Kemal’le evlenmeseydim başbakan olabilirdim

O, bana hep başka bir dünyanın insanıymış gibi gelirdi… Uzak, snob, varlıklı ve bakımlı… Ultra şık bir “sosyete” ya da “cemiyet” siması… “Yarım Kalan Hayatlar 3” sırasında, Feryal Gülman’la insanların önünde canlı röportaj yaptık ve tanışma fırsatını buldum, hiç de öyle olmadığını anladım…

Haberin Devamı

Önyargı böyle bir şey işte! Evet, şıklığına düşkün, evet süslü, evet trendsetter ama son derece sıcakkanlı ve
mütevazı... İşadamı Kemal Gülman’ın eşi Feryal Gülman, kendi dünyasında yaşayan canlı, enerjik, tatlı, planlı programlı biri… Hakkında
çıkarılan şehir efsanelerine, aslı astarı olmayan yersiz dedikodulara gülüp geçiyor… Kendinden alışık olduğu için başkaları hakkındaki
yakıştırmalara da inanmıyor… Ben yakından tanıdım sevdim, sizi de tanıştırmak istedim…

*  İnsanlar hakkınızda çok dedikodu yapıyor ama giyiminizden, kuşamınızdan, tarzınızdan feyz alıyor, sizin gibi olmaya çalışıyor. Siz bir trendsetter’sınız! Hadi itiraf edin, bu durum hoşunuza gidiyor mu?
- Gitmiyor desem yalan! Bazen çok yakınımdaki insanlar için bile, “Senden etkileniyor, seni taklit ediyor” diyorlar. Birilerinin tarzımı beğenmesi bana ancak gurur verir...
*  Mütevazı bir böbürlenme, gizli bir gurur?
- Yok canım, neden gizli olsun? Açık açık ve dalgacı bir gurur hissediyorum. Ama böbürlenme yok. Böbürlenebilecek bir şey yapmıyorum.
*  Konuştuğum kuaförler, müşterinin “Feryal Gülman saçı, Feryal Gülman makyajı” istediğini anlattı. Böyle şeyler duymak eğlenceli mi?
- Çoook!
*  Aynı zamanda insana sorumluluk yüklüyor mu?
- Ne yazık evet. Kendimi hep bakımlı olmak zorundaymışım gibi hissediyorum.
*  Peki bütün gözler üzerinize çevrilmişken, rahat edebiliyor musunuz?
- Allahtan rahat bir tipim. Kasmam kendimi. Davetler dışında da zaten çok göz önünde değilim. Spor salonuna bile gitmem. Evimde spor odam var, 14 yıldır değişmez hocamla orada çalışırım. Kuaförümü de değiştirmem, hep aynı kuaföre giderim.
*  Sizin için hayatta en önemli ölçü şıklık mıdır?
- Rahmetli Üzeyir Garih, “Girdiğiniz ortamda giysilerinizle kabul görür, beyniniz ve aklınızla uğurlanırsınız” derdi. Beş yıl birlikte çalıştık, kendisinden çok şey öğrendim. Doğrudur, ben dış görünümüme önem veriyorum ama işin bununla bitmediğini de biliyorum.
*  Rahatlık gibi bir derdiniz olamaz mı?
- Ay hem de nasıl oluyor. Yolda arabada eve dönerken hayalini kurmaya başlıyorum, “Şu üstümdekilerden bir kurtulsam, üzerime rahat bir şeyler giysem, ayaklarımı toplayıp yakın bir arkadaşımla sohbet etsem...”
*  Ha tamam o zaman! Ben siz eşofman bile giymezsiniz zannettim...
-Sokakta asla giymem! Eşofman, benim için ancak evde giyilebilen bir şeydir. Ben süslüyüm!
*  Ne zamandan beri böylesiniz…
- Süslü mü? Kendimi bildim bileli! Okul yıllığında, süs düşkünlüğüm üzerine yazılanlar aklıma geldikçe hâlâ gülüyorum
*  Neler yazmışlardı?
- “Artık insanlıktan çıkmışsın… Proje teslim etmek için 48 saat uyumamışsın, okula elinde projenle geliyorsun… Da nasıl bu kadar şık ve bakımlı olabiliyorsun?!” türünden şeyler…
*  Nereden kaynaklanıyor bu süs merakı?
- Teyzem çok süslüydü. Annemse çok sade. Sosyal demokrat bakış açısı, giyimine de yansıtmıştı. Ruj bile sürmezdi. Teyzem dış görünüme ne kadar meraklıysa, annem de insanların kafalarının içiyle o kadar ilgiliydi. Ben o yıllarda, gezmeye filan gittiğimizde hep teyzemin elini tutardım, süsümüz birbirine denk düşerdi. Ne var ki büyüdüğüm zaman anladım ki, ben aslında annemin kızıymışım. Tek farkım, ben rujlu bir sosyal demokrat olunabileceğini biliyorum! Hayatta hem süslü hem donanımlı olmak mümkün…
*  Ne kadar vakit gerekiyor, sizin gibi “süslü” olabilmek için?/images/100/0x0/55ea7887f018fbb8f8821598
- Çok değil. Yeter ki planlı
programlı ol ve hızlı hareket et. Mesela ben, eşimden hızlı hazırlanırım, çoğunlukla ben onu beklerim.
NEDEN KALBİMİN İÇİNE OK ATAR GİBİ SORULAR SORUYORSUNUZ?!
*  Peki eşiniz, “Bu üzerindekini beğenmedim” derse, tepkiniz ne olur? Çıkarır mısınız?
- Asla! Zaten böyle bir durumda, ben o davete gitmem, o da beni bilir, bu tür şeyler söylemez. İşin sırrı aslında şurada: Ben eşimin tepki göstereceği şeyleri giymem. Böyle gereksiz nedenlerle, tatsız neticelere varacak tartışmalara kesinlikle imkan vermem. Evliliğimindeki en önemli altın kuralım bu.
*  Çok da iyi bir eğitim almışsınız…
- Evet, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldum.
*  Peki neden mimarlık yapmadınız?
- Çok kısa bir süre yaptım. Prof. Sedat Hakkı Eldem gibi bir duayenle çalışma şansım oldu. Fakat emlak pazarlaması Türkiye’de çok yeni bir konuydu ve bana masa başında proje çizmek yerine, aslını yakından bildiğim bir ürünü satmak daha fazla zevk verecekmiş gibi geldi. Zaten birkaç sene sonra da evlendim.
*  Sosyal demokrat bir annenin kızı olarak hiç “Çalıkuşu sendromu”na kapılmadınız mı? Anadolu’ya ışık götürmek filan gibi…
- Kapılmaz mıyım? Çocukluk ve genç kızlık hayallerimde hep böyle şeyler vardı. Dünyaya, haksızlıklarla mücadele etmek gibi bir misyonu yerine getirmek için gelmiş gibi hissederdim kendimi. Ama 80 yılındaki ihtilal, hepimizi değiştirdi. 81’de İTÜ’ye girdiğimde, daha çok kişisel amaçları olan gençlerdik. Değiştik, farklılaştırıldık. Ama en önemlisi, bu değişime kendimiz de izin verdik.
*  Enerjinizi, eğitiminizi, birikiminizi boşa harcadığınız duygusuna kapıldığınız oluyor mu?
- Neden kalbimin tam içine ok atar gibi sorular soruyorsunuz?!
*  Şimdi geriye dönüp baktığınızda, pişmanlık duyduğunuz herhangi bir şey…
- Mimarlık yerine hukuk eğitimi almalıydım. Yanlış bir seçim yaptım. Çok başarılı bir öğrenciydim ama yine estetik duyguma kapılarak karar verdim. T cetveli taşıyan genç kızlar gözüme çok havalı görünüyordu.
*  Filmi geriye sararsanız hangi anı en ama en mutlu olduğunuz an?
- Elbette oğlumu kucağıma aldığım an. Yumurtalığımdaki bir rahatsızlıktan dolayı, uzun bir süre tedavi gördüm. Ona sahip olabilmek için tam dokuz ay yattım.  Yedinci ay dolana kadar düşük tehlikesi vardı. Onu kavuştuğum anı, hiçbir şeyle mukayese edemem.
*  Bir efsane gibi anlatılıyor, eşiniz doğumdan hemen sonra size, “Diyetisyene ne zaman gidiyorsun?” demiş, doğru mu? Üzülmediniz mi?
- Üzülmez olur muyum? Hastaneden yeni gelmişiz. Hamileliğim sırasında 30 kilo almıştım. Artık iştahım ne kadar açıksa ve masada ne kadar yedimse, eşim birden bana “Diyetisyene ne zaman gidiyorsun?” diye sordu. Çatal bıçak elimden düştü, kendimi çok kötü hissettim. 15 gün sonra da kendimi diyetisyende buldum. Ama oğlumu emzirdiğim için bir taraftan da sütümün kesilmemesi gerekiyordu. O yüzden, diyetisyen de özel olmalıydı. Hem kilo verdim, hem emzirdim. Altı ay sonra eski formuma geri döndüm.
*  Eşi istiyor diye kadının hep bakımlı olması, sinir bir şey değil mi?
- İlk başta zor gelse de, alışıyor insan. Ve artık sadece, eşim istiyor diye değil, ben de hayata böyle bakıyorum. Bu, insanın kendisine duyduğu saygıdan kaynaklanıyor. Ben bunu Kemal’den öğrendim.
*  O neden sevmiyor şişmanlığı?
- Tüm ailesi çok kilolu. Yerse çok kilo alacağını biliyor. Genetik bir durum. Onun için çocukluğundan beri çok dikkat etmiş. 20 senedir evliyiz, kilosunda hiçbir değişiklik olmadı bugüne kadar.
*  Kıyafetlerinizi resmi davetlerde bir kere, ev davetlerinde de beş-altı defa giyip verdiğiniz söyleniyor... Doğru mu?
- Giysilerim çok kıymetli, öyle kolay kolay elden çıkaramam. Dört-beş sezon hiç giyemezsem vazgeçiyorum ama kalbimin yarısı da o kıyafetle birlikte gidiyor…
*  Bir de “İsrail’de açık artırmayla kıyafetlerini sattırıyor” lafı var ortalıkta… Aslı astarı var mı?
- Bu lafı kim nereden çıkardı bir bilsem çok sevineceğim! Çünkü hakikaten öyle bir yer varsa hemen satmak istiyorum. Kim istemez, al giy, yarı fiyatına sat…
*  Hakkınızdaki şehir efsaneleri sizi üzüyor mu? Bozuluyor musunuz?
- Hiç! Hayatta her şeyin üzerinden “hop” diye atlama adetini edindim. Böylelikle basamağın bir üstüne çıktığımı düşünüyorum. Çünkü öbür türlüsü insanı sadece aşağı çekiyor.
*  Size “Sosyetik” dediklerinde kalbiniz kırılıyor mu?
- Hayır ama gereksiz bir tanımlama olduğunu düşünüyorum.
*  “Cemiyet hayatının ileri gelenlerinden” daha mı uygun sizce?
- Her iki tanımlamayı da sınıflandırma olarak algılıyorum. Hangi cemiyet? Kime, neye göre ileri gelen?
*  Peki toplumun bu kesimi için
doğru tanımlama ne olmalı? Avrupalıların “crème de la crème”i
daha mı iyi tanımlar?
- Türkiye’de insanlar bir günde, bir konumdan başka bir konuma gelebiliyorlar. Bunda bizlerin, basının, herkesin etkisi var. Bunu eleştiri olarak söylemiyorum, durum tespiti yapıyorum. Türkiye’de gerçek bir “celebrity” olmadığı için, eksik bu şekilde dolduruluyor.

Haberin Devamı

“DEVLET MEMURUYDU PRENSES OLDU” HİKAYESİNİN ASLI...

Haberin Devamı

*  Kendinizi acayip bir işkadını şeklinde hayal ettiğiniz oluyor mu?
- Eşimle evlendiğimde TOKİ’de dış ilişkiler dairesi başkanıydım. “Memurdu, prenses oldu” masalı oradan kaynaklanıyor. Ama bence 25 yaşında olmama rağmen, hayli yüksek bir kariyer noktasındaydım. Zamanın en genç daire başkanıydım. Rahmetli Özal döneminde, çok iyi imkanlarla o göreve getirilmiştim. Evlenmeye niyetlenip istifa etmeseydim büyük ihtimalle Ankara’da kalır ve bugün politikanın içerisinde olurdum.
*  Bakan ya da başbakan.
- Neden olmasın? Biz Ankaralı bir aileyiz, politika Ankaralıların ruhuna işler!
*  Peki neyine çarpıldınız eşinizin de bütün hayatınızı birden değiştirdiniz?
- Aşık oldum... Hani  insanın gözü hiçbir şey görmez, yemekten içmekten kesilir ya, işte öyle.
*  Ben sizi tanımadan, kocanızla aranızdaki yaş farkını biliyordum... Bu kadar yaş farkı olması nasıl bir şey? Sizi ya da onu zorladığı oluyor mu?
- Evet şimdilik zorluyor ama eşimin yaşı biraz ilerlesin, bana biraz yaklaşsın, o zaman yaş farkından uyumlu hale gelebileceğiz! İşin esprisi bir yana, erkekler geç olgunlaşıyorlar. Biz yaş farkından dolayı hiçbir problem yaşamadık.
*  Bir de evlenmeden önce onun sekreterliğini yaptığınız dedikodusu var. Bu da doğru değil anlaşılan... Aslı nedir?
- Evleninceye kadar onunla hiç çalışmadım. Bu dedikodu nereden çıktı bilemiyorum. Ne yazık ki her zaman yapılıyor böyle yakıştırmalar. Ben böyle şeyleri kendim için duyuyorum ya, o yüzden başkaları için yapılan yakıştırmalara da inanmıyorum.
*  Alışverişe giderken yanınızda kim olsun istersiniz?
- Yalnız ya da eşimle...
*  Erkekler genelde sıkıntıdan patlar, kadınlarla alışverişe gelmek istemez. Siz de durum nasıl?
- Yurtdışındaysak beraber çıkarız. Çoğu erkek gibi o da bayılmıyor ama gözü çok kuvvetli, bana yakışanı iyi görüyor. Onu ikna etmek için ben şöyle yapıyorum: “Hadi sana alışveriş yapalım” diyorum. Sonra bana alışveriş yapıyoruz!
*  Babanızı kaybettiğinizde 8 yaşındaymışsınız… “Baba” deyince, sizde nasıl hisler uyanıyor…
- Benim için “baba” sırtımı dayayacak bir destek olmadan, büyümek anlamına geliyor. Bu acı, size yıkılmamayı öğretiyor.
*  Sizde de Christian Louboutin hastalığı var mı?
- Vardı, geçti. Tedavi oldum! Artık rahat olmadıklarını düşünüyorum. Ve kendini çok fazla tekrarladığını…
*  Türkiye’de stilini beğendiğiniz erkekler, kadınlar...
- Erkek olarak eşim, kadınlardan da Derin Mermerci ve Ece Sükan.
*  Sizin mesela “Eşim dışında bilmem kimin stilini beğeniyorum” deme hakkınız yok mu? Kıskanıyor mu eşiniz? Nedir!
- Yok canım, eşimin kıyafetlerini ben alıyorum. Tabii ki ona şık diyeceğim. Aksi kendimi inkar etmek anlamına gelir.
*  Çok gösterişli giyindiğinizde rahatsız olur mu?
- Asla. Bunun kendine güvenle ilgili olduğunu düşünüyorum. Tam tersine, ilk evlendiğimiz senelerde, ben onu kıskanırdım.
*  Yalnız seyahat eder misiniz?
- Yok, ona yasak var işte! Biz her yere birlikte gideriz. Ama bu kararı, evlendiğimiz gün aldık. O erkek arkadaşlarıyla seyahate gitmez, ben de kız arkadaşlarımla…
*  Sizi birileri kapar diye mi korkuyor!
- Biz artık 20 senelik evliyiz, eşim benden o kadar emin ki aklına bile gelmez öyle şeyler. Ama evde bensiz olmaktan hoşlanmaz. Evde olduğu her an etrafında olmalıyım, sohbet etmeliyiz. Birlikte yemek masasında olmalıyız. Onun evde yalnız olup, benim arkadaşlarımla tatilde olma fikrim hoşuna gitmez.

Haberin Devamı

KAPALI VE GİZEMLİ KADIN HEP DAHA SEKSİDİR…

*  Rüküşlük nedir?
- İnsanların vücut tiplerini ya da fazla kilolarını hesaba katmadan giyinmeleri.
*  Kendinizi hangi giysi içinde seksi bulursunuz?
- Ben kapalı ve gizemlinin seksi olduğunu düşünürüm. Bana göre maskülen görüntü de kadını çekici gösterir.
*  Bir kadının gardırobunda olmazsa olmaz neyi olmalıdır?
- Kışın siyah, yazın beyaz küçük elbise. Her mevsim o sezonun çizgilerine uygun siyah pantolon ve üzerine giyilebilecek beyaz şık bir bluz. Ve yine sezona uygun bir jean pantolon ve siyah stiletto. Birkaç tane de triko, hırka veya kazak olursa bana göre gardırobun demirbaşları tamam demektir. Artık bunları,   rkaç aksesuvarla süslemek de o kişinin yaratıcılığına kalmış!
*  En sevdiğiniz markalar?
- Artık müthiş genç tasarımcılar var, markalar önemini yitiriyor... Ama ille de söylememi isterseniz, gardırobumun vazgeçilmezleri, Chanel tayyörler, YSL stilettolar ve Jbrand jeanler’le birlikte klasik Hermes çantalar...…

Haberin Devamı

SAKIN BOZMA ÇANTALARIMI VE MÜCEVHERLERİMİ TAKLİT BİLSİNLER

*  Trendleri nasıl takip ediyorsunuz? Paris, New York ya da Milano’daki moda haftalarına gidiyor musunuz?...
- Eskiden giderdim. İnternet her şeyi ayağımıza getirdi.
*  Yakınlarınıza “ev defileleri” yaptığınız doğru mu?
- Tabii ki hayır. Daha neler? Bak bunu duymamıştım…
*  Taşıdığınız, giydiğiniz, taktığınız her şey orijinal mi?
- Geçenlerde bir arkadaşım, “Feryal, bir söylenti duydum: Senin çantaların taklitmiş!” dedi. Ben de ona dedim ki, “Ama sakın bozma, öyle bilsinler, hatta mümkünse mücevherleri de taklit de…”
*  Kulağınızdaki kafam kadar pırlantanın gerçek olduğunu anlıyorum bu söylediklerinizden.
- (Gülüyor…)
*  “Taklit çanta” kullanabilir misiniz mesela...
- Hayır. Ama isimsiz, sıradan bir çanta taşıyabilirim. .
*  Peki, çantanın taklidiyle gerçeğini anında ayırt edebilir misiniz?
- Yok ben hiç ayırt edemem.
*  Sizce erkekler ayırt edebilir mi?
- Taklit çantayı zannetmiyorum ama benim eşim taklit takıyı hemen anlar.
*  Erkekler otomobil markalarını, özelliklerini bir çırpıda sayıp dökebilirler, siz mesela çanta ve ayakkabı konusunda o kadar iyi misiniz?
- Evet, öyleyim. Ama fikrim sorulmadığı müddetçe bilgili olduğumu göstermem, ortalığa atlamam.
*  Adınıza da bir Hermes çanta olsun ister miydiniz?
- Hem de nasıl. Birine, adına çanta yapılacak kadar değer verilmesi kimin hoşuna gitmez!
*  Ünlü markalar, “Türkiye’de Feryal Gülman diye bir kadın var” diye biliyormuş sizi! Çünkü onlarla yazışıyormuşsunuz ve bazı parçaları henüz Türkiye’ye gelmeden ısmarlıyormuşsunuz… Doğru mu?
- İtiraf ediyorum, doğru!
*  Diyelim ki, bütün bu yenilikleri, trendleri filan bilmiyorsunuz, bilemiyorsunuz. N’olur?
- Bir şey olmaz ama öyle bir şey de olmaz. Ben sadece modayla ilgili değilim ki! Bir sürü konudaki yenilik, son derece yakından ilgilendiriyor beni. Yeni çıkmış bir cep telefonuyla beni, evde iki gün başbaşa bırakabilirsiniz. Hiç sıkılmadan keşif yolculuğuna çıkarım ve inanılmaz haz alırım. Sevdiğim bir yazarın son çıkan kitabını daha mürekkebi kurumadan alıp okumak isterim. Sadece moda değil yani, her tür yenilik benim ilgimi çeker.
*  Bütün bunları bilmek size ne sağlıyor?
- Kendimi güncellenmiş hissediyorum. Sürekli yenilenmek, yeniliklerin peşinde koşmak, öğrenmek ruhumu canlı tutuyor. Seyahate gitmeden önce o ülkedeki yeni açılan bütün galerileri, yeni açılan bütün restoranları öğrenmeye çalışırım. Çünkü eskileri değil, yeni yerleri görmek isterim. Yeni mekanların dekorasyonları, servisleri, lezzetleri ilgimi çeker.
*  Siz hayatta hangi konuda hırs yaparsınız?
- İnsan 40. yaşıyla birlikte değişiyor. Hırslarını törpülemeyi öğreniyor. Ben de kırktan sonra kimi değişimler yaşadım. Geçmişte hırs yaptığım pek çok şey bugün bana komik geliyor. Artık hırsım yok.

Yazarın Tüm Yazıları