Emine Hanım, annem ve Türk kadınını temsil

SEMRA Hanım Türk kadınını temsil ederken, başı örtülü annemin hiç sesi çıkmazdı. “Etsin” derdi kaderine razı olarak...

Berna Hanım Türk kadınını temsil ederken de annemin hiç sesi çıkmazdı. Yine “Etsin” derdi sessizce...

Haberin Devamı

Nazmiye Hanım, Rahşan Hanım falan...
Annemin aklına bile gelmezdi “Bu kadınlar mı beni temsil ediyor” diye mızıldanmak.
Kabinede eşi başörtülü tek bir bakanın bile bulunmadığı dönemlerde de annemin aklına bu durumu sorun etmek gelmezdi.
İster “demokrasiye saygı” deyin, ister “kaderine rıza”.
Gerçek şuydu: Annem, “Şunların kıyafetine bak... Bunlar mı beni temsil edecek?” demezdi.
* * *
Tamam, “sayısal çoğunluk” o kadar da üzerine abanılacak bir haklılık aracı değildir.
Tamam, tamam da memlekette başını örtmeyi tercih eden kadınların sayısal fazlalığının devlet yönetiminde hiç mi karşılığı olmayacak?
“Emine Hanım Türk kadınını temsil edemez ama Berna Hanım temsil edebilir” demek, “Memlekette başını örten kadın yokmuş gibi yapalım” demek değil midir? Buna riyakârlık denmez mi?
* * *
İtirazları duyar gibiyim: “Ama Avrupa’ya rezil oluyoruz be Ahmet Hakan. Türkiye’yi yanlış tanıyacaklar.”
Hayır, hayır! Yanlış tanımayacaklar, gayet doğru tanıyacaklar.
Eğer Avrupalılar, Emine Hanım’ın kıyafetine bakarak size burun kıvırıyorlarsa, onlara dönüp şöyle haykırın:
“Biz emirlik, şeyhlik ülkesi falan değiliz. Bizde demokrasi var. Bizde sandık konuşur. O sandık bazen Türk kadınını Berna Hanım’ların temsil etmesine imkân verir, bazen de Emine Hanım’ların...”
Göreceksiniz: Bunu dediğiniz anda Avrupalının gözünde saygınlığınız daha da artacak. Çünkü komplekssizlik,  Avrupa’da hâlâ çok yüce bir değerdir.
* * *
Annemin durumuna gelecek olursak...
Başı açık kadınlar tarafından temsil edilirken sesi çıkmayan annem, başı örtülü kadınlar tarafından temsil edilirken bir zafer çığlığı falan atmıyor.
Durumu gayet normal karşılayarak her zaman olduğu gibi işine gücüne bakıyor.

Haberin Devamı

Danışman hatası

BAŞBAKAN’ın Danışmanı Yalçın Akdoğan’ı hep takdir ekmişimdir.
Yeteneklidir... Kendini değil Başbakan’ı ön plana çıkarmaya gayret eder... Gereksiz kaprislere kapılmaz... Güç göstermeye tenezzül etmez... Kompleks yapmaz... Ciddidir... İşine gücüne bakar... “Başkan’ın bütün adamları” türünden Amerikanvari triplere girmez.
Fakat her fani gibi o da hata yapar.
O hataların en büyüğünü de Hürriyet Pazar’da Faruk Bildirici’nin kendisiyle yaptığı röportajda yapmış.
Şöyle diyor Yalçın Akdoğan:
“Bazen Başbakan çıkıyor bir eleştiri getiriyor veya bir polemik başlatıyor.(...) Aslında o gündemi değiştirmek için yapılmış olabiliyor.”
Demek ki neymiş?
Başbakan bazen gündemi değiştirmek için polemik başlatabiliyormuş.
Sorarım Yalçın Akdoğan kardeşime...
Bu övünülecek, gurur duyulacak, meziyet sayılacak bir özellik mi?
Siyasette gündemi değiştirmekle övünülmez.
Çünkü ortada bir sorun varsa iktidar, o sorunun üzerine gider, sorumluluğunun gereğini yapar. Talep varsa o talebe bir karşılık verir.
İşine geldiğinde gündemi polemikle değiştirmek, o sorundan kaçmak anlamına gelir.
Sorunlardan kaçmak, bir iktidar için en büyük zaaftır.
* * *
İşin şu kısmını da es geçmeyelim:
Diyelim ki Tayyip Erdoğan, gerçekten de sırf gündem değiştirmek için polemik çıkarıyor.
Peki bunu ifşa etmek suretiyle bir çuval inciri berbat etmek danışman Yalçın Akdoğan’ın yapması gereken bir iş midir?

Haberin Devamı

İsmet Paşa için şu da denilebilir

BAŞBAKAN Erdoğan’ın çıkınında “İsmet Paşa eleştirilerinden bir demet” var... Sırası geldikçe ya da gelmedikçe elini o çıkına daldırıyor.
“Paralara resmini bastı” dedi. “Ekmeği karneyle dağıttı” dedi. “Milli Şef oldu” dedi.
Ve şimdi de “Hitler bıyığı vardı” dedi.
Sanırım bundan sonra sıra şuna gelecek:
“Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı’na sokmayarak milletin erkekliğini elinden aldı.”

Yazarın Tüm Yazıları