İlhan Abi, artık çok yoksulum

ÜRKEK bakışlarla çevremi izliyorum. Gazetecilikte, dolayısıyla Cumhuriyet’te henüz üçüncü ya da beşinci günüm. Birileri koşuşturuyor, ötekiler telefonlarla bir yerleri arıyor, diğerleri, “haberin bu tarafına da bakalım” talimatı veriyor.

Haberin Devamı

Ne tarafına, haber nedir, nasıl yazılır, şaşkınlıkla izliyorum. Cumhuriyet’te kimseyi tanımıyorum. Tanıdıklarım, isimlerinden bildiğim yazarlar.
“Ben şimdi ne yapacağım” endişesiyle, kapıyı gözlüyorum. En iyisi buradan gitmek, yok ben bu işi yapamayacağım galiba.

Tam o sırada karşımda İlhan Selçuk. Bu kadar yakından ilk kez görüyorum. Daha önce, üniversite yıllarımızda o nerede konuşuyorsa, hep birlikte oraya koşuyoruz. Sonunda devrim şarkıları söyleyerek, salondan ayrılıyoruz.

Ondaki pür ve soğuk mantık, zincirleme reaksiyon gibi. İnsanı altüst eden hoşgörü ve sevecenlik eşliğinde.

“İLHAN ABİ, SEN”

Geride kalmış bu sahneler gözümün önünden yıldırım hızıyla geçiyor, benim o andaki psikolojimin farkına varmış olarak, koca İlhan Selçuk:
“Moraliniz bozulmasın, duydum, siz iyi eğitim almışsınız, bu işin üstesinden gelirsiniz”.

37 yıllık ağabey-kardeş ilişkisi, dostluk, 1973-2010 bu cümleyle başlıyor.

Kısa süre içinde, İlhan Selçuk artık benim de İlhan Abim. Yıllar ve olaylar içinde, Cumhuriyet’in sahibi Nadir Nadi’den kendisini gözaltına almak için gelen polislere kadar, herkesin İlhan Abisi.

Meslekte ve özel yaşamda çeşitli zorluklar karşısında bana hep elini uzatıyor, ben de saygıda kusur etmiyorum, bir süre sonra ona “İlhan Abi, sen” diye hitap eden pek az kişi arasına katılıyorum.

ÇARE DEVRİM

O kadar çok anı var ki, kitap yazılır.

Cumhuriyet’te biri on altı, diğeri iki yıl süren, toplam on sekiz yıllık fiili beraberliğimizde hemen her gün konuşuyoruz. Sonradan ben Milliyet’te ve Hürriyet’te yine sık sık konuşuyoruz.

Ne konuşuyoruz? Türkiye’yi konuşuyoruz. Sabahları onunla konuşmak büyük keyif. Önce biraz şakalaşmak, ardından onun “bu böyle gitmez, Türkiye yeni bir patlamaya gidiyor” teşhisi.

O patlama bazen onun da gözaltına alındığı darbeler, bazen büyük ekonomik ya da siyasal kriz, bazen terör. Bir ömür patlamaları önceden görmek, patlamaları yaşamak, gözaltına alınsa bile, patlamalarda dimdik ayakta durmakla geçiyor.

SOLUN BÜYÜK DÖNEMECİ

Çare? Çare devrim. Bu tutkusundan hiç bir zaman ödün vermiyor. Belli bir çevreyle yolları devrim yöntemindeki anlaşmazlıkta ayrılıyor. Bazıları ile arası zaten döneklikle bozuluyor. Şimdi utanmadan arkasından yazı yazan döneklerle.

“Solun Tarihini” iyi bilenler hatırlayabilir.

İlhan Selçuk ve Türkiye’de sosyalizme giden yolda büyük yöntem tartışması 60’ların sonunda İstanbul’da TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) salonunda yaşanıyor.

“Türkiye’de Devrim Stratejisi” konulu panelin tartışmacıları İlhan Selçuk, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Sadun Aren, Mihri Belli. İki gün süren panel solda büyük ayrışmayla sona eriyor.

Bir yanda Mehmet Ali Aybar güler yüzlü sosyalizm teorisiyle. Diğer yanda, Mihri Belli milli demokratik devrim teorisiyle. Öte yanda Behice Boran ve Sadun Aren ödün vermeyen sosyalizm teorisiyle. Ve İlhan Selçuk, sivil-asker bürokrat teorisiyle.

Türk Soluna damgasını vuran bu büyük ideolojik ayrışmada hiç kimse yolundan geri dönmüyor.   

SON MACERASI

Ergenekon nedeniyle gözaltına alınması onun son siyasal macerası. Siyasetin son çıkmazında onun da adı var.

Dün Cumhuriyet’e gidiyorum. Soruyorum, İlhan Abi için Abdullah Gül’ den mesaj var. O saatte Tayyip Erdoğan’dan hala ses yok. Yadırgıyorum. Bu öfke ve ülkeyi sürüklediği bu kamplaşma içinde belki de normal. Aradan 24 saat geçmiş, daha sonra gelse bile, adet yerini bulsun, diye, ondan öte değil.

İlhan Abi, hastanede son görüşmemizde tekrarladığın gibi, İsrail, Gazze, terör derken, haberin olsun, Türkiye yine bir patlamaya gidiyor.
Ama, artık sen yoksun İlhan Abi. Kendimi çok yoksul hissediyorum.

Yazarın Tüm Yazıları