İsrail mi, Yahudilik mi? (II)

ÖNÜMDE Saadet Partisi’nin “entelektüel” (!) ve teorik yayın organı sayılan “Milli Çözüm” dergisi duruyor. Vakıa böyle bir entelektüelliğe kitakse ama, eh yine de öyle diyelim.

Haberin Devamı

Ve tabii, diğer nüshalarda olduğu gibi Eylül sayısında da Yahudiliğe, Siyonizme, İsrail’e ve AKP dahil onların “yerli işbirlikçilerine” (!) veryansın eden makalelerden geçilmiyor.


Sığlık bir yana, cahil cüretkârlığıyla yumurtlanmış komplo teorileri gırla gidiyor.


Nitekim bunların birisinde de, “Sion Protokolları” madde madde sıralanarak, söz konusu Yahudilerin Türkiye’deki tarım ve sanayiye nasıl balta vurduğu anlatılıyor.

* * *

HEMEN hatırlatayım ki, asıl adı “Sion Bilgeleri Protokolu” olan bu belge Rusya’da Musaoğullarına karşı gerçekleştirilen pogromları meşru kılabilmek amacıyla hazırlatılmıştır.


Çarlık gizli polisi “Okrana”nın Paris istasyonunda ajanlık yapan Matta Golovinski tarafından kaleme alınmıştır. Yani baştan sona sahtedir! Kalp paradır! Böyle bir şey yoktur!

Haberin Devamı


Ancak eyvah ki eyvah, hem dinbaz softaların, hem de kafatasçı ırkçıların başucu kitabı olan yukarıdaki paçavra, tıpkı Hitler’in “Kavgam” hezeyanı gibi, ülkemizde yok satıyor.


Üstelik işte görüyorsunuz, Türkiye’deki Yahudi husumetini körüklemek ve o husumeti tam bir düşmanlığa dönüştürmek için, “kanıt” (!) ve “referans” (!) olarak sunuluyor.


Pes ki pes, böylesine hasta bir ruh belki ancak psikanaliz kanapesinde tedavi edilebilir.

* * *

ÖTE yandan, yukarıdaki ilk örneği “dini” (!) veçheli Yahudi husumetinden verdiğim için sakın sanılmasın ki laik, daha doğrusu “laikçi” kesim, derin bilinçaltını belirleyen bu sonsuz vahim husumetten, bu sonsuz marazi nefretten, bu sonsuz ilkel içgüdüden arınmıştır?


Ne münasebet ve tam tersine!


İsrail’le ilişkileri realpolitik bir stratejik temele oturtan ve genel “Arabi-İslami” tehlikeye karşı sigorta addeden TSK üst kademesini hariç tutalım - o da emekli olana kadar -, “ulusalcı” cenahtaki husumet, nefret ve içgüdü de en az yukarıdaki kadar güçlüdür.


Nitekim, bütün gayr-ı Müslimleri hedef almış olduğu için resmi ideolojinin dışlama ve ötekileştirme politikalarını geçsek dahi, “fikir hayatı” dediğimiz şeyde durum farklı mıdır?

Haberin Devamı

* * *

HAYIR asla değildir ve Hitler perçemli Nihal Atsız’ın histerik “çıfıt” çığlıklarından Attila İlhan’ın rezil Yahudi tiplemelerine, “laik” (!) anti-semitizm de ülkemizde göz çıkartır.


Ve şüphesiz, onların meşru mirasçısı da bugünkü “neo-ittihatçı- ulusalcı” cihettir!


Sol gösterip sağ vurmak; yani o solun İsrail’e yönelik haklı eleştirilerini tekrarlar gibi yapıp kolektif bilinçaltındaki Yahudi husumetini gıdıklamak ve bundan parsa toplamaya çalışmak, Türkiye’de piyasa sürülebilecek popülizmlerin en kolayları ve ucuzları arasındadır. 


Zaten, iyi madrabaz ve usta hokkabaz profesör bozuntusu tarafından icat edilen şu inanılmaz “Sabetayist” uydurmasının böylesine tutması da bunun en somut ispatıdır.

Haberin Devamı


Dolayısıyla, kalpazanlığın üzerine mal bulmuş Mağribi gibi atlayan müritlerin Himmler’i aratmayan şecerelerle “efendi” avına çıkması; böylesine bir kelle avcılığa zaten dünden hazır softaların ve ırkçıların da anında, bu yeni salçayla sofraya konulan eski temcit pilavını derhal kaşıklayıp “ulusalcılar”la gerdeğe girmesi, tabii ki tesadüf değildir!

* * *

ARTI, masum da değildir!


Tıpkı, kitle kültürü oluşturan ekranda dün “Kurtlar Vadisi”nin, bugün de “Ayrılık” dizisinin bal gibi Yahudi husumeti körüklenmesinin de asla ve asla masum olmaması gibi!


Bunların Siyonist devlet eleştirisiyle yetindiğini bir tek benim külahım yutar.


O halde, sicilimiz böyleyken, Türkiye’nin İsrail’le ilişki gerginleştiren yeni tavrını daha genel bir çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor ki, cumartesi günü değineceğim. 

Yazarın Tüm Yazıları