Paylaş
Sessizce gözlüyorlar. Uzaktan izliyorlar. Kim mi onlar?
O taş atan çocukların babaları onlar. Amcaları, dayıları, büyükleri yani.
Ortadoğu’nun en alçak oyunudur bu...
Çocuklar üzerinden yürütülen terörün kirli yüzüdür. Sapanın arkasına saklanan sinsiliktir.
Bu yüzden bu fotoğrafa iyi bakın. 10 çocuk yapan o babalar sokağa sapan yetiştirdiklerini düşünüyorlar. Bu yüzden “pusu ve ihanet” düzeninin çocukları nasıl kullandığının fotoğrafıdır bu...
İyi bakın...
Ve dikkat edin kadınlar yok... Çünkü anneler acılarıyla bastırılmıştır.
İKİNCİ YAZI
İlkokul çağındaki gözyaşı
Siz tam bu fotoğrafa bakarken patlayacak...
Hakkâri Yüksekova’da... İlkokul çağındaki gözyaşı.
İşte polis panzerlerinin arkasından geçiyorlar. Elleriyle ağızlarını, gözlerini kapatmış, geçiyorlar. Silah sesleri, bombalar taşlar arasından.
Mavi hırkalı kız. Korkuyla uzatmış elini, Kardeşini çekiyor...
Patlayan bombalardan, gözyaşından, kandan çekiyor.
Kan da onu çekiyor... Kin de onlarla büyüyor...
Ve işte bu yüzden diyorum ki;
Siz tam bu fotoğrafa bakarken;
İlkokul çağındaki o gözyaşı yüzümüze doğru patlayacak;
“Bombalarınız gözlerimizi yaşartıyor. Peki gözünüz yaşarmıyor mu bu fotoğraftan?”
ÜÇÜNCÜ YAZI
Aydınlığa saldırı
Önce inanamadım. Fotoğrafı aldım büyüttüm. Bir daha büyüttüm.
Direğin dibinde... Ellerinde kazma. Kinle, öfkeyle kazıyorlar...
Elektrik direğine saldırıyorlar. Devlet getirdi diye aydınlığa saldırıyorlar.
Kazmaları da okuldan çalmışlar. Yangın kazması bu ..
Yangın kazmasıyla aydınlığı kazıyorlar. Karanlığa doğru içimizde bir çukur açıyorlar.
“Acaba” diyorum;
“Okuldan çaldıkları bu yangın kazmalarıyla karanlığa açtıkları bu çukur bizi nereye gömecek?”
Ben bu fotoğrafa baktıkça, çocukların açtığı o çukurlar uçuruma dönüşüyor.
Karanlıktan korkuyorum.
DÖRDÜNCÜ YAZI
O da dağa çıkmıştı
BEN bu eve bakınca diz çöküp kalıyorum. İçimde mevsimler kuruyor. Yapraklarım dökülüyor. Camlarım kırılıyor. Tutulup kalıyorum.
Fatih’in annesi “tekgöz mutfağı”ndan çıkıp geliyor. Masum ve çekingen bakışlarıyla karşıma dikiliyor...
* Nerde Fatih?
* Yok... Tokat’ta pusuya düşürüldü. Onbaşıydı, şehit oldu...
Bu evde yaşıyordu işte Fatih Yonca. Zorluk içindeydi. İşsizdi.
39 lira onbaşı maaşını her ay bu mutfağa gönderiyordu.
O da dağa çıkmıştı...
Ama “İşsizim, isyan ediyorum” diye değil. Memleket savunmaya. Milyonlarca işsiz vatan evladı gibi. Evinde garibandı. Ama dağlarda aslan...
Bu yüzden diz çöküyorum işte ben bu fotoğrafın önünde. Annenin o masum bakışları içime işliyor.
“İşsizlikten dağa çıkıyorlar” diye kanlı ellerden masum bir resim yaptırmaya çalışanlar için diz çöküyorum bu fotoğraf karşısında.
Allah rahmet eylesin sana işsiz onbaşım...
BEŞİNCİ YAZI
DTP SİVİLLEŞEMEDİ
Demokratikleşme istedi. Silahsız çözüm istedi. Ama kendi silahlıgüçlerinin etkisinden kurtulamadı.
İmralı ve Kandil ile Meclis arasına sıkışıp kaldı. Sonunda dağa yenildi...
İşte DTP’nin kapısını kapatan gerçek budur. Ahmet Türk, bunu bildiği için Emine Ayna’ya direndi. Ama başaramadı.
Parti kapatanher türlü düzene karşıyım.
Ama partisi adına sivilleşme isteyip dağdaki silaha teslim olanlarıno sivil cesareti kendi içlerinde göstermesi gerekir.
ALTINCI YAZI
Neden asfalt değil?
Çok merak ediyordum...
Güneydoğu’da belediyeler neden asfalt dökmezler yollara...
İşte Şemdinli Cumhuriyet Caddesi.
Belediye yol yapmış. Ama asfalt değil. Parça taş..
Neden?
Çünkü parça taşlar kolayca sökülebiliyor.
Olaylarda inanılmaz bir taş yağmuru oluyor. Sonra belediyeler caddeleri yeniliyor. Ve taşlar yeniden döşeniyor...
Tabii parası bizim vergilerden.
Paylaş