son satış noktasına kadar soğuk zincir konusunu dikkatli izlemeleri, halkın kafasındaki tereddütleri gidermeleri gerekiyor.

Haberin Devamı

İşe yaramayan kolestrol ilacını değiştirin
BİR BİLGİ

Eğer statin grubu herhangi bir kolesterol düşürücü optimal dozlarda kullanılmasına rağmen kolesterol seviyelerinde makul bir düşüş sağlayamazsa onu bırakıp aynı gruptan bir başka ilacı denemekte fayda var. Kimyasal yapıları birbirine benzese de statin grubundaki farklı ilaçlara alınan biyolojik yanıtlar kişiden kişiye değişebiliyor. Aynı durum yan etki sorunu için de geçerli. Bir hastada ‘a’ ilacıyla ciddi bir karaciğer hasarı meydana gelirken, bir başka statin ile örneğin ‘b’ ilacıyla aynı problem görülmeyebiliyor. Eğer kullandığınız anti kolesterol ilacın işe yaramadığını düşünüyorsanız doktorunuzla görüşmelisiniz.

Yazarın Tüm Yazıları