Bu topraklardaki ilk Duygu Asena: Halide Edip Adıvar

Şu fotoğrafa bakar mısınız?

Bu kadın Halide Edip Adıvar’sa?

Bizim ezberlediğimiz o gözlüklü, baş örtülü fotoğraftaki kadın da kim? Eğer hepsi aynı kadınsa, biz onun bu halini neden ancak şimdi görüyoruz?

Neden biz bu Halide Edip’i tanımıyoruz?
İpek Çalışlar’ın bir solukta okunan Halide Edip biyografisinde ben başka bir kadın tanıdım. Roman kahramanlarından daha heyecanlı bir hayatı olan, tutkulu bir sevgili, cesur bir yazar, müthiş bir savaşçı, uzlaşmaz bir muhalif?
Ve her ne kadar kendisi bu etiketin üzerine yapıştırılmasından hoşlanmasa da sıkı bir feminist?
1908’le açılan yolun başına geçip, kitleleri ve kadınları peşinden sürükleyen biri?
17 yaşında bir matematik dehası olan ilk kocasına aşık oluyor evleniyorlar, 9 yıl sonra adam üzerine bir kadın daha getirmeye kalkınca boşanıyor ve bir kitap yazıyor./images/100/0x0/55eb1020f018fbb8f8a8a1ba
Sıkı durun o kitabın kahramanlarından biri sevdiği adamla nikahsız yaşıyor, diğeri cinselliğini açık açık anlatabiliyor.
Ve bütün bunlar 1900’lı yılların başlarında oluyor.
Halide Edip bu topraklara gelmiş ilk Duygu Asena değil de ne?
Aynı zamanda siyasi bir kimliği var, müthiş bir hatip.
Ve Atatürk’e kafa tutacak kadar cesur, cephede birlikteler, bir küsüp bir barışıyorlar, bazıları Mustafa Kemal’e aşık olduğunu iddia ediyor.
İtirazcı mı itirazcı?
Hırçın mı hırçın?
Ama şurası kesin ki, kendi çağının müthiş ilerisinde bir kadın.
Değeri de tam anlaşılamamış bir kadın. Büyüleyici bir öyküsü var.
Ben çok heyecan duyarak okudum.
Everest Yayınları’ndan çıkacak 500 sayfalık kitabı bir girişte özetlemem mümkün değil..
Bir zahmet gerisini röportajdan ve kitaptan okuyuverin?

Bir önceki biografiniz “Latife Hanım” bir başarı öyküsüydü, çok sattı, sizi tebrik ediyorum ve son derece “yılan” bir soruyla röportaja başlıyorum: Latife’den çok para kazandığınız için mi Halide Edip’i yazmaya karar verdiniz!
- Çok para kazandığım doğru ama az kazansaydım da yapacaktım bunu. Ben işkoliğim, emekli bir işkolik!

Normalde kıvırtırlar...
- Yok canım niye kıvırtayım? Latife Hanım’dan gelen parayla 3 sene geçindim. 500 lira emekli maaşım var, tabii ki iyi geldi. Bu kitabın araştırma masraflarını bile o paradan karşıladım...

Demek ki, sadece ulvi amaçlarınız yoktu ikinci biografiyi yazarken...
- Tabii ki hayır. Bir gelire ihtiyacım var ama esas sebep para değil, bu işi iyi yaptığımı düşünüyorum. Latife’den sonra bir güven geldi. Yine biyografi yapacaktım ama Halide Edip’e cesaretim yoktu. O çünkü biyografilere sığmayan kadın. “Münevver Andaç olur” dedim, fakat Nazım Hikmet’in oğlu Mehmet, istemedi. Ben de bir ailenin canını sıkarak bir işe kalkışmak istemedim.

Nasıl tanıştınız Halide Edip’le?
- Yakinen tanışmamızı soruyorsan, 2001’de. Bir yazımı onunla geçirdim. Önce biyografilerini okudum. “Sonra Mor Salkımlı Ev”i, “Türkün Ateşle İmtihanı”nı. İkisi de etkileyiciydi ama birden farkettim ki, okuduklarım sahte!

Nasıl yani sahte!
- İki kitabın da Türkçe baskıları hem sansür edilmiş hem kısaltılmış. Kısmen kendisi, kısmen Vedat Günyol’la birlikte yapmış. Orijinallerinin sayfa sayısı ve içeriği okuduklarımızdan daha farklı. Bu kadının bir de bizim hiç görmediğimiz iki tane kocaman anı kitabı var.

Peki amacınız neydi? Yeni nesillere bu ülkeden nasıl kadınlar çıktığını anlatmak mı?/images/100/0x0/55eb1020f018fbb8f8a8a1bc
- Valla, ben ne zaman “huysuz” sıfatıyla ifade edilen bir kadınla yüz yüze gelsem, onlar müthiş kadınlar çıkıyor! Halide Edip de onlardan biri. Ama tuhaf bir şekilde, “tanınmamak” bu kadınların ortak kaderi. Bunu tersine çevirmek gerek. Önümüzde solukmuş gibi duran ama aslı parlak örnekler, yeniden aydınlandığında, herkeste bir şeyler yapma isteği uyanacak. En azından ben öyle düşünüyorum.

Sizi bu kadının en çok nesi çarptı?
- İnanmayacaksın ama fotoğrafları! Biz Halide Edip’i nasıl biliriz? Yuvarlak gözlüklü, kafasında tuhaf bir baş örtüsü olan, itirazcı, sevimsiz bir kadın. Ama torununun torunu Adnan Sayar’ın elindeki albümde, karşımda bambaşka biri vardı. Prenses gibi biri. Evet emreden ama aynı zamanda inanılmaz dişi...

Sizi en çok etkileyen yanları?
- Bir sürü var. Mesela ilk kocası Salih Zeki’yle yaşadığı aşk. Halide 17 yaşında, dönemin matematik dehası Salih Zeki ise 40. O yaştaki bir kızın, böyle bir adamla ilişkisi beni çok etkiledi. İddialı bir kadın Halide Edip. En zeki adamı bulup, ona aşık oluyor. Aralarındaki ilişkiyi de, “Onun kölesiydim, zihninin kölesi” diye tanımlıyor. Ama Salih Zeki, üzerine yeni bir eş getirince, boşanıyor ve bütün o romanları yazıyor. İntikam almak için! Sonra çocuklarını bırakıp cepheye gidiyor. Böyle kaç kadın tanıyorsunuz?

Peki siz bu kadını sevdiniz mi?
- Başta sert geldi. Hazmetmesi kolay biri değil. Ama sonra sevdim. Belki de sevgiden çok hayranlık benimki?

Tam olarak neyin peşindesiniz: İade-i itibar? Haksızlığa uğramış birine adalet getirmek? “Biz şimdi nelerle uğraşıyoruz, oysa bu topraklardan ne kadınlar geçti”yi göstermek? Ne?
- Hepsi ama en önemlisi galiba şu: Halide Edip’in hayatı, pek çok roman kahramanından daha ilginç. Büyüleyici bir öyküsü var. Bu öykünün içine girip, detayları bulmak bana büyük bir zevk verdi. 3.5 senedir en büyük keyfim bu. Biz tanımıyoruz aslında Halide Edip’i. Küçük bir kamuoyu yoklaması yapın ya Atatürk’ün düşmanı olarak değerlendirilir ya da dostu. Bir de tabii meşhur mandacılık hadisesi var. Aslında hepsi Halide. Ama hikayesi zannettiğimiz kadar basit değil. 1884’te doğmuş ve Türkiye’nin bütün serüvenini yaşamış biri, onunla birlikte bir tarihi de keşfediyorsunuz.

Halide Edip, bu topraklara gelen ilk Duygu Asena mı?
- Evet kesinlikle. Öncesi varsa ben bilmiyorum. Kendini feminist olarak tanımlamıyor ama hayattaki duruşuna, yaptıklarına, yazdıklarına bakarsanız, basbayağı feminist. Romanlarından birinin kahramanı, sevdiği adamla nikahsız yaşayan bir kadın. O yıllar için çok çok ileri bir şey bu. Bir başka kahraman Handan ise cinselliğini açık açık anlatan bir kahraman. Tabii romanlarının sonunda mecburen onları öldürüyor. Çünkü başka yolu yok.

O yıllarda bir kadının cinselliğini anlatması nasıl karşılanıyor?
- Şaşırtıcı ama büyük bir saygıyla karşılanıyor. Kimse ona “Sen nasıl böyle şeyler yazarsın?” türünden eleştiriler getirmiyor, tam tersine, “Romandaki Handan, Halide Hanım’ın ta kendisi” diyorlar. Bence de öyle. Anlattıkları, hayal gücü değil, yaşadıkları. Salih Zeki’den boşanmasaydı, belki de böyle bir kadın olmayacaktı?
/images/100/0x0/55eb1020f018fbb8f8a8a1be
Kafası çalışan bir kadın, bir sürü özelliği olan bir kadın?
- Evet Salih Zeki de bunun farkında, zaten Halide’den vazgeçmeye niyeti yok, sadece iki eşli olmak istiyor. Çünkü Halide yılın altı ay var, altı ayı yok, İngiltere’de Mısır’da?

Neden kendisine “feminist” denmesinden hoşlanmıyor?
- Çünkü yazıları yüzünden 31 Mart’taki büyük ayaklanmada ölümle tehdit edilmiş bir kadın o. İngiltere’de ellerinde şemsiyelerle parlamentoda patırtı koparan kadınları görünce, “Onlar feministse ben değilim!” türünden bir tavır koyuyor. Abarttıklarını düşünüyor. Ama Osmanlı’da geçerli olabilecek makul bir feminizmi her zaman destekliyor.

GERÇEKTEN ASYA’NIN EN AKILLI KADINI MIYDI?

Erkek çocuk bekleniyormuş, Halide doğmuş. Bunun olumsuz bir etkisi olabilir mi?

- Çocukluğundan beri erkek muamelesi yapılması, onun kendine güvenini arttırmış olabilir. Gerçekten de babası ona hep “Halit” diye seslenmiş?

Peki annesiz büyümesi?
- Zannetmiyorum. Ama tabii psikaytr değilim, evde şefkatle onu sevenler var.

Onu Halide Edip yapan şeylerden biri de aldığı eğitim mi?
- Kesinlikle. Sonradan Robert Kolej olan Amerikan Koleji’nin Üsküdar’daki binasında okuyor. Müthiş eğitim alıyor. Sadece okuldan aldıklarıyla yetinmiyor. Mürebbiyesi var, özel hocası Rıza Tevfik var, sonra Salih Zeki var. Asya’nın en zeki kadınlarından biri olarak algılanıyor?

Döneminin kadınlarından farkı?
- Kadınlara has bütün özellikler onda da var. Ayrıca dürüst, dobra, direkt. Ama onda diğer kadınlarda olmayan başka bir şey daha var: Kendine çok fazla güveniyor. Bir de kendini acayip sorgulayan biri. Bizim bugün tartıştığımız soruları, neredeyse 70 yıl önce sormuş?

Ama aynı zamanda dominant ve hırçın.
- Dominant olduğu kesin. Gerçi 30’lu yaşlardaki Halide’yle 60’lı yaşlardaki Halide farklı. İstanbul’a dönüp İngiliz filolojisini kurduğu yıllarda bence daha hırçın. Çünkü sürgün hayatı insanı geriyor, Mustafa Kemal ölene kadar 14 yıl yurt dışında kalıyorlar. Gerçi “Tam bir sürgün değildi, istesek gelebilirdik ama gelmedik” diyorlar, gönüllü sürgün diyelim...

Halide Edip’in bugünkü kadınlara katkısı ne?
- Taa o dönemde bunları talep etmiş bir kadın varsa, biz daha fazlasını isteyebiliriz.

Gerçekten de Asya’nın en akıllı kadını mıydı?
- Bence evet, en akıllı kadınlardan biriydi. Üstelik bunu erkekler söylüyor...

Onun hayal ettiği yaşam tarzından daha mı ilerdeyiz, daha mı geride?
- Onun hayal ettiği demokrasi hala gerçekleşmemiş...

Bu kitabı okuyan ne öğrenmiş olacak?
- Ben yazarken geçmişi pek de bilmiyormuşum duygusuna kapıldım, okur da öyle düşünebilir.

ATATÜRK’E AŞIK OLDUĞUNU ZANNETMİYORUM

Edebiyatçı, siyasetçi, asker, savaşçı, milliyetçi, demokrat, uzlaşmaz, muhalif... Nasıl hepsi aynı insan olabilir? Bu nasıl bir kişilik? Bu kadın bunların hepsinin altından nasıl kalkmış?

- Tam da kalkamamış aslında. Bence en acayibi “uzlaşmaz bir muhalif” olması. 1920’de cepheye gittiğinde, birkaç ay içinde Atatürk’le çatışıyor. Evine dönüyor, sonra tekrar geliyor. Ciddi anlamda Atatürk’e muhalefet ediyor.

Sizce de Atatürk’e aşık mıydı?
- Bunu iddia eden çok. Ama ben zannetmiyorum. İkisi de çok karizmatik insanlar, birbirlerine bir takım duygular beslemiş olabilirler.

Atatürk ilgi duymuş mudur?
- Duymuştur. Halide cephede bir yıldız, ülkenin en önemli romancısı ve bir kadın. Çocuklarını bırakmış, cepheye gitmiş. Bu tabii ki akıllara durgunluk verecek bir olay?

İlişkilerinde ne kadar başarılı?
- O dönem, kadın-erkek arkadaşlığı pek yok. Alışılmamış bir şey. Her arkadaşlık flört olarak yorumlanmış. Erkek arkadaşlarının sayısı çok. Hepsine aşık mıydı bilmiyorum ama o erkeklerin çoğu Halide’ye hafif vurgunmuş çünkü tek kadın...

Onlarla eşitlik kavgasına girmesi ne işler açıyor başına?
- Eşitlik mi, üstünlük mü bilemiyorum. Mustafa Kemal’e çatışana kadar ötekiler bunun üstünlüğünü ve eşitliğini kabul etmişler. Kavga ettiği Mustafa Kemal olunca, problem çıkmış...

Ne sebeple kavga ediyorlar?
- Mesela Mustafa Kemal diyor ki, “Emirlerime herkes itaat edecek!”, “Ben de mi?” diyor, Halide Edip, “Siz de hanımefendi!” diye yanıtlıyor Atatürk. Olayın ardından Halide’nin Cavit Bey’e gönderdiği mektupta şu mealde bir şey var: “Biz de buradayız, eşek başı mıyız, elbette bizim de fikirlerimiz olacak?”

Peki anneliği nasıl sizce? Yeterince sorumlu bir anne mi?
- Bence hoş bir anne ama ablasından da çok destek alıyor. Çünkü çok meşgul, okullara gidiyor müfettiş olarak, romanlar yazıyor. Cepheye gidince de evini satıyor, o parayla leyli olarak Robert Kolej’e yazdırıyor çocukları ama güvenemiyor, yakın bir dostuna diyor ki, “Lütfen çocuklarımı kaçır, Amerika’ya götür...” Acıklı tabi... Çok zengin bir Amerikalı bu, burs verir gibi alıyor çocukları götürüyor. Sonra savaş bitene kadar göremiyor çocukları... Ama çok dokunaklı bir şey var, cepheden çocuklara fotoğraf yollamış. “Bu Adnan, bu Salih Bey” hepsinin isimlerini yazmış... “Bu da Yoldaş” demiş, cephedeki köpeğinin ismi ve “Leyla” da atının ismi...

MANDACI MI?

Bu kadar karizmatik bir kadını bugünün insanları neden yakından tanıyamadı. Bir tür yasaklı mıydı?

- Mandacılık meselesi yüzünden itibarını kaybediyor. Daha doğrusu itibarsızlaştırılıyor. O zaman da insanlar onu yakından tanımak istemiyor.

Niye itibarsızlaştırılıyor?
- Çok itirazcı ve muhalif. Gerçekten de Mustafa Kemal’le çatışması hayatının dönüm noktası. İki eğilim var, biri “Demokrasiyi sürekli ön planda tutalım” eğilimi, diğeri “Önce reformları yapalım, demokrasi olsa da olur, olmasa da olur” eğilimi. “Demokrasi” diye ısrar edenler, bir ikinci parti kuruyorlar. Halide Edib de, içinde olmasa bile bu ikinci partinin programına, fikirlerine destek verenlerden. 1924 yılında büyük bir tartışma başlıyor, işte o zaman “Sen mandacısın!” diyorlar Halide’ye. O rüzgar gelip geçiyor, 1925’te Takrir-i Sükun Kanunu çıkıyor. Muhaliflere de sesini kesip oturmak ya da gitmek kalıyor. Rauf Bey, Halide Edip ve Adnan Bey gidenlerden. Çok insan tutuklanıyor. İstiklal Mahkemeleri kuruluyor. Partilerinin bütün üyeleri yargılanıyor.

Mandacılık suçlamasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Halide, başkalarından fazla inanmış mandanın iyi bir çözüm olacağına. Bunu da onun zayıf noktası olarak kullanmışlar.

Hayatındaki ERKEKLER

İlk ve bir daha unutamadığı sevgilisi, birinci eşi Salih Zeki. Bunu sonradan Mina Urgan’a itiraf ediyor. Ama ikinci eşi Adnan Adıvar’la da arasında müthiş bir bağlılık var. Halide Edip’in flörtöz bir kadın olduğu söyleniyor. Hüseyin Cahit ve Yusuf Akçura flörtlerinden sadece ikisi. Aslında bir sürü erkekle arkadaş olabilmiş bir kadın o ama o dönemde kadın-erkek arkadaşlığı diye kavram yok, bir kadınla bir erkek birlikte görüldüğü zaman flört ediyorlar diye algılanıyor. Halide Edip de dönemin bütün erkeklerini evine davet eden, onlarla konuşacak şeyleri olan bir kadın. Valla ben ona şapka çıkarıyorum?

NAZIM HİKMET’E DESTEK

Sadece kendi düşüncesinden olanlara değil, kendi düşüncesinden olmayanlara da özgürlük isteyen biri. Mesela, hayatı boyunca antikomünist olduğunu söylemesine rağmen Nazım Hikmet’in hapiste olması ona çok dokunuyor. Onu bir şair olarak çok beğeniyor. Nazım hapisteyken durmadan her konuşmasında ona bir gönderme yapıyor. Yetmiyor, uzun bir sure cezaevine her ay 50 lira yolluyor...

YARIN: Bu topraklarda demokrat-cumhuriyetçi, liberal-ulusalcı tartışması Halide Edip’le mi, arkadaşlarıyla mı başlıyor?
Yazarın Tüm Yazıları