Sansürden nasıl hesap soracağız?

12 Eylül ile hesaplaşmak istiyorsak “evet” diyeceğiz. Darbeleri, müdahaleleri tarihe gömmek istiyorsak “evet” diyeceğiz.

Haberin Devamı

Anayasa değişikliği paketini kabul ettirmek için Başbakan Tayyip Erdoğan bu noktayı öne çıkartıyor.
12 Eylül’den hesap sormak bir Anayasa değişikliğine mi bağlı? Keşke öyle olsaydı. Bu demokrasi kültürünün gelişmişliği ile ilgili bir şey.    
Eğer demokrasi talebi toplumda bir hak olarak benimsenseydi, darbelerin hesabı sorulur ya da bu konuda nasıl davranılacağına ilişkin bir uzlaşma ortaya çıkmış olurdu.
Darbecilere yargı yolunun açılmasıyla Türkiye’nin demokrasi yolunda son adımı da atacağı izlenimi yaratılıyor.
Doğru değil. Dün Türkiye’de sansürün kaldırılışının 120’inci yıl dönümüydü.
120 yıl sonra bugün neredeyiz?
Belki gazeteler artık sansür memurlarına gönderilmiyor ama o ruh hâlâ devrede.
Türkiye’de bugün 47 gazeteci cezaevinde. Yüzlerce gazeteci hapis cezasıyla yargılanıyor.
Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele kanununda basın özgürlüğünü tehdit eden maddeler nedeniyle, sansürün kaldırılışından 120 yıl sonra bile Türkiye’de gazeteciler haber ve yorumları nedeniyle hapis tehdidi altındalar.
Demokratik ülkelerde gazetecilerin haberleri ya da düşünceleri nedeniyle hapis cezalarına çarptırılması sadece onların temel haklarını ihlal olarak değerlendirilmiyor. Okuyucunun haber alma hakkına da doğrudan müdahale olarak görülüyor.
Bu tasarrufun Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konvansiyonu’nun ihlali anlamına geldiğini söylemeye gerek var mı? En temel hakları fütursuzca çiğniyoruz sonra da 12 Eylül ile yüzleşip demokratikleşeceğiz diyoruz.

Haberin Devamı

TÜRKİYE hâlâ 21’inci yüzyılda gazetecilerini hapis cezası ile susturmaya çalışan bir ülke.
Bunun ile nasıl hesaplaşacağız?
Ceza Kanunu’nda basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan 27 madde var.
2005 yılında yürürlüğe girmeden önce bu maddeler konusunda AKP Hükümeti uyarılmadı mı? Uyarıldı. Meslek örgütleri defalarca bu maddelerin değiştirilmesini istediler.
Kimse dinlemedi.
Terörle Mücadele yasası da bazı maddeleri ile, teröristten önce basını hedef alıyor. Özellikle 6 ve 7. maddeler gazeteciler aleyhinde en geniş biçimde kullanılıyor.
Bu yasa sayesinde Kürtlerle ilgili yayınlara göz açtırılmıyor.
   
YEREL medya tamamen kendi haline terk edilmiş durumda. Daha doğrusu yerel iktidar odaklarının karşısında etkisiz ve çaresiz bırakılmış halde. Orada gazeteciler fiziki saldırılarla karşı karşıya, yolsuzlukların üzerine gitmeye kalkışanı ya vuruyorlar ya da mahkemelerde süründürüyorlar.
Demokratik ülkelerde yerel basın korunurken, Türkiye’de yok edilmek isteniyor.
Muhalif sesleri kısmak için medyaya uygulanan ekonomik yaptırım silahı yerel medyaya karşı çok daha hızlı biçimde uygulanıyor. Kendi yağı ile kavrulan yerel gazeteler sessiz sedasız vergi borçları altına sokulup susturuluyorlar. 
    
BUGÜN İnternet medyasına karşı bu kadar insafsızca erişim yasağı getiren hiçbir demokratik ülke yok. Beş bine yakın internet sitesine mahkeme kararıyla erişilemiyor.
Düşüncelerini korkmadan ifade edemeyen, bazı düşüncelerin kendileri için zararlı olduğuna hükmedilen bir toplumda sansürün devam etmediği söylenebilir mi?
Pekiyi biz bu sansürü yaşatan yasalarla ne zaman yüzleşeceğiz?
Bu vesayet ile nasıl hesaplaşacağız?

Yazarın Tüm Yazıları