Ağlayan adama mektup

SAYIN ağlayan adam...

Haberin Devamı

Madem...
Gencecik insanların yağlı urganlarla asılmasını, 30 yıl sonra bile gözyaşlarına boğulacak denli kederli ve içli bir şekilde anımsayabiliyorsunuz...
Söyler misiniz lütfen, sizi bu denli efkârlandıran bir konuda neden 30 yıl boyunca ağzınızdan tek kelime bile çıkmadı?
30 yıl!
Dile kolay...
İlçe başkanı oldunuz, il başkanı oldunuz, belediye başkanı oldunuz, parti kurdunuz, parti başkanı oldunuz, başbakan oldunuz, hepsinden önemlisi 7 yılı aşkın bir süre hükümran oldunuz.
Ama bu mevkilerin hiçbirinde...
“Yağlı urgan” demediniz, “Adalı” demediniz, “Beni burada arama anne” demediniz, “Metris’in önü” demediniz, “Erdal Eren” demediniz, “Siz bilmezsiniz kimleri astılar” demediniz.
Neden?
* * *
Sayın ağlayan adam...
Eğer referandumda “evet” oyu verirsek...
Yağlı urganlarla asılan gençlerin asıldıklarıyla kalmayacaklarına dair bize bir söz verebilir misiniz?
Eğer referandumda “evet” dersek...
Yağlı urganları o gençlerin boynuna haksız ve hukuksuz bir şekilde geçirenlerden hesap sorulacağını altını çizerek söyleyebilir misiniz?
Hadi daha net sorayım:
Eğer “evet” dersek...
Hastanede ziyaretine gittiğiniz, Çankaya Köşkü’nde ağırladığınız “asan adam” Kenan Evren’in yakasına yapışacak mısınız?
Lütfen bizi bu konuda aydınlatabilir misiniz?
* * *
Sayın ağlayan adam...
Gözyaşlarınızın içtenliğine inanmak istiyoruz.
Lütfen aydınlatın bizi...
Mesela...
“12 Eylül Anayasası ilk kez mi değişiyor ki 12 Eylül’ün tepesine ilk demir yumruğu indiriyormuş gibi yapıyorsunuz?” sorusuna bir yanıt verin.
Mesela...
“12 Eylül’ün simgesi YÖK’ü ortadan kaldırmak için neden küçük parmağınızı bile kıpırdatmıyorsunuz?” sorusuna bir yanıt verin.
Mesela...
“Vaktiyle 12 Eylül yönetimiyle iş tutmuş birçok ismi partinizin en etkili yerlerine neden getirdiniz?” sorusuna bir yanıt verin.
Mesela...
“Kenan Evren, Erdal Eren’in yaşını büyültüp yağlı urganla astırırken, aranızdan kimler daha fazla imam hatip açsın diye Evren’in kapısındaydı?” sorusuna bir yanıt verin.
* * *
Sayın ağlayan adam...
Gözyaşlarınızın içtenliğine ben de inanmak istiyorum...
Ben de milletvekilleriniz gibi ağlamak istiyorum.
Ben de “Yaşasın! Ülkemin başbakanı 30 yıl sonra da olsa, hesapsız bir şekilde kanayan bir yaraya parmak bastı” diye sevinmek istiyorum.Hatta...
“Tescilli bir dönek” olarak...
“Hayır” cephesinden “evet” cephesine bile dönebilirim.
Yeter ki sorularıma tatmin edici yanıtlar verin...

Haberin Devamı

Köyüne müze yapan ressam

Haberin Devamı

BAYBURT’un Baksı (Bayraktar) Köyü’nden çıkıp ressam profesör olan ressam Hüsamettin Koçan Hoca, köyüne uluslararası çapta bir sanat müzesi yaptı.
Yılların emeği, alın teri ve özverisiyle...
Üst kültürün başka kültürleri aşağıladığı bugünlerde Hüsamettin Koçan Hoca, şöyle demiş açılış töreninde:
“Alt kültür ile üst kültürü önyargısız bir şekilde bir araya getirdik.”
Ne güzel!
Bayburt’tan yola çıkıldığında Baksı Köyü son durakmış, oradan sonra yol yokmuş.
Ama Hüsamettin Koçan ve ona müze için sonsuz destek veren Oya Koçan sayesinde, artık “Baksı’dan öteye bir yol” var.
Bayburt kırsalında yükselen bu abidenin en beğendiğim tarafı: Kasmaması, kastırmaması...
Yani ehramlı köy kadınlarının ve yalın ayak köy çocuklarının üzerinde terör estirmemesi...
Mesela müzenin konferans salonunda köylüler düğün yapabileceklermiş, atölyeler köy kadınlarına açık olacakmış, köy çocukları müze kütüphanesinden yararlanabileceklermiş.
Ne güzel...
Kısacası artık Anadolu’nun kıraç bir tepesinde çağdaş sanatçıların eserlerinin sergilendiği bir müzemiz var...
Hüsamettin Koçan’ı hem kadirbilirliğinden, hem de toprağına bağlılığından dolayı kutluyorum.

Haberin Devamı

Yeni çıktı bu âdet

OLAY şöyle cereyan ediyor:
Önce ünlü bir figür, pek tartışmalı bir vakaya ya da demece imza atıyor.
Ardından gazete köşelerinden o figüre veryansın ediliyor.
Daha sonra ise başka bazı köşelerden savunmalar yükseliyor:
“Şahan’ı linç etmeyelim” deniyor... “Berrak’ın çiğnenen onuru” diye yazılıyor... “Fazıl bir dâhidir, sövse bile yeridir” deniyor...
İyi midir, kötü müdür bilmiyorum...
Ama matbuatımızın yeni trendinin bu olduğunu biliyorum.

Kim bunlar

- 12 Eylül’de Kenan Evren’i evlerinde ağırlayan ama bugün Başbakan Erdoğan’la birlikte Evren’in yaptığı zulümlere gözyaşı döken gazeteci aile kim?
- “Allah razı olsun Kenan Evren’den... Kendisi imam hatip mektepleri açtı...” diyen ama bugün referandumda “evet” çıksın diye canla başla çalışan cemaatin lideri kim?
- 12 Eylül rejimine “Türk / İslam sentezi” ideolojisini oturtan, dünün Aydınlar Ocağı mensupları, bugünün AK Partilileri kim?
- 12 Eylül’ün getirdiği siyasi yasakların kalkmaması için mücadele veren Turgut Özal’ı “demokrasinin üç yıldızı”ndan biri olarak ilan eden siyasetçi kim?

Haberin Devamı

Eğer ben bir liberal olsaydım

EĞER ben bir liberal olsaydım...
Başbakan Erdoğan’ın “Bırak şu zıkkımı”, “İçki içme, meyve ye”, “Tırnaklarını kes”, “Kadın erkek eşit değildir” türü nasihat ve saptamaları karşısında...
Acayip gıcık olur ve tavır alırdım.
Özellikle “İçki içme, meyve ye” konusunda...
Şöyle derdim:
“Benim gözümde ‘İçki içmeyin, meyve yiyin’ diyen bir başbakan ile ‘akşamları iki tek atın, rahatlarsınız’ diyen bir başbakan arasında zerre kadar fark yoktur. İkisine ‘Sana ne? Ne karışıyorsun benim hayatıma?’ demek gerekir.”
Madem liberal aydınlarımız, hükümetle kurdukları genel ittifak kapsamında bu tür tali konularda susmayı tercih ediyorlar, ben hatırlatayım dedim.

Yazarın Tüm Yazıları