Dostluk bağları ve Kaş barları

Okur soruyor “Birader senin Riko ile Topesto ne yapıyor?” diye.

Herkese tek tek “Çalış babam çalış, ne yapsınlar” cevabı sarkıtmak mümkün olmuyor. Zaten okurun merak ettiği, “Yok mu yeni macera?”
Hayatı macera olsun diye yaşamıyoruz tabii. Fakat bir yandan da macera devam ediyor.
Sorular yoğunlaşınca (twitter sağolsun) telefona uzandım.
Riko’yu aradım “N’apıyorsun? Okuyucular merak ediyor” dedim.
“Duruyorum ve çalışıyorum ve duruyorum” dedi.
Topesto’yu aradım, aynı soruyu sordum.
“Duruyorum, merak edilmekten de hoşlanmıyorum” dedi.
Hakiki manada huysuz bir dönem geçirdiğini kendisi de kabul ediyor.
Son 1 yılda ben 2 kere, Topesto da iki kere (biri şehirlerarası) taşınma yaşadık.
Bu taşınmalar, bütün buluşma, görüşme, azma, tozma, geyiklerin peşinde uçsuz bucaksız koşturma programlarımıza darbe şeklinde indi.
Mesela şimdi benim salon üç kişinin farklı noktalarda oturup hem birbirlerini hem de televizyonu görmelerine imkan tanımıyor.
Üç kişi otururken birinin ekrana değil diğer iki kişiye bakar pozisyonda oturmasının ne kadar sıkıcı olduğunu yaşayan bilir.
Topesto bir ara İstanbul dışına gitti. Haliyle ev ziyaretine gitmedik. Anadolu tarafına misafirliğe bile gitmiyorum mecbur değilsem; şehri mi terk edeceğim.
İstanbul’a döndüğünde de gitti uzak bir yerde barınak yaptı kendine.
Buluşmalarımız böyle bir mekansal tıkanıklık süreci yaşadı yani.
Riko pozisyonunu bozmayarak elde ettiği “serinkanlı vatandaş” pozisyonundan memnun.
Zaten buluşunca hepimizin bildiği tek adres olan onun evini tercih ediyoruz.
Telefonda muhabbet ederken “Buluşalım da yılbaşı için önlem paketini belirleyelim” dedik Topesto’yla.
Evlerde eğlence ortamlarından kaçıp saksı gibi oturmak şimdilik en güvenilir ve en şahane yöntem gibi duruyor.
Fakat Topesto çalışmadığım yerden sormayı tercih etti “Yahu Kaş’a mı gitsek?”
Kaş.
20 yıldan fazla oldu.
Topesto ile Kaş otobüsüne binmiştik. Walkman, pil, kaset, kitap stoku tamam.
Mayo, havlu, birkaç tişört tamam.
Yaz ve kızlar Kaş’ta bekliyor. En azından biz öyle ummaktayız.
Amma zaman geçmiş. İzniniz olursa bir “yuh!” diyeceğim bu noktada.
Her yaz fırsat ve para buldukça kaçtığımız Kaş’la bağım kopalı 20 yıl olmuş bugün.
20 yıldır gitmedim Kaş’a ha?
Gidip gelenler sosyal ortamlarda Kaş anısı anlatırken “İstemem yan cebime” stiliyle dinlemeye geçip uzaktan uzağa haberini aldım o kadar.
Masadaki laf sırası bana gelirse merak etmiş gibi yaparak “Mavi duruyor mu hala? Bir gece Neil Young’ın Harvest plağını depodan çıkartıp muslukta tozunu yıkayıp sabaha kadar dinlemiştik...” diye bir anı patlattım en fazla.
Oysa Kaş maceraları anlatmakla bitecek gibi değildir.
Topesto “Kaş derken göz mü çıkarttım usta? Daldın Büyük Çakıl’ın maviliklerine” diyerek telefon hattını sallayıp beni kendime getirdi.
Artık uyuz bir yetişkin olduğumdan veya kendimi öyle bir şey sandığımdan “Bir de diğer elemana soralım bakalım... Çok acayip olabilir” gibi gayet politik bir cevap verdim.
Topesto yer mi? Ciğerimi biliyor. “Ben bakıyorum otel. Herhalde bizim eski pansiyon orada durmuyordur” diyerek karar açıkladı.
Sorup duruyordunuz, “N’aber, n’apıyorlar?” diye.
Buyurun işte. Kaş’a gidiliyor.
Rahatladınız mı?
İşin yoksa çanta yap filan şimdi...
Yazarın Tüm Yazıları