Alman yönetici o kadar haklı ki...

MEHMET Y. YILMAZ’ın 20 Eylül 2010 tarihli yazısındaki “Bir okuyucu mektubu üzerine” başlıklı bölüm üzerine benim de söyleyeceklerim var.

Önce yazıdan bir bölümü alıyorum, konuyu tazeleyelim:

“Okuyucum, mektubunda bir şirketin üst düzey yöneticisi olarak çalışan bir Alman dostunun, İstanbul ile ilgili bir gözlemini de aktarıyor.

Alman arkadaş, İstanbul’un ‘yaşanmaz bir yer’ olduğunu düşünüyormuş.

Hep düşündüğümüz gibi, trafik, kalabalık, pislik gibi nedenlerle değil ama.

Alman arkadaş ‘İstanbul’da alışveriş dışında yapacak şey yok’ diyormuş. Ne opera, ne yüzecek temiz bir sahil, ne düzgün yürünecek kaldırım ne de nefes almasına izin verecek bir park!

Evet, bunların çoğu İstanbul’da yok, olanlar da yetersiz, bunu biliyoruz.

Ama İstanbul’un da zevk alınacak yönü o kadar çok ki! Okuyucumun dostuna bunu öneriyorum: Buradan başka İstanbul yok, olmayan şeylerini dert etmek yerine, olan güzelliklerinin tadını çıkarmaya çalışın!”

* * *

İSTANBUL yaşanmaz bir yer sözüne ne yazık ki, eski bir İstanbullu olarak, katılıyorum.

Alışveriş merkezleri ormanı içinde yaşıyoruz. Hepsi birbirine benzeyen, zincirleme aynı mağazaların bulunduğu yapılar.

Doğru, hepimiz alışveriş çılgınlığı, tüketim histerisini övüp duruyoruz.

Ama bunca yapı arasında, gökdelenler arasında bir opera binasının olmamasını, biz doğma büyüme burada yaşayanlar kabul edemezken, kimi zaman isyanımızı dile getirirken bir Alman nasıl tahammül etsin?

Bırakın yeni opera binasını, eskisini de yüzüstü bıraktık, onaramadık.

Opera binası olmayan bir yerde, ayrıkotu gibi yerden biten binalar ne söylüyor bize?

Ayrıca İstanbul kültür başkenti yılında, ne bir opera binası yaptık, ne yeni bir kütüphane, ne yeni bir müze binası.

Düzgün yürünecek bir kaldırımı kimse bulamaz?

Çünkü kaldırımlara ya kafelerin, lokantaların iskemleleri konur ya da otomobiller park eder.

Ayrıca otomobiller kaldırıma park etmesin diye, tretuvarlar yüksek tutulur. Dikkat etmezseniz ayağınız takılıp düşersiniz.

Öyle kalabalık bir şehir ki, İstiklâl Caddesi’ne kitapçıdan çıkıp indiğimde, dirseklenmekten bitap düşüyorum.

Gülhane Parkı’ndan başka şehir içinde park yok. Yeşillik de yok. Çünkü dünün yeşilini bir gün bıraksanız ertesi gün yerinde bir gökdelenin yükseldiğini görüyorsunuz.

Eksikleri artırayım mı? Birkaç katlı, istediğinizi bulabileceğiniz, eksiksiz bir müzik mağazası var mı?

* * *

SEVGİLİ Mehmet, Alman yönetici haklı, olmayan şeyleri ben de dert ediniyorum.

30 Ekim-2 Kasım arasında İstanbul’da İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali yapılacak. Ne demişti Ahmet Hamdi Tanpınar, “İstanbul bir terkiptir”.
Bu terkibin bozulduğunu, bizden önce yabancıların farkına varması üzüntü verici.

Sevgili Mehmet, Alman konuğumuza “Başka İstanbul yok” tavsiyesinde bulunuyorsun, o bunun farkında, sen bunun farkında olmayanları bu sözle uyar.

Kısacası, ben Alman yönetici ile aynı kanaatteyim. Sen de bu eleştirilere katıl, eski Talimhane bitirimi gibi, “Canbaza bak, canbaza” deme.
Yazarın Tüm Yazıları